Gezelim Gorelim

Ana Sayfa Web Sayfasi Yapilir hakantok VOLKSWAGEN 1303 kapak fotograflari is basvurusu yap Dugun Gelenekleri hakantok hakantok Ankara Tanitim Fenerbahce  Burclar  istanbul plajlari ilginc oteller dünya plajlari Ankara Tanitim Otel Adresleri Tuz Gölü Turizm Türkiye Tanitalim Ankara Havuzlar Blog Kpss Test Kpss Test 2 Kahve Fali Taxi Telefonlari Ozel Telefonlar Kaybolan Meslekler Antik Kentler Sehitlerimiz Gezelim Gorelim TBMM Gezici Rehber Anadol STC Memur Haberleri Nostalji Anilar Alocular  Gundem  Otel ik Turk Starlar Dini Sozluk 1 Dini Sozluk 2 Ozturkce  Reklam Alinir Marka Hikayeleri Site Maps Kangal  Turizm Tanitim Evlenmek istiyorum Gida Teroru Yerli Araba iletisim Bilgilerim Twitter Takipci Ek Gelir israil Boykot Yerel Medya Aile  Derin Haber Edebsizlik Teror Siyaset Aile  Yolsuzluk Askerlik-Sehitlik Hz Muhammed Asti ANKARA Jigolo Servisi



Bolu Esentepe



Esentepe, Bolu il sınırları içinde yer alıyor. Gerede’nin hemen üst kısımlarında yer alan Esenpete yaz aylarında özellikle bol oksijenli havası nedeniyle spor takımlarının gözdesi. Kışın ise kayak tutkunları ve kayağa ilk başlayanlar için ideal yerlerin başında geliyor. En büyük özelliği kayak pistlerinin yeni kayak öğrenecek ve başlayanlar için çok ideal olması. Ayrıca bol oksijenli ağaçların arasında yürüyüş sevenler için de ideal. Geredeliler'in seyir tepesi Esentepe, dinlendirici özelliğinin yanı sıra, çeşitli aktivitelerle dolu. Tüm bölgeyi kaplayan sarı ve karaçam ağaçları, incelenecek ve aynı zamanda uzun süre seyredilecek anıtsal özellikler taşıyor. Mitolojik hikayeler ve Akıncı Türkler'den Horasanlı Ramazan Dede'nin kabrinin de bu tepede bulunması nedeniyle yıllardır korunan ve hiç ağaç kesilmeyen Esentepe'deki en genç çam ağacı 400 yaşında.. ÖZEL ARAÇ Hafta sonu tatili için ya da birkaç günlüğüne de olsa şehirden kaçmak için, özel aracınızla yola çıkacaksınız İstanbul'dan Çamlıca gişelerinden TEM otoyolununa girmeniz en ideali.  Otobandan Adapazarı Kaynaşlı çıkışına kadar gidiyorsunuz. Daha sonra yola Bolu Dağı'nı normal olarak E-5 karayolunu kullanarak devam ediyorsunuz. Mevsim itibariyle yolda biraz dikkatli olmanızı öneririz.Ne de olsa Bolu Dağı'nda kış için her türlü önlem alınmış olsa da, tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Karayollarının görevlileri, tuz kamyonları, keskin paletli buldozerleri ile en kötü havalarda bile sürekli görevlerinin başında...  Abant kavşağından itibaren tekrar otobana girip, Yeniçağa çıkışından çıkarak, eski yoldan Gerede'ye gidin... Kavşaktan bir kilometre sonra, rampaya çıkarak Esentepe'ye ulaşabilirsiniz....  İstanbul'dan Esentepe 300 kilometre, 2,5 saat tutuyor..  Ankara'dan ise 150 kilometre. 1,5 saatte gidebilirsiniz.  OTOBÜS Otobüs yolculuğunu seçenler, İstanbul'dan Ulusoy, Metro, Avrupa, Karabük Güven gibi acentaların seferleri ile, Ankara'dan Zonguldak, Bartın yönüne giden otobüslerden Gerede'de iniyorlar. Rezervasyon yaptırmışlarsa, telefon edince servis gelip alıyor. Dönüş için telefonla yer ayırtan otel, yolcularını otobüse teslim ediyor. GEREDE Esentepe Mevkii'ndeki yegane konaklama tesisi, 72 oda ve 7 suit dairesiyle hizmet veren Esentepe Oteli... Otelin odaları televizyonlu, banyolu ve balkonlu... Restoran, bar, dinlenme salonu, gençlik merkezi, spor salonu, sauna, 100 kişilik toplantı salonu ve otoparkı var. Çeşmelerinden içilebilir dağ suyu akan otelde, bölgenin oksijenli havası nedeniyle, 4-5 saatlik uyku yeterli oluyor.  Sonra ver elini doğa.... ESENTEPE'de yiyeceklerinizin başında tabii ki, kayak pistinde, kar üstünde hazırlanan yarım ekmek arasına, konan köfte ve sucuk geliyor.  Ancak aşçılarıyla ünlü Bolu'nun yetiştirdiği ustaların yaptığı "Esentepe Kebabı", yiyenlerin damaklarında unutulmaz tad bırakıyor. Yapılışı ise masal gibi.  ESENTEPE KEBABI Bereketli Gerede Ovası'nın lezzetli patatesleri kibrit şeklinde kesilip kızartıldıktan sonra, tabağa yerleştiriliyor. Üzerine köyün kese yoğurdu sarmısakla karıştırılıp dökülüyor. Diğer tarafta soğan suyu, tuz, karabiber, zeytinyağı, süt karışımında bir gün bekletilerek terbiye edilmiş biftek eti, ince ince kesilip pişirildikten sonra, hazırlanan tabağa konup, üzerine domatesli sos dökülüyor. Kömür ızgarada pişirilen biber, domates ilavesiyle birkaç yaprak maydonoz tabağın yanına konulup, servis yapılıyor. Kat kat pasta görünümündeki Esentepe Kebabı'nı yöredeki lokantalarda bulabilirsiniz. Esentepe'de kaldığınız otelde bulmak ise aşçının insiyatifinde. İkna edebilirseniz, afiyetle yiyin...  Cumartesi günü kurulan pazarda, köy ürünleri, zümrüt yeşili çiçek tazeliğindeki filizleriyle kuzu ıspanak, fasulye, ev tarhanası, ceviz, süt, yumurta, tereyağı ile yöresel otlardan ve ünlü kabaklardan alabilirsiniz.  Eylül ayında düzenlenen festivalde pişmiş satılan kazlar ve "Şakşak Helvası" Gerede'nin meşhurları. GEREDE'de cumartesi günü kurulan pazarda, köy ürünleri, zümrüt yeşili çiçek tazeliğindeki filizleriyle kuzu ıspanak, fasulye, ev tarhanası, ceviz, süt, yumurta, tereyağı ile yöresel otlardan ve ünlü kabaklardan alabilirsiniz.  Eylül ayında düzenlenen festivalde pişmiş satılan kazlar ve "Şakşak Helvası" Gerede'nin meşhurları.  Şak Şak Helvası ile ilgili yörede söylenen mani, helvanın özelliğini de gözler önüne seriyor. Gerede'ye gittin mi? Tozlu Şak Şak helva yedin mi? Yemediysen,  Ha gittin, ha gittin! Esentepe'den alabilecekleriniz arasında, Erzurum'dan getirilen petek balı ve Kahramanmaraş'tan alınan orta acılıktaki, pul biber de bulunuyor. Tüm bölgeyi kaplayan sarı ve karaçam ağaçları, incelenecek ve aynı zamanda uzun süre seyredilecek anıtsal özellikler taşıyor. Mitolojik hikayeler ve Akıncı Türkler'den Horasanlı Ramazan Dede'nin kabrinin de bu tepede bulunması nedeniyle yıllardır korunan ve hiç ağaç kesilmeyen Esentepe'deki en genç çam ağacı 400 yaşında... Heykelleşen gövdeleriyle "aşk ağaçları" ve konikleşmiş dallarıyla "avize çam" gibi garip şekilli ağaçlar bulunuyor tepede... Ağaçların yüksek seviyede olanları, gövdelerinden sarkan sakallarla ilgi çekiyor. Otelin tam karşısındaki Kırklar piknik sahasındaki ormanlık alanda, hava şartları gözönüne alınarak yapılmış, dik çatılı, şık ve farklı görünümlü bembeyaz bir cami bulunuyor. 1500 metreden 1700 metreye çıkanlar, zirvede Kültür Bakanlığı ve Gerede Belediyesi'nin katkılarıyla restore edilerek yenilenen "Keçi Kalesi" ile karşılaşıyorlar. KEÇİ KALESİ Kaleyi tırmanırken çıkacağınız patika yol mevsiminde kuşburnu cenneti gibi. Yol, Gerede Ovası manzarasına sahip. Trekking sahası, fauna ve florasıyla hayranlık uyandıran bir parkura sahip. Bölgede ayrıca çeşitli hayvanlar da yaşıyor. Ötücü kuşlardan saka, karabakkal seslerinin yanısıra, karlık kısımlarda da ayı, kurt, çakal, sansar, karaca, tilki, gibi hayvanları göremeseniz bile ayak izlerine rastlıyorsunuz.  Fişekliği kuşanıp, tüfekli rehber eşliğinde yürüyüşe başlayan gruplar, kaleye yarım saatte çıkıyorlar. Bölgede şubat ve mart aylarında yükselen kar seviyesi nedeniyle, Keçi Kalesi'ne çıkamayabilirsiniz. Ama otelin 100 metre uzağına indirilen lift yanında, 350 metrelik kayak pisti, yeni başlayanlarla, tecrübeli kayakçılara hizmet veriyor.  SİZ DE KAYABİLİRSİNİZ... Kayak yapmayı bilmiyorsanız ya da "bu yaştan sonra olur mu?" gibi kuşkularınız varsa, hiç endişe etmeyin. Esentepe Kayak Pisti'nde gerekli malzemeleri bulabirsiniz. Malzeme kiraları ve eğitici ücretleri, diğer kayak tesislerine göre hayli uygun.  ESENTEPE OTELİ Tel: 0374 31140 80 (5 HAT) FAX: 0374 3114085

BOLU GÖLCÜK



Her mevsim ayrı güzelliğe bürünen Aladağlar eteğindeki göllerden biri de Gölcük. Göknar cinsi çam ormanının ortasında yüzük taşı gibi parıldayan göl, her mevsim bir başka güzel... Günübirlik veya hafta sonu şehir atmosferinden çarçabuk kurtulmak, bölgesel yemeklerle damak zevkini yaşamak, tertemiz havada yürüyüş yapıp, görsel güzellikleri doyasıya seyretmek isteyenler Bolu Gölcük'e mutlaka uğramalı. Yaz aylarında yemyeşil çimenlerin arasında yürüyüş yapmanın zevkini en iyi çıkarabileceğiniz Gölcük'te, kışın bembeyaz karlar altında pastoral güzellikler sizi bekliyor. Gölcük, günübirlik piknikçilerin yanında, şifalı suya sahip termal kaplıcaları ve turistik dinlenme tesisleriyle de ilgi çekiyor. Özel araçla yola çıkanlar, İstanbul yönünden Bolu dağı eteklerine kadar otobanı kullanabilir. Çift yön olarak trafiğe açılan Bolu dağını rahatça geçtikten sonra, Bolu şehir merkezinden 13 kilometre süren, Gölcük - Seben - Kıbrıscık yoluna sapılıyor. Orman yolunun Milli Parka yaklaşan bölümleri kışın sert geçtiği aylarda zincir takmak gerektiriyor. Bolu'dan minübüsle gitmek isteyenler, Gölcük'e gelmeden 2 kilometre önce ayrılan köy yolunda inmeliler. Gölcük yolu üzerindeki Karacasu mevkiinde Bolu Termal Oteli bulunuyor. Bolu'ya 5 kilometre uzaklıktaki otel Gölcük'e en yakın tesis. Bölgeye tedavi için gelenlere daha ekonomik fiyatların uygulandığı tesis 5'i suit 75 odalı. Uydu yayın televizyon, direk telefon, müzik yayın gibi hizmetlerin yanı sıra restoranda canlı müzik eşliğinde bölgesel yemeklerden örnekler hazırlanıyor. Konferans salonu, pastane, lobi, bar, bilardo, tenis kortu, profesyonel spor kulüpleri için sahalar, çocuk oyun odaları, disko, oyun salonu, market, jimnastik salonu ve özel otopark gibi üniteler bulunuyor. Otelin sabah kahvaltısı açık büfe. Öğlen ve akşam yemeklerinde et türü ızgaralı menüler uygulanıyor. Bay bayan karışık kullanılan genel termal banyolardan yararlanmak isteyenler otel müşterisi ise akşam, 21.00-03.00 arası ücret alınmıyor. Bölgedeki diğer oteller, Köroğlu Oteli , Yurdaer Otel(Bolu), Koru Otel(Bolu) , Esentepe Oteli (Gerede). Gölcük Kır Gazinosu'nun açık ve kapalı bölümleri ile göl çevresinde, yemek ve piknik yapmak mümkün. Kiremitte odun ateşinde, köy tereyağı ile pişirilen alabalıklar, kılçığı alınmış olarak servis ediliyor. Kiremitte yapılan et sote ise büyük ilgi görüyor. Kiremitte yapılan diğer bir yemek çeşidi ise, "Gölcük kebabı". Bölgenin mantarlarıyla terayağı terbiye edilmiş etle yapılan kebaba tane karabiber, soğan, yeşil biber, dokates ilave edilerek pişiriliyor."mantar Mantı" sevilen yemekler arasında. Kaşarlı, mantar, pastırma karışımıyla hazırlanan "Gölcük Böreği" bir başka lezzet. "Keşni Cevizli Erişte Makarnası", üzerine kurutulmuş yoğurt rendelenmiş, içine ceviz ve tereyağı ezilerek lezzetlendiriliyor. Gölcük'te alışveriş yapacak bir yer yok. Çünk etrafında yoğun yerleşim bulunmuyor. Ama Bolu'ya kadar gitmişken, en iyi alışverişi Bolu içinde kurulan köy pazarından yapabilirsiniz. Burada lezzetini unuttuğunuz tadlarda her türlü meyveyi ve sebzeyi mevsimine göre burada bulma şansınız var. Ayrıca istanbul'dan gidenler için alışveriş yapılacak yerlerin başında Koru Oteli'nde satılan reçeller ve diğer yöresel ürünler geliyor. Bir de otobandan çıktıktan sonra, Bolu Dağı'na tırmanırken yol boyunca satılan ağaç ürünleri de alınabilecekler arasında... Başta İstanbul, Ankara ve Bolu'dan gelen doğaseverlerin bozulmamış bitki dokusuyla başbaşa kaldıkları göl çevresinde dolaşıp piknik yaptıkları Gölcük, Milli Park alanı içinde bulunuyor. Gölcük aslında suni bir gölet. Göl yözeyi 45 bin metre kare. Çevresi ise 1320 metre. deniz seviyesinden 950 metre yükseklikte. Göl kıyısında yer alan iki yapıdan biri estetik mimarisi ile Orman Bakanlığı'nın misafirhanesi, diğeri ise herkesin yararlanabileceği Kır Gazinosu. Çevrede piknik masaları, ocaklar, çeşmeler, otopark, tuvalet, büfe ve mescit var. Yaz aylarında gölde kiralık can yelekli sandalla gezi yapanlar, beraberlerinde getirdikleri müzik aletleriyle şarkılar söyleyip, keyifli piknikler yapıyor. Fotoğraf severler ise, her saat ayrı ışık efektleri ile renk değiştiren doğanın fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmiyorlar. Abant Gölü'nün aksine Gölcük'te özel durumlar haricinde göl çevresinde araçla turlama imkanı yok. Bu yüzden hava olabildiğince temiz ve sessiz. yürüyüşünüzü etkilecek hiçbir yan etki bulunmuyor. İlkbaharda göl yüzeyinde nilüfer çiçekleri açarken, bölge kuş ve kurbağa sesleriyle şenleniyor. Bir nevi oksijen tedavisi gören havası bölgedeki şifalı suları ve eşsiz bitki örtüsü ile, şehir stresinden, görsel kirlenmeden uzak, doğa ile başbaşa kalabileceğiniz bir yer Gölcük. Buraya TEM otoyolu ile rahat ve kısa bir yolculukla ulaşabirsiniz. Yaz ve kış aylarındaki durumunu gösterdiğimiz Gölcük'e gideceğiniz zamanı siz seçin. Tercihiniz şifalı sulardan yanaysa, kaplıcalar Gölcük'e gelirken karacasu mevkiinde yer alıyor. TARİHÇESİ Bolu kaplıcaları, Millattan Sonra I. Asıra dayanan tarihinde Roma İmparatorluğu'nun valisi Pilines tarafından inşa ettirilerek şifa dağıtan tesisler olmuş. MS 5 ve 6. asırda, Anadolu'da meydana gelen büyük depremlerde Bolu kaplıcaları da yıkılmış ve Bizanslılar döneminde işlerliğini kaybetmiş. Selçuklular döneminde Bolu kaplıcaları yeniden ele alınmış. Anadolu Selçuklu Hükümdarı 2. Murat döneminden 13. Asır sonlarına doğru ılıcanın doğu kesimindeki iç havuz yaptırılmış. Osmanlılar döneminde Bolu sancak beyi Kızıl Ahmet Paşa, 1450-1460 yıllarında ılıcanın doğu kısmındaki havuzları da ekleterek, kaplıcanın ana şeklini almasını sağlamış. Çeşitli zamanlarda bakım ve onarımlar gören kaplıca tesisleri, 1985-87 yıllarında aslına uygun yekilde restore edilerek, turistik tesis niteliğine dönüştürülmüş. KAPLICA SUYUNUN TERMAL ÖZELLİKLERİ Gündüz hülkü açık, gece otel müşterilerinin kullandığı kaplıca suyu, üç şekilde etkili oluyor. 1. Soğutulduktan sonra, "İçmece" olarak: Üriner sistem hastalıkları(taş, enfeksiyon v.b.), karaciğer, safra yolları hastalıkları, mide bağırsak hastalıkları(kabızlık, ishal). Metabolik hastalıklar(diyabet. gut).Sterilite(kısırlık). Diş çürümeleri. 2. "İnhalasyon": Nefes darlığı, bazı kalp hastalıkları, hipertansiyonun düzenleyici etkileri. 3. Banyo olarak: İltihaplı romatizmaların akut dönemleri hariç, tüm romatizmal hastalıklarda etkili. Gölcük'te bulunan Kır Gazinosu yanında yer alan Kır Kahvesi ise, doğal ve neşeli ortamıyla özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği yerlerin başında geliyor. Burada isterseniz bir çay içebilirsiniz. İsterseniz her türlü organizasyon yapabiliyorsunuz. GÖLCÜK KIR GAZİNOSU Tel : (0374) 262 92 62 BOLU TERMAL OTEL Tel : 0374 262 84 72 Fax : 0374 262 83 07 ESENTEPE OTELİ Tel : 0374 311 40 80 KÖROĞLU OTELİ(BOLU) Tel : 0374 215 53 46 YURDAER OTEL(BOLU) Tel : 0374 215 29 03 KORU OTEL(BOLU) Tel : 0374 215 25 28

TARAKLİ



TARAKLI... Sakin ve huzurlu atmosferi... Birbirinden güzel Anadolu evleri... Jeep Safari için ilginç rotaları... Hepsi Taraklı'da sizleri bekliyor... Yüksek tepeleri bulutlarla kaplı dağlar ve ormanlar arasında yapacağınız kara yolculuğunda, kendinizi pastoral bir ziyafete önceden hazırlamalısınız. Bu kez yolumuz Sakarya iline bağlı, hemen her mevsim yemyeşil orman denizi arasında "yüzük taşı" gibi parlayan Taraklı ilçesi... İlçe, koruma altındaki 19. yüzyıl Osmanlı evleriyle ünlü..Birbirinden şirin, Safranbolu'yu aratmayacak evleriyle, birinci derece sit alanı ilan edilen 5200 nüfuslu ilçede, yöre halkı misafirperver, güleryüzlü, doğal ve hoşgörülü... İnsan daha fazla ne isteyebilir ki! İlçe cumbalı, renkli evleri, doğası, belediye hizmetlerinin gözle görüldüğü tertemiz sokak ve parkları ile her köşesi tablosu yapılacak, fotoğrafı çekilecek güzellikler sergiliyor. Denizden 800 metre yükseklikteki Taraklı'nın rutubetsiz, sağlam, temiz havasında, betona yenik düşmemiş, odun kokulu daracık sokaklarında yapılan yürüyüş ise, bambaşka duygu ve zevk veriyor... Çevresi dağlarla, ormanlarla çevrili Kurşun Camii, Taraklı yatırları, hamamları gibi tarihi güzelliklerle dolu şirin ilçenin ortasından Göynük Deresi akıyor. 100 ila 300 yıllık evlerin süslediği Taraklı'nın Osmangazi tarafından alınışından bu yana, halk tahtadan tarak ve kaşık yapımıyla uğraşmış. İlçeye isminin veren tarak yapımına çoktan son verilse de, ağaç oyma el işlerine devam ediliyor. Taraklı'ya gitmek için, İstanbul Çamlıca gişelerinden giderek otoban tercihinizi, Adapazarı - Bilecik sapağına kadar kullanabilirsiniz. Çıkışta araç geçişi için 600 bin lira ödemeyi unutmayınız. ARACINIZ YOLA ÇIKMAYA HAZIR MI? Norm dışına çıkmış, ön ve arka rot açılarıyla kamber, koster açıları fabrika çıkış ölçülerine uygun hale getirilmiş kısaca rot - balans ayarı yapılmış, lastik havaları tam bir otomobille, otobanda araç kullanmanın keyfine doyum olmuyor. Zira ön lastiklerin havası eksikse, arka lastiklerde titreşimler meydana geliyor.Düşük hava nedeniyle, yüksek hızda araç gezme yaparak, performansının eksildiğini belli ediyor. Bu gibi hallerde fren gerektiği gibi görev yapmıyor ve aracın kaymasına neden oluyor. Aman yağışlı havalarda dikkat! Ayrıca düşük havalı lastikle girilen viraj da, lastik yanağını altına alarak gövde yapısını bozuyor. İçindeki iskeleti oluşturan tellerin kırılmasına neden oluyor. Gereğinden fazla hava basılan lastikler ise, aracı sürekli zıplatarak ön takıma zarar veriyor, lastik dişleri yolu iyi kavrayamıyor. Bozuk yollarda hız, kaldırıma sert çıkışlar, kasisler ön takımda parça değişimi gerektiriyor. Dolayısıyla yürüyen aksamın ölçülerinin değişmesine yol açıyor. Tüm bu nedenler yüzünden, araçta 5-10 bin kilometre rot - balans ayarına gereksinme duyuluyor. Bilecik istikametinden ayrıldıktan sonra, Sakarya nehri boyunca uzanan şiirsel görsellikte tepesi dumanlı dağlar, yeşilllikler arasında bulunan, 20. kilometrede yer alan yepyeni Geyve kavşağını kullanarak Sakarya nehri üzerinden atlayıp, Geyve Taraklı yoluna giriyorsunuz ve rampa başlıyor. Önceleri iki çıkışlı yol sonraları, gidiş geliş olarak Kazkıran Geçidi'nde zirvesi bulutlu tepelerin arasında rakım 800'e ulaşıyor. Özlenen güzellikte küçük yerleşimler uzaktan geçilip, Aksu köyü yanından Taraklı'ya iniliyor.Taraklı ilçesinin Sakarya'ya uzaklığı 60 kilometre, İstanbul Sakarya arası ise, 135 kilometre... Taraklı İstanbul yolculuğu, toplam 2 saat sürüyor... TARAKLI - GÖYNÜK YOLU Taraklı'dan Göynük'e yönelirseniz, Sakarya ile sınırından Bolu il sınırına giriyorsunuz. Bu güzergahta yol yapım çalışmaları var. 5 kilometre boyunca, zemin kullanılabilir basık toprak. Sonrasında yol düzeliyor. Dur - kalk olmadan, havası, sarı yeşil tonları hakimiyetindeki, bitki örtüsü içindeki yol araç kullanım zevkinizi tatmin edecek düzeyde. Yine JEEP sürücüleri içni daha cazip... Göynük'ten Mudurnu yönünde ilerlerken, solunuzda Çubuk Gölü sapağı var. Toprak yol 6 kilometre sonra, Seki-Gölbaşı ayırımından sağa ayrılarak göle ulaşıyor. DÖNÜŞ... İstanbul'a Bolu geçidi güzergahı ile dönmeyi düşünüyorsanız, karşınıza içimi hoş pınarları ile 1080 rakımlı.....Orman için yolda cep telefonu "şebeke yok!" sinyali veriyor. İlk sapakta Sünnet Gölü 11 uzaklıkta...Mudurnu'ya yaklaşırken, Sünnet Gölü'nün ikinci girişi 5 kilometre işaretleri size yön gösteriyor. Hacımusalar Köyü ve Mudurnu'ya ulaştıktan sonra, yumuşak virajlar, tatlı rampalar aşıp inişe geçiyor. 18 kilometre sonra Abant Gölü var. Göl kıyısa paralel devam edince Bolu Dağı geçidine ve otoyol Kaynaşlı gişelerine varıyorsunuz. Taraklı yaşanacak güzellikteki bir ilçe. İstanbul'a, Bolu'ya ve Sakarya'ya da yakın üstelik. Denizi aratmayacak özelliklere de sahip. Bu yüzden dört mevsim gidelebilecek yerlerden biri. Aylık ve sezonluk bir ev kiralayıp, hayatın bir dönemini huzur içinde yaşayıp, enerji depolanabilir, hafta sonları gidilip gelinebilir. Konaklama konusunda Taraklı Belediyesi de misafirlere yardımcı olduklarını belirtiyor. (0262 4912015) Geçici konaklamalar için ilçeye 15 kilometre uzaklıkta Kil Hamamı Kaplıca Tesisleri, temiz, banyolu orman içi odalardan oluşuyor. Otel ararsanız, 30 kilometre uzaklıkta Göynük Oteli, 0374 451 62 78. Göynük Belediye oteli: 0374 451 60 35 Sünnet Gölü kıyısındaki tesis: 0374 451 68 97 - 464 10 30  Taraklı'da turistik restoran yok. Pide, tavuk üstüne çalışan lokantalar, çiğ tavuk alınabilecek entegre tesisler, süt ve süt ürünleri satan dükkanlar bulunuyor. Elma ve ayvası, bir de eti meşhur.İngiliz elması olarak tanynan elma çe?idinin, Türkiye'de sadece burada olduğunu belirtiliyor. Hatta şeker hastalığına iyi geldiğini de söyleniyor. Ayvalar ise gerçekten leziz. Son yıllarda seracılık gelişmiş. Marul yetiştiriliyor. Yörenin ürünlerinden olan dil peynirini lif lif ayırarak, pizza, poğaça, börek, tost, çoban kavurmaya ilave ederek veya kahvaltyda yiyebilirsiniz. Jadel peynirini ise bir müddet suda bekletip tuzunu bıraktıktan sonra, ince ince dilimleyip yağsız tavada hafif ateşte kızartıp servis yapabileceğiniz tavsiye ediliyor. Günlük kesilen keçi etleri de, Karagöl'e pikniğe giden piknikçilerin ilk aldığı şeylerin başında geliyor. Taraklı'da, süt ürünleri satılan yerlerde kaşar, çökelek, yoğurt alınabilir. Beyaz peynirin kilosu 800 bin Türk lirası... İlçeye gelenlerin en çok aldığı ürünlerin başında, bölgenin temiz havasında, kekik otlu yaylada beslenen keçilerin etleri geliyor. Çarşıda kekik suyu da bulabilirsiniz. Ağaç el yapımı eşyalar da bölgenin diğer alınabilecek ürünleri arasında. Ağaç el sanatlarının sergilenip satıldığı hediyelik eşya dükkanlarından biri olan Tekin Ticarette görevli olan Sıtkı Buluntekin, sipariş üzerine her türlü eşyayı yapabildiklerini belirtiyor. Kayın, kiraz., ceviz ağaçlarından yapılan şekerlik, baharatlık, peçetelik, oklava çeşitleri, abajur, baston tuzluklar, yumurtalık, yer sofrası,ekmek sepeti ve hayvan bibloları, özellikle tahta kaşıklar, kendinize ve yakınlarınıza alabileceklerinizin arasında... Sakarya nehrinin bir kolu olan Göynük Suyu vadisinde yer alan Taraklı Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örnekleriyle buram buram tarih kokan şirin bir ilçe. İlçedeki 100 ev, Kültür Bakanlığı'nca koruma altına alınarak bölge birinci derece sit alanı ilan edilmiş. Taraklı, tarihten bu yana, birçok ünlüyü de konuk etmiş. Bunların içinde Atatürk'ün yeri bambaşka. Mustafa Kemal Atatürk, 15 Haziran 1922 günü Beypazarı, Nallıhan, Göynük ve Taraklı yoluyla Geyve'ye gelmiş. Geyve'de Hacı Ata Paşa'nın Konağı'nda geceyi geçirip, ertesi gün Kocaeli grubunu denetledikten sonra, 16 Haziran 1922'de Adapazarı'na gitmiş. Bu vesile ile Atatürk'ün Taraklı'dan geçişi, bugün de aynı gurur ve heyecanla anlatılıyor. Taraklı'da Atatürk için Hükümet Binası önünde toplanan halk, bayraklarla süslü taklar yapmışlar. Kurbanlar kesip 500 metreye yakın halılar döşemişler. ÇUBUK GÖLÜ İlçenin kil hamamı kaplıcaları olduğu kadar, "Seçme Ormanı" denilip kayın, gürgen, çak, göknar ağaçlarından oluşan taraklı'ya 20 km. uzaklıktaki "karagöl" isimli yaylası da ilgi görüyor. Deniz seviyesinden 1150 metre yükseklikteki Karagöl'de göl yok ama, yapılaşmanın bulunmadığı bu gizli cennet, pınarları ve ormanları ile, haftasonu piknikçilerinin vazgeçilmez durağı. Piknik için ille de, göl kenarını tercih ediyorsanız, 30 kilometre uzaklıktaki Bolu iline bağlı, Göynük'ü geçip, 6 km. içeri girerek ulaşılan, "Çubuk Gölü"ne geçebilirsiniz. Çubuk Gölü'nün geniş kıyı bandında, piknik yapacak ideal yerler bulunuyor. Çevrenin sessizliğinde zaman ise hiçbir hareket olmadığı için, neredeyse duruyor! Gölün çevresini aracınızla tam turlayamıyorsanız, girişte sağı takip ederek, geniş çim kaplı kıyı bandında par edip, sessizliği dinleyerek Çubuk Gölü'ne karşı farklı bir piknik yapabilirsiniz. Gölde alabalık ve sarıbalık yaşıyor ama siz yiyeceklerinizi beraberinizde getirmelisiniz. Gölü yüksekten seyreder orman içi villalarda oturanlar, güzellikleri önceden fark etmenin tadını çıkarıyorlar. Çevrede yaban domuzu, tilki, tavşan avına çıkan avcılara da rastlanabiliyor. Kayabalığı tepesinden inen bir heyelanın genişleyen vadiyi tıkaması sonucu olan Çubuk Gölü'nün alanı 15 hektar, derinliği ise 13 metreyle Çubuk deresi oluşturuyor. TARAKLI BELEDİYESİ  Tel : 0264 4912015 GÖYNÜK OTELİ  Tel : 0374 4516278 GÖYNÜK BELEDİYE OTELİ  Tel :  0374 4516035 SÜNNET GÖLÜ  Tel : 0374 4516897  Tel : 0374 4641030 TEKİN TİCARET  Tel :  0264 4912515 

YÖRÜK KÖYÜ
 



Evleriyle ünlü Yörük Köyü, Safranbolu'nun hemen yanı başında. 750 yıllık köyde, 450 yıldır ayakta olan "Odabaşı evi", gelmiş geçmiş en eski ev ünvanına sahip... Yörük Köyü, Safranbolu'nun 20 kilometre yakınında yer alıyor. Aynı mimari özelliklere sahip evleriyle, bozulmadan ve yağmalanmadan günümüze kadar gelebilmiş ender köylerden biri..Yöre halkının büyük şehirlere göçü nedeniyle, halen terkedilmiş görünümündeki şirin köyün tamamı açık hava müzesi. İstanbul veya Ankara'dan özel araçla otobanı tercih ederek, Gerede kavşağına kadar gelenler, Samsun yoluna dönüyorlar. Bu yol daha sonra ikiye ayrılıyor. Sola devamla Karabük'e gelenler, Safranbolu istikametinde ilerleyip, bu defa sağa Kastamonu'ya giden yol üzerinden ayrılarak, 1,5 kilometre içeride bulunan Yörük Köyü'ne girebilirler. Köy içi sokaklar parke taşı kaplı. Araçla dolaşmaya ve yürümeye müsait. Otobüsle giderseniz ; Karabük'e giden otobüslerden indikten sonra Kastamonu yoluna saparak devam edenler, 18 kilometre sonra, Yörük Köyü'ne ulaşabilirler. Sabah köyden, akşam Karabük'ten minibüs seferleri de yapılıyor. Yörük Köyü'nde konaklama tesisi bulunmuyor. Fakat ısrarla kalmak isterseniz, ev pansiyon kiralanabiliyor. Erhan Başaran ile hafta sonu bağlantı kurabilirsiniz. Köy Safranbolu'ya da yakın olduğu için orada da kalabilirsiniz. Başta yeni eklenen bölümleriyle oda sayısı artan Turing'in işlettiği Asmazlar Konağı olmak üzere, Arasna Pansiyon, Otel Tahsinbey Konağı diğer kalacak yerlerin bazıları. Yörük Köyü'nde iki cafe bulunuyor. Kafelerin açık bahçe ve kapalı bölümlerinde ouranlar, mantarlı, ıspanaklı, kıymalı ve peynirli gözleme çeşitleri yiyebiliyor. Yörenin köy ayranı ve ev baklavası da oldukça meşhur. Kafelerde kendin pişir kendin ye türü piknik yapanlara da rastlanıyor. Gözde Aile Bahçesi'nde tadı damağınızda kalacak bir çok yemek çeşidi var. Yörük Köyü'ndeki Tonoz isimli hediyelik eşya dükkanında, eski köy evlerinin resmedildiği kabartma yer alıyor. Yörük Köyü'nde Tanoz isimli dükkanda bir çok hediyelik eşya satılıyor. Köye ilginin yavaş yavaş başlaması nedeniyle, minyatür pencereler ve çeşitli hediyelik eşyaları burada bulabilirsiniz. Yiyecek olarak ise, Yörük Kileri satış dükkanda pekmez, reçel, turşu, salça, tarhana, bulgur, erişte, nane, keki,ıhlamur alabilirsiniz. Dükkanlar hafta sonları da açık... Zonguldak iline bağlı Safranbolu ilçesinin merkez köylerinden biri olan Yörük Köyü, Safranbolu'nun 20 kilometre doğusunda yer alıyor. 140 haneli köyün iç ve dış mimari zenginlikleri bölgeyi ziyaret eden turistlerin de önemli duraklarından birini oluşturuyor. Yörük Köyü'nün kuruluş hikayesi şöyle; Hüseyin - Hacı - Davut isimli üç kardeşin yönetimindeki yörük aşireti, Orta Asya'dan dağılan Oğuz Türkleri'nin Karakeçili aşiret kollarından biri. Üç kardeşin en büyüğü Hacı Hüseyin ve beraberindekiler, bugünkü Yörük Köyü'nün orta mahallesinde Hafız Pınarı olarak bilinen , halk arasında "Çökün" ismiyle anılan alana çadırlarını kurup yerleşmişler. Hayvancılıkla uğraşan yörüklere zamanla meralar yetmez olmuş. Kardeşlerin ikincisi Hacı grubuyla, "Hacılar Obası köyü"nü, üçüncü kardeş de, "Davut Obası Köyü"nü kurmuşlar... Yörük köyleri, 250 sene göçer olarak çadırlarda yaşama devam etseler de, Osmanlı devletinin yerleşik düzeni zorlamasıyla, köyler oluşmuş. 750 yıllık geçmişe sahip Yörük Köyü'nde en eski ev 450, en yeni ev ise 90 senelik. 450 yılık Obabaşı evi, Odabaşgil olarak isim değiştirerek gelmiş ve halen en eski ev olma ünvanına sahip. Aşı boyası, çivit mavisi, tahini gibi renklerle boyanmış evlrde ahşap doğramalar, kapaklar, torbalalı parmaklıklar, sürme kafesler ilk bakışta dikkati çeken özellikler. 150- 200 yılllık evlerde, iç süslemelere duvar ve tavan kaplamalarına da oldukça özen gösterilmiş. Uğura inanan Yörük köyü sakinleri, evlerinin saçak uçlarına eskiden vurdukları geyiklerin boynuzlarını da asmışlar.2 - 3 hatta 4 katlı inşa edilen Yörük Köyü evlerinde alt kat ahır olarak kullanılmış. Giriş kısmında ise, evin kileri, bahçesinde kuyusu bulunuyor. Üst katlar ise oturma amaçlı odalara ayrılıyor.Pencereler kafesli, pancurlu, kapılar ise birbirinden ilginç ve estetik kilitlerle süsleniyor. TOKMAKLAR VE KİLİTLER Kapı kilidinin anahtar deliği yayınında bir mandal bulunuyor. Bu mandal yukarı hareketle birinci kilidi açıyor. Elle çekilince ikinci kilit kaldırılıyor. Üçüncü kilit de anahtarla açılıyor. Kapı tokmakları haber ve mesaj vermek için kullanılıyor. Tokmaklara bağlı ip ve bezlerin değişik anlamı var. Tokmaktan tokmağa dolanan ip, aşağı sarkıyorsa ev sahibi anlamını taşıyor. Tamamı açık hava müzesi olan köyün çok pencereli, ferah yapılara arasında Sipahioğlu Konağı ve misafirhanesi, Yukarı mahallede Hacı Kavas ve Bekir Efendi Evleri, Muratoğlu Konağı, Cebecioğlu Konağı, Aşağı mahalle, Ahşap Camii, İbrahim Çağlayan hanesi, Kaymakçıoğlu Konağı, mimarisi ile dikkat çeken eserler arasında sayılıyor. 1879 yılında yapılıp 1996 yılında onarım gören şimdiki sanat galerisi olarak kullanılan "Genel Çamaşırhane", çeşme ve tarihi mezarlığı, köyün sırtını dayadığı tepelerde bulunan mağaralar, Kastamonu - Safranbolu yolu üzerinde bulunan 30 metre çapında ve 37 derece sıcaklıktaki suya sahip, etrafı ağaçlarla çevrili piknik yeri olarak kullanılan doğal havuz, görülebilecek diğer yerlerden bazılarını oluşturuyor. ERHAN BAŞARAN Tel : 0372 737 23 35 GÖZDE AİLE BAHÇESİ Tel : 0372 737 24 05

DİYARBAKİR



Yıllarca gözden uzak kaldı. Kimse yan dönüp bakmadı bile. Unutuldu gitti, doğunun bir köşesinde. Terörün gölgesinde kaldı. Kimse gitmedi. Gidemedi. Ama artık her şey değişti. Doğu'nun en güzel yerlerinden olan ve turistik olarak mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir olmaya aday Diyarbakır. Diyarbakır'a gitmek için en ideal yol uçak. Biraz pahalı ama saatler süren özel araç ya da otobüs yolculuğundan daha iyi denilebilir. Türk Hava Yolları, Diyarbakır'a sabah 06.30'da İstanbul'dan direk sefer düzenliyor. Gün içinde ise Ankara'dan bağlantılı seferler var. Yani hemen her gün Diyarbakır'a gitme şansınız var. Otobüs ile büyük şehirlerden gidebilirsiniz. Ama saatler süren bir yolculuğu gözler önüne alın. Diyarbakır'da özellikle şehir merkezinde kalabileceğiniz yeni ve modern oteller yer alıyor. Son yıllarda kalacak yer konusunda önemli gelişmeler var. Ama bunlar arasında biri var ki, bölgede kalınabilecek en iyi yerlerin başında geliyor. Eğer geleneksel yerlerde kalmak istiyorsanız, ama aynı zamanda da her türlü günlük ihtiyacınızı rahat şekilde karşılamak istiyorsanız burası tam size göre. Burası bir zamanlar Deliller Hanı olarak bilinen Büyük Kervansaray Oteli. Otel, ipekyolunu kullanarak Suriye , İran ve Hindistana gidecek olan tüccarlar için yaptırılan Bezirgan Hanı'nın karşısına, cami ve medreseyle birlikte bir külliye olarak 1521 yılında başlanmış ve 1527 yılında bitirilmiştir. Delil, eskiden hacca gidecek hacılara rehberlik eden kişilere verilen isim. Han 72 oda 17 dükkan ve 800 deve alabilecek kapasitede bir ahırdan oluşmuş. Siyah ve beyaz taştan yapılan otelin beyaz taşları Urfa'dan siyah taşlar ise Kurtboğaz taş ocağından çıkarılmıştır. Otel şehir merkezine biraz uzak. Ama yürüyerek 15 dakikada merkeze ulaşabiliyorsunuz. Otel Türkiye'deki kervansarayların en büyüğü. Odalarının hepsi elden geçirilmiş. Orijinallikleri bozulmadan birleştirilmiş.. İçlerinde gömme banyolar var. Oda isimleri ise Dicle, Fırat Karacadağ, Kral Kızı, Hasankeyfi, Mezepotamya, Amid, Saray Kapı, İç Kale gibi. İçinde 15 suit odası yer alıyor. Banyoları jakuzili... Ayrıca sauna, lobi, kuaför, Osmanlı Hamamı, 600 kişilik restoran, 3 bin kişilik havuz başı, bulunuyor. Ayrıca bilgisayar, faks gibi modern iletişim imkanları da var. Yani burada kaldığınız zaman 500 yıllık kervansarayda kalmanın heyecanı ve keyfini çıkarıyorsunuz. Otel sahibinin bir de Dicle Üniversitesi yolunun biraz ilerisinde özel bir hayvanat bahçesi var. Burası da yeşillikler içinde bir yer... İsteyen gidip piknik yapabiliyor. Özel çardaklarından oturup sıcak havalarda keyif yapabiliyorlar.. Ayrıca ayı gibi ender bulunan hayvanlar da parkta yer alıyor. DEDEMAN OTELİ Yok ben modern bir binada kalmak isterim derseniz, onun için gideceğiniz yer belli. Şehir merkezinde yer alan Dedeman oteli. Beş yıldızlı otelde her türlü konfor yer alıyor. Otelle ilgili her türlü bilgiyi internette bulunan her türlü bilgiyi, www.dedemanhotels.com web sitesinden alabilirsiniz. DEMİR OTEL Diyarbakır'ın en eski otellerinden biri. Birkaç yıl öncesine kadar en popüler yerlerden biriydi. Ama günümüzde yeni açılan oteller nedeniyle biraz gözden düştü. Yine de şehir merkezinde oluşu nedeniyle tercih edilebilir. Selim Amca'nın yemekleri... Diyarbakır deyince aklınıza hemen kebap, kavurma gelebilir. Ama gittiğiniz zaman gerkçekten şaşıracaksınız. Çünkü Diyarbakır, birbirinden değişik yöresel yemeklerine ev sahipliği yapıyor. Eğer bir de yöresel yemeklere meraklıysanız, gideceğiniz bir iki adres var. Bunların ilk sırasında ise, Selim Amcanın Sofra Salonu' geliyor. 1982 yılından bu yana Diyarbakır'a giden hemen herkes, en üst düzey protokol mensubundan, yöreyi biraz bilen gazetecilere kadar, buraya mutlaka uğruyor. Yemeklerin tadına bakıyor. Uçaktan inip buraya gelenler var. Buraya asıl ününü sağlayan, Kaburga dolması isimli özel yemekleri. O kadar adı duyulmuş ki, dondurulmuş olarak başta Ankara olmak üzere, hem Türkiye'nin büyük şehirlerine hem de yurt dışında bir çok ülkeye uçakla gönderiliyor Şimdi bu yemeğin özelliği ne ki bu kadar ünlü diyebilirsiniz. Bunu yazıyla anlatmak gerçekten çok zor. Ama anlatmayı deneyeceğim. KABURGA DOLMASI NASIL YAPILIYOR? Kaburga Dolması, kuzu veya erkek oğlak etinden yapılıyor. Ön kol veya yan boşluktan alınan et, haşlanmış iç pilavla doldurulup dikiliyor. Üç saat kadar buharda pişirildikten sonra yarım saat ya da daha uzun bir süre fırına veriliyor. Süre önemli ama kaburga dolmasının pişirilme süresini ancak ustası ayarlayabiliyor. Süre tutmazsa, ne oluyor derseniz...Kaburga dolması patlıyor ve bütün emek boşa gidiyor. Pirincin ayarı da o denli önemli; az olursa iç pilav lapa oluyor, çok olursa dolma patlıyor. Kıvamın sırrı da yemeğin kokusunda. Restoranın kurucus selim usta bunu, "Yağ ya da su kokusu olduğu sürece yemek pişmemiş demektir. İyi pişen kaburgadan ilik kokusu gelir" diye açıklıyor. İki günde hazırlanıp 4-5 saatte pişirilen bir lezzeti denemek isterseniz Selim Amca'nın Sofra Salonu'na bir uğrayın. Büyük bir tabak içinde gelen "kaburga dolması", garsonun hünerli elleriyle dikilen kaburgaları açıp, kemikleri çıkarıp, eti lime lime pilavın üzerine dağıttıktan sonra, yemeğe hazır hale geliyor. En az iki kişilik yemeği ne yazık ki, başka bir yerde tatma imkanınız yok. Lokantada ayrıca, nar ekşili bostana salatası, haşlanmış içli köfte, bumbar dolması ve özellikle tarçınlı irmik helvası gerçekten tatmaya değer lezzette. Bir de İstanbul'da yaşayanlara iyi haber. Bu yemekleri tatmak için Diyarbakır'a gitmenize gerek yok, Çünkü bütün bu yemekler, Bahçelievler ve Erenköy'de iki restoranda lezzet severleri bekliyor. Kaburga dolması, Diyarbakır'da yapılıp İstanbul'a gönderiliyor. Lokantaya gittiğinizde, eğer ne yiyeceğinize karar veremezseniz, kendinizi baş garsonun tercihine bırakın. O size bütün yemeklerden az az oluşan bir menü sunacaktır. Yalnız dikkat! Buradan çıktıktan sonra gideceğiniz yere, yürüyerek gidin. Çünkü yediğiniz yemekleri eritmek için buna ihtiyacınız var. DİYARBAKIR TAVASININ TADINA DOYAMAYACAKSINIZ... Diyarbakır'a kadar gitmişken öğle yemeklerinde gidebileceğiniz bir diğer adres ise, Recep Usta. Namı diğer, "Tavacı Recep Usta"... Diyarbakır surlarının dibinde, dışarıdan bakınca büyük şehirlerin sıradan bir sokak lokantası görünümde bir yer olan Recep Usta'nın yeri, bahçesinden içeri girince ortaya çıkıyor. Sur dibindeki bahçede, isteyen sandalyeli masalarda, isteyen de tabureli sinilerin etrafından oturuyor. Bir de bütün gün sokaklarda dolaşıp buraya geldiyseniz, sizi o leziz kokular mest ediyor. Ne yiyeceğim diye düşünmeyin. Kendinizi baş garsonun teklifine bırakın. O size tava söyleyecek. Kabul edin. Mevsiminde gittiyseniz, Diyarbakır'ın meşhur marullarını yeme şansınızı da bulabilirsiniz. Marulu bir de, yaptıkları ayranın kaymağıyla birlikte masanıza getiriyorlar. Yanında bir de koruk ekşili çoban salatası ve pide. Artık sizi kimse tutamaz. KADAYIF HACI LEVENT'TEN YENİR Gelelim Diyarbakır'ın ünlü burma kadayıflarına. Diyarbakır'a gidip de, kadayıfın tadına bakmadan dönmek olmaz. Bunun için de şehir merkezinde bir çok kadayıfçı var. Var da bunları arasında bir tanesi var ki, mutlaka gidilmeli. Hacı Levent, bu kadayıfçının ismi. Yaklaşık 1907 yılından bu yana kadayıf yapıp satan ailenin dükkanı, Diyarbakır'ın merkezi sayına demir otelin bulunduğu sokakta yer alıyor. Bulmak zor değil. Kime sorsanız size gösterir. KADAYIFIN ÖZELLİĞİ Buradaki kadayıfların en büyük özelliği, kadayıfın yağının Urfa'dan, fıstığının Gaziantep'ten, peynirinin Antakya'dan geliyor olması. Peki neden diye sorarsanız size şu cevabı veriyorlar: Antakya - Urfa arasındaki dağlarda keki bol yetişiyor. Bu kekikleri yiyen keçilerden üretilen peynirler de çok lezzetli oluyor. Bu malzemeyle Diyarbakır'daki kaliteli üretim birleşince, ortaya mükemmel bir tad çıkıyor. Hacı Levent'in dükkanında günde 15 tepsi kadayıf satılıyor. Bu kadayıfları yine İstanbul'da bulunanlar, şehrin Bağdat Caddesi, Kazasker, Dudullu ve Kayışdağı'nda bulunan şubelerinde bulma şansları var. Bu kadayıfların da ünü bütün dünyaya ulaşmış durumda. Bakır tepsilerde yapılan kadayıflar, Amerika ve Avustralya'ya bile gidiyor. KADAYIF NASIL YENİYOR? Şimdi gelelim bu kadar övdüğümüz kadayıfları nasıl yiyeceğinize. Çünkü bu öyle bildiğiniz gibi değil. Öncelikle kadayıfların tadı damağınızda uzun süre kalsın istiyorsanız, suyu 10,15 dakika sonra içmelisiniz. Yani kısacası, tepsiler içinde nar gibi kazırmış üstü fıstıklarla süslenmiş kadayıflar gerçekten başta tatlı severler olmak üzere, hemen herkesin ağzını sulandırıyor. Not : Bu tatlılar o kadar ünlü ki, büyük şehirlerin havalimanlarında, Diyarbakır'dan gelen yolcular hemen belli oluyor.Çünk uçaklardan inen yolcuların hemen hepsinin ellerinde bulunan poşetlerin içinde, kilolarca baklava, yakınları için getirilecek en büyük hediye. Diyarbakır'a iş için giden bir yabancı bir gazeteci arkadaşım uçakta herkesin elinde bu torbaları görünce şaşırdığını, bunların uçakta dağıtıldığını sandığını bana söylemişti. Onun üzüntüsü ise, "Bana niye bu torbalardan vermediler?" şeklindeydi. Ona bunların tatlı olduğunu anlattığım zaman yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim. Dükkanda, burma kadayıf, düz kadayıf, çubuk kadayıf, kaymaklı kadayıf gibi kadayıfın her türü var. Diyarbakır surlarını mutlaka görün! Diyarbakır bölgenin gerçekten en merkezi şehirlerinden biri. Çarşılarından özellikle İran'dan, Suriye'den getirilen kumaşları, her türlü ürünü bulabilirsiniz. Ama ağız tadına yönelik bir tad arıyorsanız, bölgenin en büyük özelliği olan örgü peynirleri almadan dönmeyin. Bunun için de günün erken saatlerdin Kervansaray oteli yolu üzerinde bulunan Peynir Pazarı'na mutlaka gidin. Burada aklınıza gelebilecek hemen her çeşit örgü peynir var. Fiyatları da uygun kalitesi de... Tadını seveceksiniz. El sanatları burada satılıyor... Eğer yakınlarınıza hediyelik eşya almak isterseniz, önemli bir adres, Kervansaray Oteli'nin altında bulunan yöresel ürünlerin satıldığı dükkan. Burada bulabileceğiniz hemen her türlü ürünün en büyük özelliği el işi ürünler olması. Mardin, Şırnak, İdil, Dargeçit'te Şirvan, dar gelirli genç kızlar, erkeklerin çalışmadığı ailelerin kızları bu el işi ürünleri yapıyorlar... Kızlara okuma yazma, hijyen dersleri verilirken, el becerilerini de geliştirmelerine yardımcı olunuyor. Satışta iğne oyasından yazmalar, dantel, kilimler var... Kök boyalardan heybeler tek parça olarak yapılıyor. Tezgahlardan çıkıyor. Gümüşler Mardin gümüşü. Motifleri ise eski dönemin... Öğrenciler kendi elleriyle yapıyorlar. Takılar eskiyi dönük otantik bir halde. Gelinlikler, boyamalar, makrameler var... Özel çiçekler var. 7-8 kişi bir arada yapıyor... İşçiliği çok. Karbon kağıdından yapılıyor. Üzerinde tütünler var. Süsler incirin kurutulmasıyla yapılıyor. Kervansaray Oteli'nin girişinde bulunan kemerli dükkanların biri, otelin sahibi tarafından buraya bağış olarak satış amacıyla verilmiş....Gerçekten el emeği göz nuruyla yapılan ürünler, yöreden götürülebilecek en önemli hediyeliklerden biri... Diyarbakır'da alışverişin diğer bir adresi ise, büyük şehirlerde neredeyse hemen her köşe başında yer alan alışveriş merkezlerin yeni açılanı. Burada da hem yöresel ürünleri hem de ulusal markaları bulabilme şansınız var. İnsan Diyarbakır'a bir gelirken ağlar.. Bir de giderken.." Tayini Diyarbakır'a çıkanlar, gelirken ağlarmış, "Bu Allahın unuttuğu yerde nasıl yaşarız" diye.. Bir de giderken.. "Bu cenneti nasıl bırakıp gidiyoruz" diye.. İşte biz de gidiyoruz... Hıncal Uluç, Sabah gazetesindeki köşe yazısını böyle bitiriyordu, Diyarbakır gezisinin ardından... Gerçekten de, buraya gitmeyen insanlar, Diyarbakır'ı gördükten sonra işte böylesine etkileniyor... Yıllarca gözden uzak kaldı. Kimse yan dönüp bakmadı bile. Unutuldu gitti, doğunun bir köşesinde. Terörün gölgesinde kaldı. Kimse gitmedi. Gidemedi. Ama artık her şey değişti. Doğu'nun en güzel yerlerinden olan ve turistik olarak mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir olmaya aday Diyarbakır. Diyarbakır'a yıllar önce biz gazeteciler sadece bir şey için giderdik. Olaylar için. Her gidişimizde içimiz parçalanırdı. Bu insanlar niye böylesine perişan diye kendimize sorular sorar, cevaplarını arardık. Ama son yıllarda Diyarbakır'a giderken artık keyifle gidiyorum. Endişe duymuyorum. Çünkü sokaklarında özgürce gezme şansınızın olduğu, Anadolu'nun bu güzel kentinde, yıllara meydan okuyan tarihsel yerleri gezmenin keyfi bambaşka. Bir de Diyarbakır insanının, hiçbir çıkar gözetmeden size yardım elini uzatması, samimiyeti gerçekten yaşanmaya ve görülmeye değer. İşte bu nedenlerle,Diyarbakır, ' Ulucami avlusu... Diyarbakır'ın ne zaman kurulduğu bilinmiyor. Çeşitli kaynaklarda, şehrin doğusunu sınırlandıran ve Dicle yatağından yüz metre kadar yükseklikte bulunan Fiskayası isimli sarp kayalığın, İçkale kesiminin ilk yerleşme yeri olarak çekirdeği oluşturduğu sanılmaktadır. En az beş bin yıllık bir geçmişe sahip olan Diyarbakır, kurulduğu günden beri yeri değişmemiş ender yerleşim yerlerinden biridir. Diyarbakır, başka şehirlerin aksine yürüyerek dolaşabileceğiniz güzellikleri içinde barındıran bir şehir. Nerede kaldığınızın önemi yok. Hemen her yer, yarım saatlik yürüyüş mesafesi içinde. Kervansaray otelde kalıyorsanız, otelden çıkar çıkmaz sol tarafa dönerseniz, kendinizi boydan boya uzanan surların dibinde buluyorsunuz. Taksi aramayın. Ayaklarınıza rahat ayakkabı giyin ve yürüyüşe başlayın surların etrafında. Surlar, şehri neredeyse baştan sona çeviriyor. Çin seddinden sonra dünyanın en büyük ikinci surları. Bu bölgede surlar yeniden elden geçiriliyor. O nedenle bazı bölümlerinin üstüne bile çıkmanız mümkün. Otelin yanındaki surların arasından geçin, dışarı çıkın. Burada Diyarbakır'ın dış mahallelerini görme şansınız var. En önemlisi de Dicle nehrini. Çekilin bir kenara. Bir başka dünyada hissedin kendinizi... Asıl gezi şimdi başlıyor. Oteli sağ tarafınıza alın ve yürüyüşe başlayın. Sağlı sollu alışveriş yerleri, sebze satıcıları, yerel giysi satan dükkanlar sizi bekliyor. Anadolu'nun bu farklı coğrafyasının tadını çıkarın. Biraz ileride sağ tarafta bulunan peynirciler çarşısına mutlaka uğrayın. Yörenin birbirinden lezzetli peynirlerini mutlaka tadın. Vaktiniz varsa, ya da geri dönecekseniz biraz da yanınıza alın. Büyük şehirlerde satılan peynirlerle alakasının olmadığını göreceksiniz. Peynir pazarını geçince, biraz ileride Anadolu'nun en eski dinsel mabetlerinden biri olan Ulu Cami karşınıza çıkacak. Ulu cami Türkiye'deki en eski cami olarak biliniyor. Bir zamanla kilise olan bu mabet, daha sonra camiye dönüştürülmüş. Gerçekten ilginç mimari özellikleri ve konumuyla Diyarbakır'ın merkezinde yer alıyor. Caminin minareleri ise, dikdörtgen formuyla hemen dikkati çekiyor. Üstünde bulunan işlemeler ve taş işçiliği gerçekten görülmeye değer. Cami dışında bulunan Diyarbakır Çarşısı'nda, Doğu'nun yansıması var. Bölgenin bütün renklerini görüyorsunuz. Tütün satanlar, altın satan kuyumcu dükkanları, yörenin hemen her türlü yiyeceğini bulabileceğiniz dükkanlar sıra sıra.. Özellikle altın çarşısı mutlaka görülmeli... Ulu cami etrafındaki çarşılarda günlük yaşamın kalbi atarken, içeri girdiğinizde sizi bir başka dünya karşılıyor. Ana girişin hemen karşısında avlunun ortasından yer alan şadırvan gerçekten görülmeli. Caminin neredeyse orijinalliği korunmuş tuvaletleri ve banyo yapılan yeri ise görülmeli. Tarihi binanın taş işçiliği etkileyici. Eski Diyarbakır sokakları da mutlaka görüleceklerin arasında. Daracık, geleneksel mimari ile yapılan yerler. Bunların arasına mutlaka girin. Özellikle yiyecek maddelerinin satıldığı, altın çarşısının yanında bulunan sokaktan içeri girdiğinizde, eski Diyarbakır'ı gerçekten bugün de bulma şansınız var. Bir yanda leblebi satanlar, bir yandan günlük yaşamın sürdüğü evler. Cahit Sıtkı Tarancı Evi CAHİT SITKI TARANCI MÜZE EVİ (KÜLTÜR MÜZESİ) Diyarbakır'da gidilecek yerlerden biri de, ünlü şair ve yazar Cahit Sıtkı Tarancı'nın yaşamını sürdürdüğü ev. Diyarbakır'ın il merkezinde Cami-i Kebir Mahallesi, Cahit Sıtkı Tarancı Sokakta bulunan yapı 1733 yılında tarihlenmektedir. Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak günümüze ulaşmıştır. Haremlik ve selamlık olarak inşa edilen evin, selamlık kısmı sonradan yıkılmıştır. iki katlı bir yapıdır ve kesme bazalt taştan inşa edilmiştir. Bu binada da içe dönük mimari plan uygulanmış. Cepheler iç avluya bakmaktadır. Tek katlı ahşap giriş kapısı dar bir koridorla avluya açılmaktadır. Binada mekanlar iklim şartlarına uygun olarak mevsimlere göre cephelere yerleştirilmiştir. Beyaz renkli "ciz" veya "kehal" denilen süslemeler bu binada da en güzel şekilde kullanılmıştır. Ev, yıllarca virane olarak kaldıktan sonra, kısa zaman önce Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmeye başladı. Kısa süre önce bitirilen ev, isteyenlerler tarafınndan gezilebiliyor. Gazi köşkü, 16. yüzyıla ait olan bir Akkoyunlu eseri. Diyarbakır'ın hemen dışında yer alıyor. 16. kolordu komutanı olarak Diyarbakır'a atan Gazi Mustafa Kemal, çok sevdiği bu köşkte 11 ay kalmıştır...1937 yılında Diyarbakır'a geldiğinde, köşk sahiplerinden satın alınarak armağan edilmiş. Köşk bugün valilik tarafından müze olarak kullanılıyor... Geniş bahçesi ise, Diyarbakırlılar için iyi bir piknik alanı... Köşkün alt katında havuzlu salonu var. Üst katta nefis bir balkonu var. Oturma odaları ve yatak odası da bu katta yer alıyor. Şehir dışında ama Dicle'ye ve Diyarbakır'a hakim manzarası var. Etrafındaki yeşil alanda Diyarbakırlılar piknik de yapıyor. Ongözlü Köprü : Eski Dicle üzerinde yer alıyor. Gerçekten etkileyici.Şimdi altından bir zamanların görkemli Dicle nehri yerine artık daha cılız bir nehir akıyor. Ama yine de görülmeye değer.  DÖRT AYAKLI MİNARE Diyarbakır'ın en eski yerleşim yerlerinden olan Özdemir Mahallesinde Balıkçılarbaşı'ndan yeni kapıya doğru inen yolun üstünde yer alan minare, gerçekten görülmeye değer. Günümüzde sokağın ortasında sıradan bir taş gibi duruyor. Ama tek kubbeli kare prizma gövdeli minare, üzerinde iki pencere de yer alıyor. Kubbe kurşun kaplıdır. Leylek yuvasının sardığı kesik koni bicimindeki taş alemin dikkatli bakılınca üst kesimi çok az görülebilir. Minarenin bulunduğu yörede, şehrin günlük yaşamı her gün biteviye devam eder. Bir yanda leblebi satılıcıları, bir yanda demir işçileri. OTEL BÜYÜK KERVANSARAY Gazi Caddesi, Deliller Hanı Mardinkapı - Diyarbakır Tel : + 90 412 228 96 06 (Pbx) Fax : + 90 412 223 95 22 DEDEMAN DİYARBAKIR Elazığ Caddesi, Yeni belediye Sarayı Yanı 21400 Diyarbakır Tel : +90 412 223 00 00 Fax : +90 412 224 73 53 e-mail: diyarbakir@dedeman.com.tr  web page: www.dedemanhotels.com  SELİM AMCANIN SOFRA SALONU Ali Emiri Cad. No: 22 /B Tel : 0412 224 44 47 Diyarbakır KADAYIFCI HACI LEVENT İzzet Paşa Cad. No. 13 Diyarbakır Tel : 0412 2210551

GAZİANTEP



Türkiye’nin en büyük altıncı ili. Doğu’nun Paris’i olarak yıllarca söylendi durdu. Ama asıl ününü son yıllarda Zeugma Mozaikleri ile yaptı. Ama lezzetleri hiç unutulmaması gereken o yemekleri yok mu? Sırf onlar için bile Gaziantep’e gidilir. İmam Çağdaş’da birbirinden lezzetli kebap ve baklavaları yemeden, sabahleyin “Beyran Çorbası” içmeden, Halil ve Mehmet Kardeşler’de, “küşneme, beyaz ve taraklık” yemeden kesinlikle geri dönmeyin. Ancak evinize dönünce de, kendinize gelmek için, günlerce hafif yemekler yemeyi göze alıyorsanız buyurun Gaziantep sizi bekliyor... Gaziantep, Türkiye’nin Güneydoğusu’nda bulunan en büyük 6. ili. Ankara’ya 672, İstanbul’a 1125 ve İzmir’e 1105 km uzaklıkta yer alıyor. OTOBÜS: İstanbul- Gaziantep arası otobüsle yaklaşık 15 saat sürüyor. UÇAKLA Gerek Türk Hava Yolları, gerekse özel şirketlerin Gaziantep’e seferleri yer alıyor. THY İstanbul ve Ankara’dan her gün direk uçuş yapıyor... TREN İstanbul’dan Salı, Perşembe ve Pazar günleri 08.55’de kalkan tren, bir sonraki gün, 11.35’de Gaziantep’e ulaşıyor. Gaziantep Anadolu Evleri'nin dış görünüşü Gaziantep’de hemen her bütçeye seslenen tesisler var. Bunlar sıradan otellerden başlıyor 5 yıldızlı otellere kadar çıkıyor. Ama bunlar arasında bir tanesi var ki, kısa zaman önce açılmasına rağmen, ilgiyi çekiyor. Bu tesis kale yakınlarında yer alan daracık sokakların arasında bulunan eski bir Gaziantep Evi’nden butik otele dönüştürülmüş. Bina 4 evlik projenin ilk adımı. Bina yapımında çevredeki ocaklardan çıkarılan ‘Havara' taşı kullanılmış. Yumuşak ve kolay işlenilebilir olmasının yanı sıra, mekanları yazın sıcağında serin, kışın soğuğunda ise sıcak tutması yaygın olarak kullanılmasına sebep olmuş. ANADOLU EVLERİ 4 farklı binadan oluşacak tesis şu anda tek binasıyla hizmet veriyor. Ama eski bir Ermeni konağı olan bina, odalarıyla dekorasyonuyla, avlusunda yer alan ve mevsiminde çok güzel açan erguvan ağacıyla çok farklı. Bu tesis, kale içinde yer alan Anadolu Evleri olarak biliniyor. Bünyamin Yakar eşi ile birlikte Anadolu evlerini işletiyor. 2003 ağustosundan bu yana hizmette. 175 yıllık Ermeni konağının, 8 odası var. 20 kişi kalabiliyor. Odalarda banyo, klima gibi her türlü ihtiyaç var. Tam bir butik otel. Kapısından içeri girdiğinizde dünya ile bağlantınız kesiliyor. Binanın zemini, Halep sıvası...Odalar, ahşap nacarlarla (dolap) döşeli. Yakar, bu tesisin butik otele gelmesinin ilginç öyküsünü şöyle anlatıyor. “Bu binaların mülk sahibi Timur Şindel. Baba tarafından Amerikalı, annesi Türk. Annesi roman yazarı Nihan Yeğinobalı. Motor tutkunu olan Timur Bey, bir müzik şirketinin genel müdürü olarak çalışırken, motor peşinde Türkiye’yi adım adım geziyor. Bir gezisinde Şanlıurfa’ya giderken Gaziantep’de nereye uğrayabilirim diye araştırma yapıyor. Burada bulunan bir arkadaşına uğradıktan sonra, kale civarında gezerken, bir emlakçıda tarihi evlerin satılık olduğunu öğreniyor. Evleri görmek istiyor. Görünce hemen kararını veriyor. Gezdikten sonra 4 evi satın alıyor. Küçüklükten beri hayal ettiği bir şeymiş. Sonunda muradına eriyor. “ Timur Bey ilk olarak, 175 yıllık binayı restore ediyor. Bina gerçekten çok görkemli. Dış görünüşüyle, avlusuyla bir çok yeri orijinaline sadık kalınarak restore edilmiş. Zaten butik otelin müşterileri de en çok bu özelliği nedeniyle burayı tercih ediyor. Binanın dört duvarla çevrili avlusu içinde bulunan özel oturma gruplarında kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz. Dış kapının hemen karşısında bulunan üstü kapalı oturma yeri ise, bir başka güzel. Elinize hemen kitabınızı alıp bir an önce okumaya başlamak istiyorsunuz. Bir de odaları var ki! Görülmeye, daha doğrusu kalmaya değer. Hemen girişte resepsiyonun üstünde bulunan ve çatı katı yatak odası olan suit. İki katlı. Hemen girişte boydan boya ahşap kaplı odanın sağında oturma grubu yer alıyor. İkinci katta bulunan yatak odasına ise, binanın orijinalliği bozulmasın diye daracık bırakılan merdivenlerden çıkarak gidiyorsun. Ancak oda gerçekten görülmeye değer. Binanın çatı katına denk gelen odada yatak neredeyse bütün odayı kaplıyor. Yerler ahşap döşeli. Odanın kenarlarında bulunan küçük pencerelerin bazılarında ise kuş yuvaları bulunuyor. Gerçekten kalmak için ideal yerlerden biri. Otelin müşterileri arasında Güneri Civaoğlu, modacı Bahar Korcan, defile için Gaziantep’e gelen mankenler ve bir çok tanınmış kişi yer alıyor. Çok özel bir butik otel. Otelde sabah kahvaltıları yöresel lezzetlerden, sapsarı yumurtalardan, tereyağından, ballardan ve tatlılardan oluşuyor. Otel konukları isterse - müşteri değil!- tesis dışında bulunan kebapçılardan, geleneksel Antep yemeklerinden de getirtilip servis yapılıyor. Tesisin işletmecisi Bünyamin Bey, yakın gelecekte alınan diğer binaları da onarıp hizmete alacaklarını belirtiyor. FİYATI: Odaların fiyatı kişi başı, 90 dolar civarında. Çok ucuz değil. Ama bölgede otantik bir yerde kalmak istiyorsanız, beş yıldızlı tesislerden sıkıldıysanız tercih edilebilir. Gaziantep yemekleri. TUĞCAN OTEL Gaziantep’de kalacak yerlerin başında en eski 5 yıldızlı otellerden olan Tuğcan Oteli geliyor. Şehir merkezinde yer alıyor. 124 odası ve 16 suit ve kral dairesi var. Otelin içinde gece kulübünden sağlık merkezine kadar hemen her şey var. Ancak otel fiyatı yüksek. Tedbirli gitmekte fayda var. Adres; Atatürk bulvarı No: 34 Tel, 0342 220 43 23 GRAND OTEL: Gaziantep şehir merkezinde yer alan diğer beş yıldızlı bir tesis. En iyi otellerden biri. Ancak bunun da kalitesi yanında fiyatları yüksek. Tel, 0342 325 65 65 www.gaziantepgrandhotel.com POLİSEVİ. Gaziantep’de diğer alternatif tesisler arasında yer alıyor. En büyük özelliği şehrin özellikle yazın tercih edilen bağlar bölgesinde yer alması. 5 yıldız kalitesinde bir tesis. Fiyatları da uygun. Ama yer ayarlamak için özel organizasyon gerekli. Odalar temiz ve otel bakımlı... Geniş bahçesi var. Bahçede tenis kortları, çocuk oyun alanı ve en önemlisi de yemyeşil doku içinde yürüyüş parkuru da var. Malum Gaziantep yemeklerinden sonra yürüyüş şart. Kahvaltı ekstra. Akşam yemeği için restoranı açık. Alinazik, şiş kebap, simit kebabı sıra sıra... Gaziantep yemek tutkunları için adeta bir cennet. Nasıl olmasın ki! Şehirde lezzet peşinde koşmak iki gruba ayrılıyor genel olarak. Birinci grup yemek maratonunda adresler, şehrin geleneksel yemekleri. Bunlar arasında sabah erkenden içilen, “Beyran Çorbası”başı çekiyor. Bunun yanında bir başka lezzet ise, nisan ve mayıs aylarında özel ekmeğiyle yenen, inek sütünün kaynatılmasından hemen sonra elde edilen özel “kaymak”. Özel yapılan tuzsuz ekmeğin üzerine kaymak sürülüyor. Sonra da üzerine bal ya da reçel dökülüyor. Böylesine bir lezzet ise elle parçalanarak yavaş yavaş yeniliyor. Gerçekten lezzetine doyulmaz bir kahvaltı. Tabii bunu yedikten sonra neredeyse bir öğün yemeği atlamanız gerekiyor. Antep gerçekten yemek yemeyi sevenler için bulunmaz lezzetlerle dolu. Sabahın erken saatlerden itibaren gün batana kadar hemen her çeşit yemek adeta sizleri “Gel gel” diye çağırıyor. Hangi tarafa gideceğinizi şaşırıyorsunuz. En iyisi bunları tek tek anlatmadan sizlere bu lezzetli yiyecekleri nerede bulacağınızı anlatalım da, bu şekilde bir taşla iki kuş vuralım. Hem yemekleri öğrenin hem de nerede yiyeceğinizi... BEYRAN ÇORBASI... Gaziantep mutfağının sabah kahvaltılarında vaz geçilmezi. Özelliği yapımının 10 saat sürmesi. Beyran’ın özelliğine gelince. Koyunun kürek kemiğinin üstündeki et beyran çorbasının ana unsuru. Bakırdan yapılan beyran kazanına etler konduktan sonra iş pişirmeye kalıyor. Ancak bu pişirme işlemi aslında, yemeğin en önemli püf noktası. Önce kazanın altına meşe odunun kökü konur. Kazanın alt kısmı macun haline gelmiş külle sıvanır. Üzerinde ince bir delik açıldıktan sonra kök tutuşturulur. Kazanın üstüne de çam ağacından yapılan bir kapak kapatılır. Et kaynamaya başladıktan sonra üzerindeki kef alınır ve tuz atılır. 10 saat pişen et kemiğinden ayrılır. Diğer tarafta pirinç suda yıkanı haşlandıktan sonra süzülür. Pirinçlerin yapışmaması için üzerinde biraz tereyağı gezdirilir. Yüksek bir sinin altına bir kaşık iç yağ sürüldükten sonra önce lapa haline gelmiş pirinçler, onun üzerine de elle tek tek işlenip damarları ve sinirlerinden arındırılmış etler yerleştirilir. Çok kuvvetli ateşin üzerine konan siniden cazırdama ses gelince, üzerine et suyu dökülür. Bir taşım kaynadıktan sonra beyran hazırdır. Kırmızı pul biber ve sarımsak konularak artık servis yapılır. Yemeğe limon da sıkılabilir. BEYRAN YİYEBİLECEĞİNİZ EN İYİ YERLER. METANET: Görünüş olarak biraz salaş bir lokanta. En büyük özelliği beyran çorbası için sabah 05.00’de kapılarını açması. En geç saat 10.30’a kadar beyran var. Öğlenleri ise kebap servisi var. Akşamları kapalı. YERİ: Gaziantep’de tarihi çarşının hemen yanında. Kime sorsanız gösterir... Adresi; Kozluca Mahallesi. Kozluca Caddesi. No: 11 Tel: 0342 231 46 66. CINCIK: Beyran ve özellikle yöresel Gaziantep yemekleri için gidebileceğiniz yerlerin başında geliyor. Mahalle arasında lezzetli yemekleriyle ünlü bir yer. Mumbar dolması, gerçek Ezo Gelin çorbası, yuvalama gibi yemekler var. Akşam 21.00’de kapanıyor. YERİ: Mehmet Aksoy Bulvarı, No: 51 Tel; 0342 335 16 00. İMAM ÇAĞDAŞ... Gaziantep deyince akla yemek, yemek deyince de tabii ki ilk gelen kebap oluyor. Gaziantep’de 150 çeşit kebap olduğunu biliyor muydunuz? İşte böylesine kebap dünyasının merkezi konumunda bulunan şehirde İmam Çağdaş bir ekol. Tam 120 yıldır kapılarının lezzet tutkunlarına açan bir kebapçı. Öylesine biliniyor ki, şehre gelenler, esnaflar canları kebap istediği zaman ilk önce buraya geliyor. İmam Çağdaş’ın günümüzdeki temsilcisi üçüncü kuşaktan Burhan Çağdaş. 1980 yılından bu yana işin başında. Restorana girer girmez, solda kapının yanındaki kasanın başında duruyor. Duruyor ama dükkanda olan bitenden, ocaktaki kebapların pişmesinde hep gözü. Sizi sürekli gülen yüzüyle karşılıyor. Garsonlar vızır vızır. Masanıza oturduğunuz zaman ise lezzet fırtınası başlıyor. En güzel özelliği ise, masaya oturur oturmaz gelen özel küffan ekmeği, limon yeşil biber ve maydonoz tabağı. Tabii bunun yanında içinde kaşık bulunan bir tasta gelen “ayran”. Daha o anda çok farklı bir kebapçıda olduğunuzu anlıyorsunuz. İmam Çağdaş’ın kebaplarına geçmeden önce , isteğe göre gelen söğürmeli (közde patlıcan ezmesi) lahmacun ise damağınızda bir başka tad bırakıyor. Gelelim kebaplara. Masanıza gelen kebaplar bir çoklarına büyük şehirlerde ağır gelen koyun etinden kebaplardan çok farklı. Çünkü bu kebapların en büyük özelliği 20 kiloyu geçmeyen “erkek koyun etinden” yapılıyor olmaları. Et makine yerine, zırh denilen büyük bıçaklarla köfte haline getiriliyor. Etin doğrandığı tahtanın ceviz ağacından olması gerekiyor. Çünkü bu tahta etin kararmamasını sağlıyor. Erkek koyun eti meşe ağacının kökü ile kok kömürünün karışımı ile oluna ateşe atılır. Et burada şişer ve ağızda dağılır gider. Büyük şehirlerde niye bu lezzetle yiyemiyoruz diye Cağdaş’a sorduğumuz zaman cevabı bizi şaşırttı. “ Büyük şehirlerde genelde fırın kullanılıyor. Fırın ateşi kuvvetli değil. O nedenle kebap kurur ve suyunu çeker.” İmam Çağdaş’da yiyebileceğiniz kebapların çeşidi ve sınırı yok. Nisan ayında, özellikle kemeli kebap sizi bekliyor. Bu kemeyi İstanbul’da mesela ancak belli kebap lokantalarında çok kısa bir dönemde bulma imkanınız var. O da bilirseniz. Halep’ten gelen keme (bir çeşit mantar) bir et, bir keme olarak şişe diziliyor. Pişiriliyor ve masaya getiriliyor. Yılın sadece belli ayında ve ancak belli restoranlarda bulunan kebabı tatmak gerçekten bir ayrıcalık. Ya yeni dünya kebabının da ne demeli.!Az yağlı bıçak kıyması tuz ve karabiberle karıştırıldıktan sonra köfte haline getiriliyor. Aralarına çekirdekleri çıkarılmış malta eriğinin yarısı konuluyor. Ayrıca sarımsaklı, soğanlı kebaplar da cabası. Ya o Alinazik kebabı!!!!Gerçekten ağızlara layık. Yoğurt içine, kömür ateşinde pişirilen patlıcan yatırılıyor. Üstüne de o güzelim köfte kebap. Parmaklarınızı yiyorsunuz hemen her şeyi yerken. Bütün kebaplar caddeye bakan ana ocakta, ustalar tarafından gözler önünde pişiriliyor. Garsonlar ise, patlıcanlı kebapların kabuklarını soyup müşterilere bakır tabaklar içinde servis yapıyor. Bu bile büyük bir keyif. Büyük şehirlerde unuttuğumuz bakır yemek kapları, Gaziantep’de neredeyse hemen her yerde hala kullanılıyor. Peki ya tatlılar? Fırından daha yeni çıkmış havuç dilimleri, az şerbetli çok malzemeli ya da klasik bol şerbetli baklavalar, her ısırışta damakta dağılıyor. Bütün bu yemeklerden sonra İmam Çağdaş’tan çıkarken, bir anda birkaç kilo aldığını düşünmeye başlıyorsunuz. Ama bence değer. Çünkü bu lezzet başka hiçbir yerde bulunmayacak kadar güzel bir lezzet. Kaçırmamak lazım... YERİ: Eski Hal Civarı, Uzun Çarşı, No: 14 Tel; 0342 231 26 78. NOT: Gaziantep'teki ünlü kebapcı Halil ve Mehmet kardesler ayrıldı, Halil usta sadece öğlenleri açık ve pazar günleri kapalı olarak hizmet veriyor. Mehmet Usta ise, tam aksine, hem pazar açık hem akşam 21:00 kadar hizmet veriyor,Yeriyse, Gaziantep Kızılay kan merkezi karsısında. Ancak yine de yemeklerin lezzetiyle ilgili bu bölümü yeni yerde lezzetlerin tadına bakana kadar, kıyaslama yapana kadar bu bölümden kaldırmadan yayına devam edeceğiz. HALİL VE MEHMET KARDEŞLER... Siz hiç her et parçasına kürdan batırılıp masaya getirildiğini gördünüz mü? Belki başka şehirlerde yemek sonrası size şeker, tatlı lokum ikram edilir. Ama böylesine bir ikramı Türkiye’de ancak Gaziantep’de yaşayabilirsiniz. Gaziantep’in en önemli lezzet duraklarından biri. Izgara etin bu kadar lezzetli olabileceğini tadınca şok geçiriyorsunuz. Ancak öylesine lezzetli ki masaya gelen hemen her şeyi silip süpürüyorsunuz. Lokantanın en büyük özelliği Gaziantep’in şehir merkezinin dışında ve telefonu olmaması. Yani rezervasyon yapma imkanı yok. Lokantaya gidiyorsunuz. Kim olursanız olun. Kapıda bekliyorsunuz. Masalar boşalırsa oturup yemeğinizi yiyorsunuz. Bir de sadece saat 12.00 ile 14.30 arası açık olması en büyük özelliği. Aklınıza geleni duyar gibiyim. Peki niye buraya gideyim diyorsunuz. Buraya mutlaka gitmelisiniz. Çünkü burasının özellikle salatası ve etleri çok ünlü. Öncelikle çoban salatasından başlamak lazım. Çünkü salatanın içinde yok yok. Nar ekşisi, isot, sarımsak, sumak pekmezi, sirke, kırmızı biber ve bol naneli özel sosla hazırlanan salata masaya büyük bir sahan içinde geliyor. Yanında da kişi başına kaşık. Kaşıkla salataya bir “giriyorsunuz”... Şok geçiriyorsunuz. Aman Allahım o ne lezzet. Özel sos salataya muhteşem bir tat vermiş. Etler olana kadar salata sizi hazırlıyor. Etler ise bir başka alem. Gaziantepli kasap olan Halil Bey ve kardeşi Mehmet 1972 yılından bu yana işlerinin başında. Halil bey etlerin hazırlanmasından Mehmet bey ise pişirilmesinden sorumlu. Et çeşitlerine gelince. Buradaki etlerin en büyük özelliği küşneme denilen, her koyundan sadece 35 cm uzunluğunda 3 parça olarak çıkan parçalardan yapılıyor olması. Yemekler, simit kebabı, küşnemelik parça et, şiş köfte ve şiş kebap. Bakır sahanlarda gelen özellikle parça et, sosuyla öylesine lezzetli ki yemeğe kıyamıyorsunuz. Sadece bu salata için gitmeye değer. Masada et siz yeter diyene kadar sürekli geliyor. Parça parça sıcak etler, sırayla yeniyor. Masadan kalkmaya yakın, yanınızda bir de tanına biri varsa, jest olarak size üstlerine kürdan batırılmış, küşneme etler geliyor. Artık bunu da yiyince ne olduğunuzu şaşırıyorsunuz. Mutlaka buraya gidin! YERİ: Karşıyaka’ya giden Yukarıbayır dolmuşlarına binin. Tekel İçki Fabrikası yanında bulunan sıradan binanın alt katındaki, düz masalardan oluşan ve duvarlarında gelen ünlülerin resimlerinin dekor olarak asıldığı lokantayı hemen bulacaksınız. İNCİLİPINAR Gaziantep’e nefes alacak en güzel yerlerden birini kazandıran eski Belediye Başkanı Celal Doğan’ın eseri 100 Yıl Atatürk Kültür Parkı içinde yer alıyor. Lokantanın en büyük özelliği dekorasyonu. Yöresel özellikte aklınıza gelebilecek her şey dekor olarak burada kullanılmış. Masalarda 2. dünya savaşında yayınlanan Cumhuriyet gazetesinin sayfaları, emlak ilanları, ilginç yazılı belgeler yer alıyor. Sahibi bir zamanlar terzi olmasına rağmen, işini gayet iyi yapmış. Sonra da Emlak şirketi kurmuş. Hem o işini hem de lokantasının birlikte yürütüyor. Haftanın yedi günü açık. Yöresel Antep yemekleri olan, yuvalama, içli köfte, analı kızlı, pimpirim aşı, dövmeli alaca maş çorbası ve tabii ki kebaplar menünün başında yer alıyor. Özel yemekleri sadrazam kebabı. Beyti kebap özel soğanlı domatesli sos içinde servis ediliyor. Restoranın özellikle bahçesi yaz akşamlarının vaz geçilmezi. Ayrıca nargile salonu da yer alıyor. Cami yanında yer aldığı için içkisiz bir lokanta. Zaten bu özelliği Gaziantep içindeki hemen her türlü lokantada görüyorsunuz. İçkili lokantalar şehir dışında yer alıyor. YERİ: 100 YIL Atatürk parkı içinde. Ulu Cami yanında. 0342 234 26 57. EVİRGEÇ 2000. Yöresel yemekleriyle ünlü.lokantada pimpirim aşı, yuvalama ekşili köfte ve bütün Gaziantep yemekleri yer alıyor. Ayrıca mantı ve gözleme de yer alıyor. YERİ: Atatürk Bulvarı, Kırkayak Apt. No: 58/8 0342 234 59 09. GÜLLOĞLU... Gaziantep’e gidip de baklava yemeden dönmek olur mu? Baklava için gidebileceğiniz en iyi adreslerden biri ise, Elmacı Pazarı içinde yer alan Güllüoğlu’nun bütün Türkiye’ye çıkış yaptığı ufacık dükkana uğramak. Buranın ortaklarından ve baş baklava ustası Bayram Sarıbaş sizi gülerek karşılıyor. Bir anda karşınızda sanki 40 yıllık arkadaşınız gibi sizinle ilgileniyor. Üzerlerine daha yeni şerbetleri dökülmüş havuç dilimlerini, çıtır çıtır baklavaları yerken kendinizden geçiyorsunuz. Sıcacık baklavalar boğazınızdan kayarak mideye giderken, damaklarınızda eşsiz lezzet bırakıyor. Baklavaların sırrına gelince Bayram Sarıbaş sözü alıyor. “ Diğerlerinden farkı marka olmamız, kullandığımız malzemeler birinci sınıf ve emek. Fıstığımız Gaziantep’e mahsus boz fıstık. Mevsiminde çıkar. Mevsiminde alınır. Yağ sade yağ. Mevsiminde çıkar. Mesela önümüzdeki ay yağ mevsimi. Yıllık olarak alırız. Muhafaza ederek kullanırız. Sadeyağ, tereyağın eritilmişi. Genellikle Urfa yöresinin yağlarını alıyoruz. Yağlar mayıs haziran aylarında üretiliyor. Manda ve keçi sütü karışımı. En büyük özelliğimiz imalatımız ve büyüklerden öğrendiğimiz sanatımızı muhafaza etmek kaliteyi bozmamak. BAKLAVA NASIL ÜRETİLİR? Üretirken her şeye dikkat ederiz. Biz baklavayı 40 kat yaparız. Özel sert buğdaydan un yılların emeğiyle ve deneyimiyle birleşince ortaya bu lezzet çıkıyor. Baklava 20. kata gelince arasına kaymak dediğimiz irmik ve süt karışımını döşeriz. Üstüne iri çekilmiş fıstık atarız. Baklava çiğken keseriz. Sonra da bir süre dinlendirildikten sonra, 250 derece olan fırında 50 dakika pişiririz. Üstüne ise, 108 derecede hazırlanan şerbeti dökeriz. Kadayıfın şerbeti 106 derece, şöbiyet, bülbül yuvası ve sarmanın ise şerbeti 105 derece olur. Eğer şerbet sıcaklıkları farklı olursa, ürün hamur olur. Baklavanın güzel olduğunu anlamak için yerken, “hışır hışır” ses gelmesi lazım. İşte o gerçek baklavadır. Şerbetledikten 15 dakika sonra ise, satışa çıkarırız. Bu damak zevki. Şehrimizle özdeşleşmiş olması. Türkiye’nin dört bir yanında bulunan bizim ismimizle bilinen dükkanların sahipleri, hepimiz bu dükkanda yetiştik. Herkesin imalatı işi ayrı. Amca çocukları, kardeş çocukları. “ Güllüoğlu’nda hizmette ise sınır yok. Nasıl mı? Baklavaları istediğiniz zaman size, otobüsle neredeyse bütün büyük şehirlere tepsiler ve özel ambalajlar içinde gönderiliyor. Gaziantep’de alışverişin sonu yok. Aklınıza gelebilecek hemen her türlü modern ya da geleneksel ürünü alma imkanınız var. Özellikle Gaziantep Kalesi’nin eteklerinden kurulan eski şehir merkezinde yer alan, daracık sokaklı, her birinde farklı bir esnafın üretim ve satış yaptığı çarşıda, hemen her türlü ürünü bulmak mümkün. Her türlü baharat, bitki ilacı, atlar için koşum, çocuklar için topaca kadar yüzlerce ürün sizi bekliyor. Bunlar arasında ayrıca nargileler, bakır işlemeli hediyelik eşyalar neler neler. Ancak Antep’de eğer alacaklarınızın en kaliteli olmasını istiyorsanız aşağıda anlatacağım yerlere mutlaka gidin. Çünkü buralarda satılan ürünler, hilesiz hurdasız, en kaliteli ve uygun fiyatlarla sizleri bekliyor. Gaziantep deyince akla ilk gelen dışarıya götürebileceğiniz tabii ki baklava. Baklavanın ise en önemli adresleri, İmam Çağdaş ve Elmacı Pazarı’nda bulunan Güllüoğlu. Bu iki adreste de gözünüz kapalı en lezzetli baklavaları alabilirsiniz. İmam Çağdaş’da normal baklavanın yanında malzemesi bol, şerbeti az olan kare şeklinde özel bir baklava da var. Bu özellikle uzun yolculuklar ve fazla şekerli yemeyenler için tercih edilebilir. FİYATLAR: İmam Çağdaş kullandığı birinci sınıf malzemeyle çok kaliteli baklava ürünlerini yapıyor. Ancak fiyatları çarşıdaki diğer baklava satanlara göre pahalı. Ancak verdiğiniz paraya değecek bir baklava alıyorsunuz. ARSLANYÜREK TIBBI BİTKİLER SATIŞ YERİ. Eski çarşıda bulunan İlhan Arslanyürek’in dükkanından aklınıza gelebilecek her türlü bitkisel ürünü alma imkanınız var. Cana can katan, hemen her türlü hastalığa iyi gelen İsveç Şurubu isterseniz burada yer alıyor. TAZE PEYNİR. Gaziantep’de nisan ayı sonu ve mayıs ayı içinde, bir başka telaş ise peynirde yaşanır. Bütün bir yıl boyunca tüketilen peynirler, bu aylarda taze olarak piyasa çıkar. Gaziantepliler kendi damak tatlarına düşkün oldukları için, hemen peynirciler çarşısına koşar. Taze peynirleri kendilerine bir yıl yetecek kadar miktarda alır. Pazarda 30-35 kiloluk peynir torbalarını sırtlamış bir çok insan görürsünüz. İhtiyaç kadar alınan peynirler, evlere getirilir. Tuzlanır. Naylonla birlikte tenekeye konulur. Ağzı lehimlenir. Ve soğuk hava depolarına kaldırılır. Evdeki peynir bitince de yıl boyunca ihtiyaç kadar depodan alınarak kullanılır. YEMENİ: En iyi astarsız ve elde dikilen, terletmeyen deri ayakkabıyı Hayri Usta’dan alabilirsiniz. (Ayrıntılı bilgi ilginç yerler bölümünde). KUTNU:Sadece Gaziantep’e özgü olan floş ve pamuklu karışımı bu ürünü, iki üreticiden biri olan 73 yaşındaki Cevdet Demir’den alma imkanınız olursa çok şanslısınız. Çünkü kendisi genelde toptan satış yapıyor. Ama ürettiği onlarca çeşit kutnu kumaşlar, Avrupa’nın ve Türkiye’nin en ünlü ailelerinin üzerlerinde yer alıyor. 15-20 kilo ev için alınır. Kullanılır. O bitince yeni teneke devreye girer. HER TÜRLÜ BAHARAT Baharat almak için gidilecek yerlerden biri ise, Gaziantep Merkezi’nde bulunan İpekçioğlu Kurukahve ve baharatçısı. Buranın sempatik sahibiBeyhan Harap, dükkanda bin bir çeşit baharat ve kuruyemiş satıyor. Hem de taze taze. Bunlar arasında yok yok. Yeni bahar var. Kimyon var. Haspir var. Haspir özellikle orman kebabı, yoğurtlu yemeklere kullanılır. 7 türlü baharat var. Etli yemeklere kullanılıyor. Yenibahar var. Zeytinyağlı dolmadan kuşbaşılı kebaba çok güzel olur. Kekik var. Et kekiği pirzolaya iyi gider. Ayrıca cevizli sucuk, Gaziantep’in lezzetli fıstıkları da var. Antep biberi ise özel olarak hazırlanmış. Yeni tarım Bakanlığı yasasına göre, aflotoksinsiz biberler artık kapalı ambalajlarda satılıyor. Antep biberinin özelliği dövme biber olarak yapılması. Yağlıdır. Tuzsuzdur. Ayrıca damar ve tohum bölümü olmayan biberler de var. İsot biber var çiğköfte için, salataya kullanılır. Nar ekşisi ise, Gaziantep’in Oğuzeli tarafından ve Hatay’dan geliyor. Tabii ki çaylar var. Suriye’den geliyor. Ayrıca sumak ekşisi de bulunuyor. Ekşi. salatalara, piyaza kullanılır. Tabii Gaziantep’in olmazsa olmazı, kurutulmuş dolmalık biber patlıcan, kabak, biberler var. Bunlar sekizinci dokuzuncu ayda yapılır. Kurutulmuş ürünlerin kullanımı da biraz maharet istiyor. Kurutulmuş ürünler, sıcak suda kaynatılıp dinlendirilecekler. O zaman açılıyor. Normal halini alıyor. Sadece sıcak su içine konup çıkarılınca olmuyor. MENENGİÇ KAHVESİ Gaziantep’de bulunabilecek en güzel şeylerden biri olan Menengic kahvesi ise, içecek olarak kullanılıyor. Tadı kakaolu süt karışımı gibi. Kış günü yaygın. Bronşite, öksürüğe karşı çok iyi. Boğazı açar. Göğsü yumuşatır. Normal kahve gibidir. Ama biraz yağlıdır. Sıvı olarak satılıyor. Bütün bunları bulabiliyorsunuz burada. Gaziantep Kalesi. Gaziantep’de gidilecek, gezilecek yer çok... O nedenle kalacağınız güne göre kendinize öncelikle bir program yapın. Gaziantep’de Gaziantep kalesi gezisiyle başlayıp, hemen eteklerinde kurulan eski şehir merkezini, çarşıları, birbirinden ilginç camileri gezmek bile birkaç gününüze mal olacak kadar vakit alıyor. Tabii bir de araya ilginç alışveriş yerlerini, yemek molalarını eklediğiniz zaman, işin altından kalkmak gerçekten zor. O nedenle iyi bir gezi planı yapmanız gerekiyor. GAZİANTEP KALESİ. Gaziantep’e gelip de kaleye çıkmamak olmaz. Şehrin ortasında yükselen kale, Suriye’nin ikinci büyük şehri Halep kalesinin birebir kopyası gibi. Ne zaman ve kimin yaptığı tam olarak bilinmiyor. Yalnız biraz daha bakımsız bir halde duruyor. Kalenin çapı 100 metre, 1200 metre uzunluğunda. Bir zamanlar 36 burcu olan kalenin 12 burcu duruyor. İlginç yeri ise, kaleyi dairesel olarak dolaşan tonozlu koridorları. En önemli görülecek yerlerin başında ise tabii ki, Zeugma geliyor. Ne yazık ki Birecik Barajı’nın suları altında kalan Zeugma’dan kurtarılan yüzlerce metrekarelik mozaikler Gaziantep’de yeni yapılan müzede sergilenmek için hazırlanıyor. Müze açılınca gerçekten dünyanın en önemli mozaiklerini görme şansınız olacak. Bunlar arasında yer alan “Çingene Kız”, “Akhileus” mozaiklerini ise mutlaka görün. ZEUGMA HAKKINDA BİLGİ! “Köprü Başı” anlamına gelen Zeugma, Gaziantep’in Nizip İlçesinin Belkıs köyünde bulunan antik bir kenttir. Belkıs, Fırat nehrinin kolay geçilen bir noktasında yer aldığından, tarihin en eski çağlarından bu yana çok önemli bir geçit yeri olmuş ve tarih boyunca ticaret açısından olduğu kadar, askeri bakımından da her zaman önemini korumuştur. Doğudaki ve Batıdaki imparatorlukların doğal sınırı olan Fırat Nehri kıyıları, büyük savaşlara sahne olmuştur. Büyük İskender, İran seferine giderken Fırat’ı buradan geçmiş ve Şehir, Helenistik dönemde yeniden imar edilmiştir. Kommagene Krallığı döneminde dört önemli şehirden birisi olan Zeugma, Roma İmparatorluğu döneminde, Fırat’ı koruyan dört büyük askeri garnizondan biri ve en güneydeki olma özelliğine sahip olmuştur. Roma devrinde şehir çok büyümüş, kültür, sanat ve ticari alandaki faaliyetleri ile zengin bir yapıya sahip olmuştur. Özellikle M.S. 2. ve 3 yy.’da en parlak devrini geçiren Zeugma, Bizans döneminde eski canlılığını kaybetmeye başlamış ve sonunda İslam akınlarına dayanamayarak önemini yitirmiştir. Zeugma, özellikle Roma döneminde, sanat alanında çok ilerlemiş, zengin villaları süsleyen mozaik döşemeler dünya örnekleri ile yarışır hale gelmiştir. Zeugma’nın en acı tarafı ise, baraj inşa edilirken yıllarca sular altında bu değerli eserlerin kalacağı biliniyordu. Ama ne yazık ki yıllarca yılda sadece 30 gün kazı yapılarak buradaki eserler kurtarılmaya çalışıldı. Ama artık çok geç kalınmıştı. TAHMİS KAHVESİ Gaziantep’in en ilginç yerlerinden biri ise, Tekke Camisi’nin yan tarafında bulunan “Tahmis Kahvesi”. Burası, 1640 yılında yapılmış.İki katlı bir yapı. Kapıdan içeri girer girmez Gazianteplileri tavla oynarken, nargile içerken görüyorsunuz. Asıl ilginç yanı ise, ahşap merdivenle, kahvenin tam ortasından çıkılan ikinci katı. Yaklaşık 80 yıldır bu kahveyi işleten Bahattin Dedekurt, burayı yaşatmak için elinden geleni yapıyor. Kahvede en ilginç içeceklerden biri kekik çayı ve Menengiç kahvesi. TARİHÇESİ Kahve ve yanında bulunan dükkânlar ve han, aslında yanı başında bulunan Mevlevihane’nin yaşaması için, burayı yapan sancak beyi Mustafa Ağa tarafından vakfedilmiş. Ancak 1901-1903 yılları arasında çıkan yangında, bütün binalar yanmış. Binalar, Mevlevihane’de postnişlik yapan Feyzullahoğlu Şeyh Mehmet Muhip Efendi tarafından kendi cebinden harcadığı parayla onarılmış. Tahmis’in kelime anlamı, “kahve dövülen yer” demek. Eski dönemlerde kahve, cevizden yapılan dibeklerde dövüldüğü için bu adı almış. Menengic kahvesi ise, yabani fıstıktan yapılıyor. Dibek kahvesi gibi bir tadı var. DİKKAT! Tahmis Kahvesi, ilginç olmasına ilginç, tarihi bir yer ama, ne yazık ki, bakım neredeyse hiç yok. Neredeyse 100 yıldır el değmemiş gibi duruyor. En kötü tarafı ise, aydınlatmanın tavanlardan sarkan flueresan lambalarla sağlanması. Duvarlarda alakasız büyük boy resimler, buranın bütün özelliklerini kaybettiriyor. MEVLEVİHANE. Kahve’nin hemen sağ tarafında az ilerde bulunan Mevlevihane’ye ise mutlaka gidin. İki nedenle. Birinci neden Mevlevihane içinde bulunan Tekke Camisi’nin içine girerken, minaresinin altındaki yoldan yürüyerek geçiyorsunuz. Evet minarenin altında yol var! Caminin girişi tam yol kenarında bulunan minareye denk geldiği için böyle bir çözüm bulunmuş. Gayet de güzel olmuş. Eski Antep evlerini, cami çevresinde bulunan dar sokaklarda dolaşırsanız görebiliyorsunuz. Ama Gaziantepliler, daha eski evlerin turizm için ne kadar önemli olduğunun farkına varmamış gibi davranıyor. Bu konuya el atan ne yazık ki yok. BOYACI CAMİSİ Gaziantep’in en güzel camilerinden biri. En büyük özelliği ise, taş ustalarının büyük bir maharetle işledikleri minaresi. 1358 yılında yapılmış. Mutlaka hem minaresi hem içi görülmeli. İçinde yer alan minberi ise, kızaklı. Duvardaki özel bölmesine girip çıkıyor. ÜNÜ TÜRK SINIRLARINI AŞAN BAKIR USTASI MEHMET YAŞAR KERVANCIOĞLU Gaziantep’e gelip de, yekpare bakırdan imal edilen, kimi dekoratif kimi ise yemek masalarında, pasta servislerinde kullanılan üstü tek tek göz nuru işlemeli "eserleri" almak için gidebileceğiniz en doğru adres ise, Ünlü Bakırcı’nın sahibi, Yaşar Kervancıoğlu... Dile kolay, 13 asırdır devam eden bir işin temsilcisi Yaşar Usta. İlerlemiş yaşına rağmen, hala sabahın erken saatlerinde dükkâna gelip işlerini kendi yapıyor. 62 yıldır bu işin içinde olan Yaşar Usta, yaptığı işi ve inceliklerini şöyle anlatıyor. “ Bu meslek, babalarımızın dedelerimizin mesleği. Babam 13 asırdır yıldır devam ettiğini söylerdi. Ben 5-6 kuşak sayabilirim. Babamın adı Ökkeş, onun babası İbrahim, onun babası Mehmet, onun babası Halil, onun babası Kenan. Böyle devam ediyor. Çalışmalarımız 1963 yılına kadar kız çeyizleri, çeyiz kapları mutfak eşyaları yapılırdı. Özel olarak kız çeyizlerine kayık takımlar yapılırdı. Şimdi zamana göre gümüş kaplama pasta takımı, sofra takımı yapıyoruz. Alem çeşitleri var. Hatta dekor olarak da evlere salonlara da koyuyorlar. Onun haricinde bakır turistik eşyalar yapıyoruz. Kapaklı sahanlar oymalı işleme var. Kullanım amaçlı ve dekoratif eşyalı. Devamlı kullanmaya müsait değil ama kullanılabilir.” Yaşar Usta’nın en büyük özelliği ise, bir zamanlar Türkiye adına yurt dışına gönderilen hediyeleri kendisinin yapması. Hatta İran Şahı Rıza Pehlevi, Farah Diba ile evlenirken, Türk hükümeti düğün hediyesi olarak büyük bir leğen ve ibrik ısmarlamış. Ancak o sırada askerde olan ustaya özel izin verilmiş. O da tek parça 40 santim büyüklüğünde hediyeyi, bir ayda geceli gündüzlü çalışarak bitirmiş. Yaşar Usta’nın el emeğinin güzelliği devlet yetkilileri tarafından da beğenilince, Türkiye adına neredeyse bütün dünyaya çalışmaya başlamış. Dönemin Amerikan başkanı Eishnoweer, Fransa Devlet başkanı De Guelle, İngiltere Kraliçesi Elizabeth hediyelerin gittiği ünlülerden bazıları. Yaşar Usta’nın dükkânı günümüzde de Gaziantep’e gelen ve değerli, el emeğinin en güzel örneklerini arayanlar tarafından ziyaret ediliyor. Hanımlar, misafirleri için gümüş kaplı pasta takımları, yemek tabakları, kompostolukları, vazoları kapış kapış alıyor. Özel olarak tek parça bakırdan yapılan ve gümüşle kaplanan kapakları nakış gibi işli pilav sahanları ise, göz kamaştırıcı. Kısacası, Yaşar Usta, bir şey almaya niyetiniz yoksa bile, kendi mesleğinin en önemli temsilcilerinden biri olduğu için mutlaka ziyaret edilmesi gereken el sanatları ustalarından biri. KUTNU USTASI 73 YAŞINDAKİ CEVDET DEMİR... Gaziantep, ustalar kendi adeta. Her köşede kimi neredeyse yok olmak üzere olan önemli mesleklerin ustaları karşınıza çıkıyor. Bunlardan biri de, bir zamanlar padişahların giysilerinin yapıldığı kutnu olarak bilinen floş ipek ve pamuk karışımı kumaşları üreten, 73 yaşındaki Cevdet Demir. Kendisine ait ufacık bir hanın odasında, Gaziantep’te kutnu üretimi yapan iki kişiden biri olarak kendisinin kaldığını anlatıyor. Gaziantep’ten üst düzeyde birine gidecek hediyelerin başında ise Kutnu geliyor. Nasıl gelmesin? Eline aldığınızda taa Osmanlı’dan bu yana gelen desenlerin işlendiği kutnular, göz kamaştırıyor. Cevdet Demir, hala dün gibi hatırlıyor, 1938 yılında çırak olarak bu işe girişini. O tarih nereden mi aklında kalmış? Bu tarihte ölen Atatürk’ün, ölüm tarihinin bilinmeyen bir “keskin hatırası” var kendisinde de ondan. “Aklımda şuradan kaldı. Gaziantep’de İsmet Paşa Mektebi vardı. Onun önünden geçerken niye geziyorum bilmiyorum. O okulun bahçesi genişti. Talebeler ağlıyorlar. “Niye ağlıyorlar?”diye gelen geçene sordum. “Babamız öldü. Tamam” dediler. Yani Atatürk o gün ölmüştü. O tarih de oradan aklımda kaldı” 1938 yılında çırak olarak başlamış Cevdet Demir bu işe. Malzemeyi İstanbul ve Bursa’dan alıyorlarmış. Bir merakla girmiş bu işe. “O zaman iyi bir sanattı. Yani mal yetiştiremezdik. Şimdi işçiyi tatmin edemiyoruz. 7 ayrı ustanın elinden çıkıyor bu iş. Para yediye bölününce işçiye bir şey kalmıyor. İşçiler de o nedenle bir amelelik bulunca gidiyor. Bu kumaşın özelliği, Floş ipeğiyle pamuk ipliği. El tezgahında dokunuyor. Desenleri eskiden isimleri konmuş. İsim verilirken çözgü sayısına dikkat ediliyormuş. Sultan, Mecidiye, Hindiye, Kemha bu isimlerden sadece bazıları. Dükkanda şu günlerde 60 çeşit ürün var. Kumaşların eni 50-60 santim. “ Bir zamanlar padişahların giysileri olan kutnular günümüzde farklı amaçlar için kullanılıyor. Ama özellikle düz desenler ise, gençlerin ve kadınların gözdesi. Erkekler ipek gömlek için alıyor. Kadınlar ise, ceket elbise ,gece kıyafeti yapıyorlar. Ona rağbet var. Tarihi desenleri halk oyunları giysileri turistik eşya yapıyorlar. Ayrıca, yelek, şalvar, terlik ayakkabı, yapılıyor. Kutnu kumaşları İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde belli yerlerde ancak bulabiliyorsunuz. Yurt dışından da talep var. Ama usta yaşamak için çok az karla kendi yerinde sattığı kumaşların, yurt dışında kaça gittiğini bile bilmiyor. Bir yanda az kazanıldığı, ilgi göremediği için ölmek üzere olan bir üretim, öbür yanda ise ticari anlamda satıcıları tarafından Avrupa ülkelerinde çok yüksek fiyata satılan kutnu kumaşlar. NEDEN SAHİP ÇIKILMAZ BU TÜR İŞLERE? İnsanın aklına, altın sarısı renklerin hakim olduğu, pırıl pırıl parlayan kutnu kumaşları, Türkiye’de sadece Gaziantep’de üretildiğini bilip de, buna neden sahip çıkılmadığı sorusu gelmiyor değil. Gaziantep’li sanayicilerin, tekstil üreticilerinin bu üretimin en azından geleneksel olarak yaşaması için niye el uzatmadıklarını anlamak mümkün değil. Yaptıkları işlerden milyonlarca dolar kazanan sanayicilerin, bu tür sosyal sorumluluklarının da olduğunun bilincine ne zaman varacaklarını sabırsızlıkla beklemekten başka elden bir şey gelmiyor ne yazık ki. YEMEN KURUKAHVE VE BAHARATÇISI. Mehmet Cevdet Akınal’ın 1963 yılında açtığı ve kendisinin hala tezgahta arı gibi çalıştığı bu baharatçıya mutlaka gidin. Gidin, çünkü unuttuğunuz esnaflığın ne olduğunu, insanlığı, güler yüzlü satıcıların hala var olduğunu kendi gözlerinizle görün. Burası bir karış büyüklüğünde, büyük şehirlerde gördüğünüz baharat satıcılarına göre. Çünkü dükkan içinde iki kişi yan yana zor duruyorsunuz. Dükkanın dekoru bütün duvarları kaplayan kutulardan ve onlara asılı naylon torbalardan oluşuyor. Ancak Mehmet Bey’in gönlü geniş. Hem de öylesine geniş ki, dükkana ne almak için giderseniz gidin, hemen ön tarafta bulunan Türk kahvesi dolu kabın kapağı açılıyor. İçine kepçeyi daldırılıyor. Sonra da gelen müşteriye “At bir tutam” diyor Mehmet Bey. “Bu ne diye?” soruyorum. Cevabı, “Çiğ çekilmiş kahve bu. Al, al. Dimağı açar. Yorgunluğa iyi gelir” diyor. Bu müşterilere hoş geldin karşılaması. Sadece bu kadarla değil. Çocuklu müşterilere ise önce istedikleri veriliyor. Sonra da hemen tezgahın arkasına geçiyor Mehmet Bey. Elini duvarda asılı torbalara daldırıyor. Gelen müşterinin yanındaki çocuğa göre, kalem, kalemtıraş, kız çocuklarına kolyeler, tokalar, sakızlar hediye ediyor. Hediye vermek için top bile almış Mehmet Bey... Hani gönlü zengin, gözü parada pulda olmayan, o kitaplarda kalan esnaflardan arıyorsanız, Antep’de şaşırmadan hemen her yerde bulma imkânınız var. Hiçbir şey almasanız bile kahvenin tadına bakmaya, biraz sohbete bu dükkâna uğrayın. Sanki kendinize binlerce kilo "insanlık ve dostluk" almış gibi yükle çıkacaksınız buradan. Bu yük o büyük şehirlerde çoktan unuttuğumuz sahici duyguların yok oluşunun, insanlığın yükü... Baharat, kurukahve, karabiber, hazır kahve ve sumak var. Türk kahvesi, günlük çekiliyor. Taze taze. "Faydaları çok. Dimağı yorgunluğu giderir. Mide bulantısını giderir". Diğer kahve satıcılarında da kahve satılıyor. Ne farkı diye soruyorum. Cevabı “Onlardan farkı ben Brezilya kahvesinin en iyisini alıyorum. Diğerleri ucuzunu alıyor. Hile yapıyorlar.". Müşteriler kahvenin sahte olup olmadığını biliyorlar. Bana gelen müşterilerim, başka yerden aldıkları kahvenin ağızlarında bıraktıkları rahatsız tadı bilip benden başka yerden almazlar. Ben baharatlarımı İstanbul’daki dünyaca ünlü Kaşıbeyaz, Develi gibi kebapçılara buradan gönderiyorum. Onlara hatta Türkiye’ye gelen özel çayları alıp gönderiyorum. KARIŞIK KAHVE. Özel yapılıyor. İçine fıstık içi badem için koyuyorum. Şeker koyuyorum. Eşe dosta ikram etmek için yapıyorum. Satmıyorum. Bu da bir tutam alıp yiyenler için yorgunluk giderici, uyarıcı etki yapıyor. “ ARSLANYÜREK TIBBİ BİTKİLER ALIM SATIM MERKEZİ! Eskiçarşı içinde yer alıyor. İlhan Arslanyürek, kendini bu işe 35 yıldır adamış. Aslında ilk işe başladığında bu işi yapmıyormuş. Ama gelen giden müşterilerin bu ürünleri sorması üzerine bir liste yapmış. Bir süre sonra bakmış ki, bu ürünlere ilgi fazla işi bu yöne çevirmiş. Çevirmiş ama geleneksel usulde ne gelirse satma yolunu tercih etmemiş. Başlamış araştırma yapmaya. “Tübitak’a, üniversitelere sormaya araştırmalara başladım. Yurt dışı bu şekilde araştırmalarım hala sürüyor. Onlardan bana gelen cevaplarla bu işin bütün inceliklerini öğrenmeye çalıştım. Elimde çektiğim bitkilerden 15 bin adet slaydım var. 30 bin adet fotoğrafım var bitkilerle ilgili. Hiç kimsenin elinde olmayan bir kitap arşivim var. Aldığım kitaplar için, eski taş yapı bir Antep evi aldım. Kitaplarımı ve elimdeki belgeleri orada sergileyeceğim. İki katlı bir ev. Bu konuda bir arşiv yapacağım. Cd’lere dökeceğim slaytları” diyor. Bunları anlatırken de bir yandan dükkâna gelen müşterilerin sorularına cevap veriyor. EN ÇOK NE İSTİYORLAR. Arslanyürek, günümüzde insanların hastalanınca gücü ilaçlara yetmediği zaman bitkisel ilaçlara daha çok önem verdiğini belirtiyor. Dükkânında, Şu anda 350 tür bitki var olduğunu söyleyen Arslanyürek, “Bu yeni gıda yasasına göre 1300 türe çıkacağız. Benim hedefim de de o var. Ben de bir ortak bulursam bu işe gireceğim. Herkes birkaç tane iş yapıyor. İnsan bitki istediği vakit onu nereden bulacak. İstendiği zaman bulunmalı.” MALZEMELER NEREDEN? Arslanyürek bitkilere olan aşkıyla anlatmasını sürdürüyor. “İhtiyacımız olan bitkilerin haritası var. Nerede ne yetişiyor. Ben de haritalara bakarak, nerede ne yetişiyor araştırıyorum. Sonra da oradaki köy öğretmenleri, köy muhtarlarıyla konuşuyorum. Onlara durumu anlatıp otları istiyorum. Korucular da var. Bir kısmı ithal olarak İstanbul’a oradan buraya geliyor. Buradan bulduklarımız oluyor. ANTEP’E ÖZGÜ NELER VAR. Adaçayı 60 tür var Türkiye’de. 7-8 türü sadece Antep’te var. Bu şekilde çeşitler var. Endemik bitkiler var. Faydası olur olmaz. 60-70 adet. Onun yerini bile söyleyemeyiz. Bugüne kadar 5 türünü bulduk. 70 tanesini bulamadık. Avrupalı botanikçiler daha önce bulmuş. Satılan otlar ve özellikleri ise şöyle. KARABAŞ OTU. Kalp kuvvetlendirici, balgam söktürücü, kalp ve damar açıcı, sinir bozukluğuna iyi geliyor. TOROS ÇAYI.Demedi 75 kuruş,. Soğuk algınlığı, öksürük , bronşit. KİRAZ ÇÖPÜ. Böbrek kumları ve mesane yolu iltihabı. MISIR PÜSKÜLÜ.. İdrar söktürücü böbrek kumları dökücü. OĞUL OTU. Kalp rahatsızlıklarına; baş ağrısı, uykusuzluk, kan temizleyici, nefes darlığı ve astım için. ALTIN OTU.. İdrar söktürücü, gastrit, böbrek kumları, varis, mesane yolu. CİVANPERÇEMİ...Böbrek çalıştırıcı, astım, gastrit, adet söktürücü, basurda kullanılıyor. ORMANLAR BİTİYOR. Türkiye’de 20-25 yıl içinde orman denilen bir şey kalmayacak. Onlar olmazsa bu bitkiler de olmaz. Bunlar bizi üzüyor. Bugün Antep’te, 2 bin tane pide elle ekmek pişiren fırın var. Bu odunlu oluyor. Her fırın günde 225 kilo odun yakıyor. Buna haftalık aylık senelik yaptın mı, bir de GAP yöresine yaydın mı işin içinden çıkılmıyor. Ayrıca, sobalı ev Türkiye’de kaç tane. Her biri 2 ton kömürle kışı geçiriyorsa, bunun yanında bir ton da meşe odunu yakıyor. Bu her şeyin sonunu getirir. Bizim burada Güneydoğu Anadolu insanları kebaba meraklı. Gaziantep’in günlük mangal kömürü gideri 5 ton. İstanbul Üniversitesi orman Fakültesi’ne yazı yazdık. 1 ton kömür elde edebilmek için kaç ton oduna ihtiyaç var. Cevap geldi. 7 ton oduna ihtiyaç var. 7 ton odunu bir fide olarak düşündün mü, 20-30 dağı ağaçlandırıyor. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor yetkililer tarafından. En azından ucuz bir elektrikle bu fırınlar çalışır. 2 bin tane fırının ne gereği var. 50 tane yetmiyor mu bir şehre. Bu şekilde olması gerekiyor. Bir de bu bitkiler, önüne gelen bitkici açıyor. Doğadan toplanıp dükkana getiriliyor. Yeni gıda yasası bunun önüne geçecek ama denetimler sürmeli. Denetimler yetersiz.” TRUVA FİLMİNİN BÜTÜN AYAKKABILARI YEMENİCİ HAYRİ USTA'DAN. Gaziantep’de Elmacı Pazarı’nda, bir başka ilginç yer ise, Yemenici Hayri Usta’nın dükkanı. Yemeni, astarsız, elde dikilen, yani bir eşi daha bulunmayan deri ayakkabı olarak biliniyor. Hayri Usta ölmüş ama yeni kuşaklar onun adını en iyi biçimde yansıtmak için büyük çaba harcıyor. Hem de öyle bir çaba ki, ürettikleri yemeni örnekleri, dünyayı sarsan sanatçı Bratt Pitt’in ve bütün Truva filminin sanatçı ekibinin ayaklarında yer almış. Sadece o mu. Harry Potter var, çocukların dünyasının gizemli kahramanı, onun filmlerinde bile ürettikleri, dönem ayakkabıları kullanılmış. Dükkanda günümüzde, hem imalat yapan hem de satışta bulunan Bülent Tatar, dört kuşaktır bu işi yaptıklarını belirtiyor. Antep’de tek imalatçı olarak kaldıklarını belirten Tatar, götürebildikleri yere kadar bu işi götürmeye niyetli olduklarını söylüyor. Cadde üzerinde bulunan ufacık dükkânın hemen her yerinden özellikle kadın ve erkek için yemeni terlik, ayakkabılar sarkıyor. Ürünler, gerek Antep içinden gerekse Antep dışından talep görüyor. Türkiye içinde ise, İstanbul ve İzmir’e, ayrıca tatil yörelerindeki bazı satıcılara gönderiliyor. Zaten Hollywood dünyasına girişleri de böyle olmuş. “ Öncelikle Harry Potter’a numune bazında göndermiştik. Orada kullanıldı. Ama en çok Truva filminde kullanıldı. Filmde yer alan bütün sanatçıların ayaklarında bunlar kullanıldı. Biz yaptık. Botlarını özel çalıştık. Hepsini biz yaptık. Onlar bizi aracılıkla buldu. Dalyan’da müşterilerimiz var. Onlar turistik olarak satar, onların hanımı İngiliz bir bayan. İngiliz bayan Warner Bros film şirketinin kostüm departmanından çalışıyor. Bizi tavsiye etmiş. 25-30 tane numune yaptık. Gönderdik. İlginçtir dünyanın her tarafından ayakkabı gidiyor. Bizim ayakkabılar seçilmiş. Anlaştık. 1000-1200 çift ayakkabı ürettik. 4-5 ay onlara çalıştık. Direk Brad Pitt’den imzalı foto geldi. Bizi çok onurlandırdı. Bizi çok memnun etti. Hayatında Türkiye’ye gelmemiş insanın bize foto göndermesi ilginç bir şey.” Dükkanda isterseniz sipariş üzerine de terlik, ayakkabı yapıyorlar. Terlikler özellikle terlemeyi önleyici ve çok hafif. Denemeye değer... KEMİKLİ BEDESTEN 1 ve 2 numaralı Kemikli bedesten ise yine Elmacı Pazarı yanında. Buralarda kumaş altın, işlemeli örtüler, çeyizlik malzemeler satılıyor. Gerçekten yüzlerce yıllık bedesten içinde alışveriş yapmak bir başka keyifli. TUĞCAN OTELİ.... 0342 220 43 23 GRAND OTELİ..... 0342 325 30 27 POLİSEVİ............ 0342 360 04 00 ANADOLU EVLERİ TURİZM VE TİCARET A.Ş. ŞEKEROĞLU MAHALLESİ KÖROĞLU SOKAK NO: 6 ŞAHİNBEY GAZİANTEP TEL; 0342 220 95 25 İPEKÇİOĞLU KURUKAHVE, BAHARAT, ŞEKERLEME ESKİSARAY CADDESİ NO: 22 27010 TEL; 0342 218 05 55-218 05 56 YEMEN KURU KAHVE VE BAHARAT CEVDET AKINAL ŞEHİTLER CAD. NO: 17/E GAZİANTEP TÜRKİYE TEL: 0342 231 15 00 ÜNLÜ BAKIRCI MEHMET YAŞAR KERVANCIOĞLU GÜMÜŞ KAPLAMA, EL İŞİ SOFRA, PASTA TAKIMI, CAMİ MİNARE VE ALEM ÇEŞİTLERİ. 0342 231 22 28-232 64 13 CEP; 0535 727 06 80 UZUN ÇARŞI EL HALİL CİVARI NO. 53 GAZİANTEP İNCİLİPINAR ANTEP SOFRASI HER TÜRLÜ ANTEP YEMEKLERİ VE KEBAPLARI 100. YIL ATATÜRK KÜLTÜR PARKI İÇİ (ULU CAMİ YANI) GAZİANTEP TEL; 0342 231 98 16 CINCIK YÖRESEL ANTEP YEMEKLERİ MUMBAR, YUVALAMA, BEYRAN, İÇLİ KÖFTE ÖKKEŞ TOMBALAK DEĞİRMİÇEM MAH. MUAMMER AKSOY BULVARI GÖGÜŞ CAD. NO: 51 GAZİANTEP TEL: 0342 335 16 00 BAKLAVACI GÜLLÜOĞLU MAHMUT GÜLLÜ BAYRAM SARIBAŞ MERKEZ. ELMACI PAZARI NO: 4 GAZİANTEP TEL; 0342 231 21 05- 230 93 58 ARSLANYÜREK TIBBİ BİTKİLER ALIM SATIM VE ARAŞTIRMA MERKEZİ İLHAN ARSLANYÜREK BOTANİKÇİ HERBALİST BOYACI MAH. KÜLEKÇİ ÇARŞISI NO: 30 KÜRKÇÜ HAN CİVARI 27400 ŞAHİNBEY GAZİANTEP TEL; 0342 220 97 27 CEP; 0542 336 83 58 CEVDET ELDEMİR HER NEVİ İPEKLİ DOKUMA İMALATÇISI KUTNU İMALATI YAPAN YER BAKIR HAN KAT: 2 NO: 108 GAZİANTEP TEL, 0342 231 53 71 CEP: 0533 415 26 43 YEMENİCİ HAYRİ USTA ORHAN ÇAKIROĞLU ŞEHİTLER CADDESİ No: 64 GAZİANTEP TEL: 0342 230 22 89 CEP: 0543 695 39 90

SAFRANBOLU



Safranbolu... Tarihin donduğu yer... 3 bin yıllık tarihi boyunca, Roma ,Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi uygarlıkların yaşadığı Safranbolu, tarihi İpek Yolu'nun, Kastamonu, Gerede - İstanbul kesimi üzerinde önemli bir konumda yer alıyor... 1976 yılında "kentsel ve doğal sit alanı" ilan edilmiş. 1994 yılı sonunda Unesco tarafından, "Dünya Miras Listesi"ne alınarak, "Dünya kenti" olmuş. İstanbul ve Ankara'dan yola özel araçlarıyla çıkanlar, otoban ile daha konforlu ulaştıkları E-5 Gerede kavşağından, mimari dokusu ve yemyeşil bitki örtüsüyle farklılaşan, Batı Karadeniz'in kuzey yönüne 90 kilometre gidince, Safranbolu ile karşılaşabilir. Bazı bölümleri bozuk asfalt yol, genelde rahat bir yolculuk yapmanızı sağlıyor. Gerede'den sonra yol sinyalizasyon ışıklarından sağa Samsun yönüne dönerken, solu takip edenler, bacalarından çıkan dumanların bulunduğu, çevreyi kırmızıya boyayan Demir Çelik Fabrikası önünden, önce Karabük'e, 8 kilometre sonra da Safranbolu'ya geliyorlar. OTOBÜS Aras Kargo, Avrupa, Ulusoy, Savaş, Güven gibi otobüs şirketleri ise, Safranbolu'nu diğer illerle bağlantısı sağlıyor. Asmazlar Konağı'nın havuzlu kahvaltı salonu... Asmazlar Konağı Uzun süre konaklama tesisi sıkıntısı çeken Safranbolu, ilk tesisine Türkiye Turing Otomobil Kurumu Genel Müdürü Çelik Gülersoy'un çabalarıyla restore edilen ve yörede Havuzlu Konak olarak bilinen "Asmazlar Konağı" ile kavuştu. Konağın en büyük özelliği, bölgeye has karakterde yeniden döşenerek otel hizmeti vermesi... "Türkiye TURİNG Otomobil Kurumu tarafından Safranbolu'ya yapılan ilk konaklama tesisi , Asmazlar Konağı..." Asmazlar Konağı, giriş katındaki havuzu, eşsiz dekoru ile konuklarına bambaşka bir atmosfer yaşatıyor. Orjinaline sadık kalınarak döşenen otelde, iki kişi oda kahvaltı 40 Dolar. Daha büyük köşe odalar ise, 50 Dolar...Yarım pansiyon normal oda 70 Dolar, köşe oda 80 Dolar üzerinden işlem görüyor. DELİGÖZLER BAĞ EVİ Safranbolu'da kalınacak bir baska yer ise, kaldığınız zaman kendizini evinizde hissetmenizi sağlayan Hilmi Uluçınar ve ailesinin işlettiği, Deligözler Bağ Evi. Gerek odaları, gerekse işletmesiyle ve yemekleriyle, her zaman kalmak isteyeceğiniz bir yer olacak. ARASNA Arasna cafe, bar, pansiyon, Safranbolu çarşısı içinde, geleneksel Türk Evine özgü mimarisiyle 24 yatak kapasiteli. Oda kahvaltı kalmak mümkün... TAHSİN BEY KONAĞI Türk evi dekorlu bir başka tesis. 7 odası var. HOTEL HATİCE HANIM KONAĞI Safranbolu'nun kendine özgü evlerinden biri de, Hatice Hanım Konağı. 3 kattan oluşan konakta, 11 oda yer alıyor. Aynı isim altında yer alan ikinci konakta ise, 6 oda var. Üçüncü konakta da 10 oda yer alıyor.Otelin her odasının bir ismi var. Otelde bir zamanlar hayvan ahırı olarak kullanılan bölüm, günümüzde otel müşterileri için, cafe, bar ve restoran olarak hizmet veriyor. Safranbolu'ya özgü bir evde kalmak isterseniz, burası da diğer alternatifler arasında. Safranbolu'nun dillere destan lokumu... Safranbolu'da "Safranbolu Çavuşu" olarak bilinen üzüm türü yetişmesine rağmen, bunu tadabilmek gerçekten çok zor. Çünkü kente adını veren safran bitkisi gibi, yetiştireni bulmak çok zor. Ancak son yıllarda ünü iyice artan ve aranan Safranbolu lokumu ile, "Cevizli Yaprak helvası" nı tatmadan buradan ayrılmayın. Beyazlatma özelliği olan ve Eflani tarafından getirilen ağaç kökü çöven bitkisi ile ceviz - şeker karışımıyla yapılan Cevizli Yaprak Helvasını yemek için, çiğnemek yerine, ağızda tutmak yeterli oluyor. Ağızda eriyen bir başka tatlı da, bayramlarda Safranbolu'nun tüm evlerinde tepsi tepsi yapılan ev baklavaları. Izgaraları meşhur Arasna Otel'de tavuk ve tandırın tadına bakabilirsiniz. Aşiyan Restoran'da gözleme çeşitleri, su böreği, mantı, ev baklavası ve yemek sonrası ikram edilen safranlı zerde tatlısını yiyebilirsiniz. Safranbolu helvası... Safranbolu'da demirciler, yemeniciler, bakırcılar, semerciler gibi meslek gruplarının bulunduğu çarşılarda, otantik eşyalar ve aksesuarları üretenleri görebilir, hediyeliklerden Safranbolu evlerinin kabartma tablolarını, minyatür ahşap pencere maketlerini satın alabilirsiniz. Yöre halkı bir yandan gelenekleri bozulmadan yaşatmaya çalışırken, her yıl sayıları daha da artan turistlerin talepleriyle, "Safranbolu, Bodrum olma yolunda" demeyi ne yazık ki! ihmal etmiyor. Safranbolu'dan Cevizli Yaprak Helvası ve lokumları almayı da ihmal etmeyin. Safranbolu'nun saat kulesi... Safranbolu, kaya mezarları, Cinci Hanı, hamamı, tarihi camileri, Yemeniciler Arastası, İncekaya Su Kemeri, tabakhane, eski hükümet konağı, saat kulesi, çeşmeleri, türbeleri ve sayısız konakları olmak üzere, korunmakta olan 1008 esere sahip. Tabii Safranbolu'daki eserler bununla bitmiyor. Safranbolu gezimizde, kente 11 km. uzaklıktaki Yörük Köyü, 20 km. uzaklıktaki Davutobası, 28 km. uzaklıktaki Hacıobası görmeye değer özellikler taşıyor. Arnavut kaldırımlı sokakları, hepsi güneş alan evleri, çarşıları gezerken, hemen hemen herkesin fotoğraf çektiğine tanık olabilirsiniz. Kent tam anlamıyla bir çekim platosu. Evleri, pencereleri, kapı tokmakları, semercileri, demircileri ve hediyelik eşya dükkanlarında, detay ve genel o kadar çok fotoğraf çekecek obje var ki, amatör, profesyonel herkes yarış halinde. Gezi sonrasında bu fotosafaride harcadığınız filme siz de inanamayacaksınız. EN ESKİ SAAT KULESİ 18 ve 19. yüzyıl Türk toplumunun yaşantısını günümüze getiren Safranbolu evlerinin 2 - 3 katlı, 6 ile 8 odalı olması, ortak karakterini oluştururken, bölgede ahşap mimarinin en güzel örneklerine rastlanıyor. Tavan ve duvar süslemeleri, iç mekan havuzları, merdivenleri, pencere ve kapılarıyla farklı olan evlerin yer aldığı daracık sokaklarda dolaşırken, kendinizi açık hava müzesinde hissediyorsunuz. Ev penceresinden bir detay... Hıdırlık tepesinden Safranbolu'yu doyasıya seyredip, kentin tepesindeki Eski Hükümet Konağı'na çıkanlar, Saat Kulesi'ni görebiliyorlar. 1797 tarihli saat kulesi, Osmanlı Saat Kuleleri içinde bulunan ve halen ağırlıkla çalışan saat makinelerinin en eskisi. Eski Hükümet Binası arkasındaki cezaevinin bahçesinde yer alan kulenin boyu 12 metre. Kare Planlı düz damlı tarihi kulede, 1.20 m çapında saat kadranı bulunuyor. 200 yıllık saat makinesinin sol yönü saati gösteriyor. Sağ yönündeki çanı 90 kg ağırlıkla işletilirken, 8 günde bir kuruluyor. ASMAZLAR KONAĞI Tel : 0370 7252883 DELİGÖZLER BAĞ EVİ Hilmi Uluçınar Cep : 0532 296 7699 http://deligozlerbagevi.sitemynet.com MEHVEŞ HANIM KONAĞI Tel : 0370 712 87 87 ARASNA OTEL Tel : 0370 7124170 TAHSİN BEY KONAĞI Tel : 0370 7126062 HOTEL HATİCE HANIM KONAĞI Tel : 0370 7127545 - 712 87 45-46 OTEL KADIOĞLU Tel : 0370 7125657 Tel : 0370 7252762 Fax : 0370 7125657 ÇEVRE GEZİLERİ İÇİN Tel : 0370 7126062 EV PANSİYONU İÇİN Tel : 0370 7126062 TURİZM DANIŞMA Tel : 0370 7123863 Yemeniciler Arastası

İNEBOLU



İnebolu sahilinin genel görünümü Akdeniz'i aratmıyor. Karadeniz'in en güzel yerlerinden biri olan İnebolu, tarih kokan daracık sokakları ve evleri, yemyeşil bitki dokusu, kilometrelerce uzanan sahiliyle, gerçekten görülmeye değer yerlerden biri astamonu'dan ise, Seydiler - Küre yolunu kullanarak, İnebolu'ya ulaşıyorsunuz. Kastamonu - Seydiler arasında 1210 metre yüksekliğinde olan Oyrak Geçidi'nde kamyonlara dikkat edin. Yol yapım çalışmaları nedeniyle, Kastamonu ile İnebolu arasında, aracınızı dikkatli sürün. OTOBÜS Kendi aracınız yoksa, istanbulve diğer büyük şehirlerden, Güven şirketi başta olmak üzere, Kastamonu'ya giden otobüsleri kullanabilirsiniz. Kastamonu İnebolu arasında, otobüs ve minübüs seferleriyle İnebolu'ya ulaşabilirsiniz. İnebolu'da kalacak yerler sınırlı. Kalacak tesislerin başında sahilde bulunan Yakamoz Dinlenme Tesisleri geliyor. Burası daha önce belediye tarafından işletiliyormuş. Motel, bungolov ve ahşap evlerden oluşuyor. Şimdi İnebolu'lu büyük şehirlerde yaşan işadamlarının kurduğu şirket tarafından işletiliyor. 26 odalı motel, 10 ahşap ev var. 20 tane de Ytong evden oluşuyor. Tesisin en büyük özelliği denize sıfır konumda olması.Yüzme havuzu da var. Denize sıfır olmasına rağmen, deniz dalgalı olduğunda, yüzme havuzu tercih ediliyor. Ytong evlerde mutfak var. Sıcak su sürekli akıyor. Bungolovlar ise kalacak yerler ranza sistemli.Motel bölümünde ise çift kişilik ve suit olan yerler bile var. Tüm odalar deniz görüyor. Deniz kıyısında bulunan çardak altı ise bir başka güzellik sunuyor güneş doğarken ve batarken burada oturanlara... İnebolu'nun Karadeniz'de çok az yerde bulunan bir özelliği var. Güneş denizden doğup denize batıyor... Bu Karadeniz'de bir de Cide'de olan bir özellik. İnebolu'da kalınacak diğer bir yer ise Karadeniz sahili boyunca bir çok şehirde bulunan Öğretmen Evi dinlenme tesisleri... Burası sahilde yer alıyor. Modern bir tesis... Güzel bir yemek salonu var. Fiyatları da uygun. Temiz odalarıyla rahatlıkla burada da kalabilirsiniz... Kastamonu ve yöresinde tadılacak yenilecek yöresel yiyeceklerin başında etli ekmek geliyor. Ama bu Konya ve civarından bildiğimiz etli ekmek gibi değil. Etli ekmeği tatmak için de gidebileceğiniz en iyi yer, İnebolu eski belediye başkanı rahmetli Kadir Karatay'ın, İnebolu'nun en yüksek tepelerinde kurulu olan Karaca Mahallesi'nde açtığı Karaca Cafe... Latife Karatay, mahallede babaannesinden kalan bahçe içindeki evi restore ederek burayı açmış... Daha cafenin bulunduğu mahalleye çıkarken yerin güzelliğini tahmin edebiliyorsunuz. Tamamen doğal bir ortamda yer alan cafede Lütfiye Hanım, kendi elleriyle açtığı hamurlarla, kıymalı ve peynirli etli ekmek yapıyor. İçtiğiniz ayranın ve yediğiniz etli ekmeğin de tadına doyamayacaksınız... ÇEKME HELVASI Tatlı olarak ise çekme helvası meşhur. Başoğlu yöredeki en iyi çekme helvayı satan pastane. O da çarşı içinde yer alıyor. Pastanenin sahipleri helvanın yapımını şöyle anlatıyor. Un, yağ, şeker, gram tartar ve limon tuzundan oluşan çekme helvayı yapmak için, yağ ve un kavruluyor miyane kıvamına gelene kadar. Daha sonra tepsiye diziliyor. Yuvarlak halka haline getiriliyor. 4 kişi karşılıklı olarak 20 dakika kadar çekmeye başlıyor. Tel tel haline geldiği zaman da satışa ve yenmeye hazır hale geliyor. GÜVEÇ Arkasından da Türkiye'de hemen herkesin öğlen ya da akşam yemeğinde yediği güveç geliyor. Evet güveç... Büyük şehirlerde ancak öğlen ya da akşam yemeklerinde yenen güveç, İnebolu'da sabahları yeniyor... Güveç öylesine meşhur ki, sabah 06.00'da çıkan güveç, en geç 11.00'de bitiyor. İnebolular gelen misafirlerini sabah güveç yemeğe götürüyorlar. Hatta İnebolular, iyi güveç almak için sabahın beşinde lokantalara gidiyor. Olur da yolunuz İnebolu'ya düşerse çarşı içinde bulunan İtimat Lokantası'na bir sabah erkenden uğrayın deriz... Bir de kelle paça yemeği de İnebolu'da meşhur... O da sabahları yeniyor... İNEBOLU EL İŞLERİ İnebolu'nun eski çarşafları , sofra bezleri meşhur. El tezgahlarında dokunan peştamal ve bezleri de alınacaklar arasında. Kastamonu yöresinde kadınlar el tezgahlarında yün fanila dokur ve onu satarlar. Bu tür ürünleri bulabileceğiniz yerlerin başında Kısmet tuhafiye geliyor. Çarşıya girdiğinizde kime sorsanız size yardımcı olurlar. Kastamonu tarzı el dokumalı mutfak perdeleri ve bağ işi diye nitelendirilen dokulamalar var. Ayrıca Kastamonu işi çarşafları da bulabilirsiniz. İNEBOLU PAZARLARI İnebolu'nun pazarları ise gerçekten yöresel. Çoğunlukla köylüler satış yapıyor. Satıcıların da çoğu kadın. Bir çoğu kendi bahçesinde, tarlasında yetiştirdiği ürünü getirip satıyor. Pazara giderken yöresel kıyafetleri giyip, sırtlarına küfelerini alan kadınlar gerçekten görülmeye değer. Pazar, salı ve cumartesi günleri kuruluyor. Sabah erkenden açılan pazar, öğleden sonra toplanmaya başlıyor. O yüzden eğer bu günlerde oralardaysanız, güne erken başlamanız gerekiyor. TARİHÇE İnebolu M.Ö. 8.yy'da ve Karadeniz'in Miletliler tarafından kolanizasyonu sırasında koloni olarak kurulmuştur. İnebolu'nun eski adı, "Abuna Teikos" dur. Bu da eski dönemlerde buraya hükümdarlık yapan Abuno isimli yöneticinin kalesi anlamına gelir. Bu kişinin adı internette girildiğinde ilginç bir efsane çıkıyor. Efsaneye göre Aleksandros adında bir kâhin tanrılığını ilan etmiş. Ve daha sonra da Romalılar tarafından cezalandırılmış. Ve buna bakarak İnebolu antik çağlarda da önemli bir rol oynamış. İnebolu denilince hemen hepimizin aklına, Karadeniz'de küçük bir sahil kasabası geliyor. Şimdilerde bu imajla tanınan İnebolu'nun talihi 1880'lerden sonra dönüyor. 1880'lerde yapılan liman inşaatıyla, İnebolu vapurlarla saltanata geçmiş ve 1930'larda yapılan Çankırı demiryolunun inşaatıyla, kara trenle tarihe gömülmüştür. Çünkü İnebolu bir ticari mevkiiydi ve bütün Karadeniz bölgesinin ticari malları buradan dağıtılırdı. 19. yy sonlarındaki bazı kayıtlarda, her 15 günde bir, 15 biner sandık yumurtanın buradan Fransa Marsilya'ya gönderildiğini görünce önemi ortaya çıkıyor. İNEBOLU EVLERİ İnebolu'da evler taraçalaşmış şekilde akarsu vadisine inen bölgede, bahçelerle çevrili olarak yapılmış. Altları taş. Buralarda mahzenler, kiler odaları bulunur. Bunun üstüne yapılan yerlerde de halkın yaşayacağı yerler bulunur. Alttaki ev İnebolu'nun en eski evlerinden biridir. Evin bulunduğu yere arkanızı dönerseniz, karşıda görülen tepe Abeş tepesidir... Eski dönemde burada tiyatro olduğu sanılıyor. Ama bölgede arkeolojik kazı yapılmadığı için hiç bir şey bilinmiyor. Buradaki evler genellikle sülalelerin isimleri ile anılır. İnebolu evleri 3. derece tarihi eser kapsamında. Ve bir çok evde yaşayanlar var. Evler yıktırılmıyor ancak restore edilebiliyor. Dantele şeklinde işlenmiş saçakları olan ev, İnebolu'da önemli şahsiyetlerden olan Şevket Tamer'in evi. Şevket Tamer İnebolu'da parti başkanlıkları yapmış. Şu an içi restore, 1911 yapımı. İnebolu'nun dokusunu yansıtan evlerden biri. İnebolu'nun bir başka özelliği de hemen her yerde çeşmelerin bulunması. 1894 yıllığında burası, "akarsuları bol olan yer" olarak da geçiyor. Evlerin çatıları deniz taşı! EVLERİN ÇATILARI DENİZ TAŞI... İnebolu evlerinin çatılarına dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bunu bir başka yerde görmek mümkün değil. Çatılar taştan yapılmış. Bunun birkaç nedeni var. Taşlar alelade taşlar değil. Özel olarak denizden çıkarılan taşlardır. Kalınlıklarının belli bir seviyede olması gerekir. Bunlar ısı yapıtımı sağlar. Çok ilkel gibi gözükebilir. Ama çok iyi ısı yalıttığını söyleyebiliriz. İkinci nedeni İnebolu'da çok sert esen poyraz rüzgarları Marsilya kiremitlerini uçurduğu için halk doğal yolla böyle bir çözüm bulmuş.. Gerçekten taştan yapılan çatılan görülmeye değer. Hemen hepsi doğal incelikle olan taşlar evlere bir başka güzellik veriyor. İnebolu'da eski evlerin çoğu hala bu taş çatılarla idare ediyor. GELİŞ TEPESİ İnebolu'nun en yüksek ikinci tepesidir. Ama çok önemli arkeolojik kalıntılar bulundu burada. Çok küçük çapta bulunan eserler, diğerlerinin onda birinden bile daha az. Genellikle şu anda bulunanlar geç Bizans ve Osmanlı dönemine ait. Fakat daha derine kazılsa Roma ve İon dönemine ait buluntular bulunacaktır. Atatürk de Geliş tepesinden İnebolu'yu görmüş. Buraya gelenlerin İnebolu hakkında bir fikir sahibi olmaları için, ziyaret edebilecekleri yerlerin başında geliyor. Ancak buraya çıkmak biraz zor. Çünkü yolu bozuk. 1897 yılında Rumlar Geliş tepesine bir kilise yapıyorlar ve burası Pontos hareketinin başlangıcı oluyor. Bir iddiaya göre, Atatürk de buraya geldiğinde, deniz kıyısından Geliş tepesinde bulunan kiliseyi göstererek, "Bu kiliseyi temelinden yıkın. Zira fesat yuvasıdır" şeklinde konuşuyor. Ve o kilise temelinden yıkılıyor. Şu an sadece bir temelleri olduğu söyleniyor. Milli Mücadele'nin kazanılmasında, cephane taşıyan gerçek kayıklardan biri, bugün ziyaretçilerini bekliyor. İNEBOLU'NUN KURTULUŞ SAVAŞINDAKİ ETKİNLİĞİ İnönü ve Sakarya savaşları sırasında, İnebolu gerçekten çok önemli bir yere sahip. Anadolu'ya tüm cephane sevkıyatın çoğunluğu İnebolu'dan yapılıyor. Limanın şu andaki hali 1940'lardan sonra inşaa edilmiş. 1940 öncesinde buraya gelen cephaneler, yapılan dekovil hattıyla geriye, cephaneliklere doğru taşınırmış. Fazla gelen silahlar da yöredeki 7'den 70'e herkes tarafından sırtta taşınıyormuş. Böylece denizden gelecek olan bombalamaya karşı da koruma sağlanmış oluyormuş. İnebolu 3 kez bombalanmış kurtuluş savaşında. Maddi hasar meydana gelmiş. Çok fazla ölüm olayı yok. Atışların çoğu isabetsiz kalmış. Halk arasında şöyle bir rivayet de var. En önemli bombalamalardan biri Kurban Bayramı sabahı olmuştur. İnsanlar namaz kılarken bomba hemen cami yanına düşmüş. Ama patlamamış şans eseri olarak. Onu dine yoranlar olmuş, hatta "Allah'ın kudreti sayesinde patlamadı" denilmektedir. 33 KİLOMETRELİK ÇALIŞMAYAN TELEFERİK İnebolu yakın zamana kadar gümrük kapısıydı. Ama bu özelliği kısa süre önce alınmış. Liman şu anda Küre'den gelen Pirit madenini taşınması için kullanıyor. Mevsiminde şeker ve kereste de taşınıyor. Şu an çok canlı bir liman değil. Bu arada bakırlık pirit madenini taşıması için yapılan teleferik de yapayalnız gelenleri seyrediyor. Teleferik kısa süre çalışmış. Ama kamyoncuların ısrarı üzerine kamyoncular kazandı. Şimdi insanın aklına gelmiyor değil. Burası acaba insan kullanımına çevrilemez mi diye. Çünkü yük taşıma kapasitesi yüksek. Ama sakıncası nedir derseniz. Teleferik çok büyük uçurumlardan geçiyor. O nedenle insanların burada seyahat edebileceğin düşünmek belki zor. Ama öte yandan da yemyeşil zümrüt ormanlarının tepesinden yaz kış farklı manzaralarda, iyileştirilen ve insan taşıma kapasitesine sahip olan bir teleferiği herkes ister diye düşünmek yanlış mı olur bilinmez... Yaklaşık 33 kilometre uzunluğunda olan böyle bir teleferik gerçekten yörenin turizm hareketlerinde bir başka etki yapacaktır. İnebolu'nun en yüksek tepesi İslam tepesidir. Adını o tepenin en yüksek yerinde yatan yatırın isminden almıştır "İslam Baba", aslında bir Türk mezarından çok Bizans mezarına benziyor. Ama halk İslam Baba olarak nitelendiriyor. Hakkında hiçbir bilgi yok. Aynı yerde iki tane kar sarnıcı var. Bunlar da çok nadir yerlere yapılırdı. Kışın oralarda kar birikiyor. İlkbaharda da şekerciler katırlarıyla gidiyorlar karları alıp dondurma yapıyorlardı... ATATÜRK'ÜN KONUŞMA YAPTIĞI EV Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde de Kastamonu , önemli rol oynamıştır. Atatürk, 23 - 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında, Kastamonu ve İnebolu'da, "Şapka ve Kıyafet İnkılabı"nı başlatmıştır... Şu an Türkiye büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Genel Müdürlüğü'ne ait bina. İnebolu'da Atatürk'ün şapka nutkunu söylediği bina burası. Türkocağı binası. Buraya yarbaşı denirmiş. Bütün esnaf gelir sabah duasını eder, mendilini bir kere denize doğru sallar, işine dönermiş. Bunun uğur getirdiğine , bereket sağladığına inanıyorlar. Şimdi turizm derneği burası. Cafe olarak işletiyor. Alt tarafta küçük bir yer var. Mağara gibi. KAYIK.. DENK KAYIĞI Orijinal... İstiklal savaşından kalma. Bir de piyade kayıkları var. Cephane taşımada kullanılırmış. Bunun nedeni de şu. Burada tam bir liman olmadığı için, gemiler açıkta demirliyor. Sandallarla kıyıya alınıp, dekovil hattıyla da içerilere cephane taşınıyormuş. Binanın önünde duruyor. Kaderine boyun eğmiş. Sandalyelerin arkasında görülmeyi bekliyor. Binanın etrafında denizden bulunmuş küpler çapalar da var. Biraz otantik bir hava verilmeye çalışılmış. Ama çok elden geçmesi gerekiyor. Tamamen amatör anlayışla yönetilen dernek ve cafe. PEMBE KÖŞK İnebolu'nun belki de en ilginç yapılarından biri, şehri ve limanı tepeden seyreden Pembe Köşk... Yamaca kurulan ve deniz kenarına kadar inen kademeli bahçelerden oluşan köşkün sahibinin İstanbullu olduğu biliniyor. Bir zamanlar halkın gezisine de açıkmış. Ama şimdi kapalı. Yine dışarıdan geldiğinizi söylerseniz, varsa ev sahipleri yoksa görevliler size bahçeyi açıyorlar. Bunu da iyi ki yapıyorlar. Çünkü bahçe gerçekten görülmeye değer... Ortancaların kenarlarda sıralandığı taraçalı bahçeler zinciri sizi karşılıyor. Her bahçenin de bir ismi var. Evde tamamen pembenin tonları kullanılmış. Gül bahçesi, karanfil bahçesi... gibi. Her bahçede de bir çeşme var. Nar çeşmesi, erik çeşmesi gibi... Bir iddiaya göre çeşmelerin isimlerinin yanlarındaki ağaçlardan geldiği söyleniyor. Bir başka iddiaya göre ise, çok eskiden çeşmelerin haznelerine, ismini veren meyvelerin suyu konulurmuş. Bahçeye ismini veren meyvenin suyu da buralardan akarmış... Bağımsız taraçalarda güvercinlikler, oturma grupları, her türlü çiçek yer alıyor. Gerçekten ilginç bir yer. Limana kadar iniyor. Büyük bir arazide yer alıyor. Yöresel her türlü eşyayı bulmak mümkün çarşıda. İNEBOLU ÇARŞISI İnebolu, biri 1880 diğeri de 1885 yıllarında iki yangın geçiriyor. Ama şu an çarşının binalar harici orijinal hali aynen duruyor. Sokak aralarında dolaşırken kendinizi bir anda yüz yıl öncesinin sokaklarında hissedebilirsiniz... 1885 yılında dönemin Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa tarafından dönemin baş mimarı Balaneski'ye planları çizdiriliyor. Ve bütün sokakların birbirine açılmasını istiyor. Binalar ahşap değil kâgir olarak yapılıyor ve bunların bazı örnekleri günümüze kadar geliyor. Sokaklar aynı... 1880'li yılların görüntü.. 6,5 yedi metre genişliğinde. Çarşıda gezerken önünüze çıkan cami İnebolu'nun en eski camisidir. Yapım tarihi belli değildir. 1885 yılında onarıldığını söylersek caminin ne kadar eski olduğu gözler önüne serilir... Bu caddeden düz olarak tırmanmaya başlarsanız, İnebolu'nun eski evlerinin bulunduğu sokaklar karşınıza çıkmaya başlıyor... Hepsi birbirinden ilginç ve görülmeye değer yerler... Özel aracınızla İnebolu çarşısını gezmek isterseniz en iyisi, iyi bir yere park edip gezin. Çünkü park yeri bulmak zor. YAKAMOZ TATİL KÖYÜ TURİSTİK TESİSLERİ BAYRAM MAH. İSMET PAŞA CAD. Tel: 0366 811 43 05 BAŞOĞLU PASTANESİ Hacı Mehmet Aydın Cad. No. 7 Tel: 0366 811 45 11 İnebolu

KAPADOKYA



Yağmurla rüzgarın, tarihle coğrafyanın elele vererek yazdığı bir şiirdir Kapadokya... Kapadokya'nın kelime anlamı, "Güzel atlar diyarı" demektir. Kapadokya Krallığı döneminde bu bölgede güzel atlar yetiştirilir ve Roma Stadyumlarında bu atlar yarıştırılırmış. Buranın halkı vergilerini bu atlarla ödermiş. Bölgeye gitmek için İstanbul 'dan yola çıkıyorsanız, otoyol konforuyla, Çamlıca - Kaynaşlı arasının keyfini sürerek, seyahatinize güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. Ardından çift şeritli Bolu Dağı'nı geçip, otobana tekrar giriyorsunuz. Ankara çevre yoluyla Kırıkkale üzerinden Kırşehir ve Mucuru 6 kilometre geçip Hacıbektaş'tan sonra, yaklaşık 7 saat süren yolculukla Gülşehir Avanos'a ulaşacaksınız. Bölgede tüm yollar asfalt. Yokuşlar ise düzgün ve parke. Yılın hemen her mevsiminde burası gezilebilecek nitelikte. Gündüz sıcak ve serin olan bölge, ilkbahardan başlayarak yeşil elbiselerini giyip ziyaretçilerini bekliyor. İstanbul - Nevşehir : 730 kilometre İzmir - Nevşehir  : 763 kilometre Ankara - Nevşehir : 276 kilometre Kapadokya bölgesinde kalabileceğiniz yöreye özgü, en otantik yerlerden biri Avanos'ta yer alıyor. Öğretmen emeklisi Muharrem Gürdal'ın eşiyle birlikte işlettiği Sofa Hotel, geleneksel Avanos Evleri'nin 10 tanesinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Avanos'un merkezinde yer alan otelde, birbirinden ilginç ve güzel 30 oda yer alıyor. 70 kişinin kalabileceği kapasitedeki otelin kahvaltıları da gerçekten mükemmel. Kızılırmak manzaralı ve Uçhisar, Zelve, Charlot (Avanos'ta evlenip tesiste kalan Charlot isimli kızın anısına), Edinburgh, Cicim isimli odalarda, Unesco büyükelçilerinden, İngiliz Büyükelçisine kadar bir çok insan konaklamış. Odaların hepsinin "ruhu" var. Varaklı kartonpiyerli, küvetli, pirinç karyolalı, tertemiz odalar sizleri bekliyor... Kalınabilecek diğer bir yer de, Nevşehir Nar'da bulunan Peri Tower Hotel. Peri bacaları ilham alınarak yapılan bu yeni otelde. 105 oda ve suit yer alıyor. Tüm odalarda klima, mini bar, telefon ve uydu yayını dahil hemen her türlü konfor var. Zengin donanımlı sağlık kulübü, sauna, Türk hamamı ve masaj odaları, açık yüzme havuzu gibi sosyal etkinlik alanları da yer alıyor. Toplantılar için de otelin iki ayrı salonu var. Ürgüp'ten Cumhuriyet meydanında bulunan Şömine Cafe-Restoran açık ve kapalı bölümleriyle hizmet veriyor. Açık terası ve ahşap çatıdaki vernikli koyu renk ağaç masalar, çevreye hakim olan odun kokusunun nereden geldiğinin ipuçlarını veriyor. Avanos çömleğinden yapılmış tuzluk - biberlik ve şamdan da bu manzarayı tamamlıyor. Kiremitte kuzu, tavuk, alabalık, mantar, (kuşbaşılı, soğanlı, kaşarlı) pideler, lahmacun ve güveç; restoranın spesiyalleri arasında. Ama bir de testi kebabı var. İçine kuzu eti, biber, mantar, patlıcan, domates ve tereyağı konulup, ağzı hamurla kapatılan testi,kısık odun ateşinde yavaş yavaş pişiriliyor. Gerçekten çok yavaş, çünkü bu işlem tam 5 saat sürüyor. 5 saatin sonunda en az iki kişilik olan testi masaya geliyor. Testinin ağzı satırla bir vuruşta kırılıyor, pirinç pilavı ve iç pilavla servis yapılıyor. Yemek, hızlı çay ve kahve ikramı ile son buluyor. Ürgüp halkının bir kısmı 1700'lü yıllarda Osmanlı sarayında çalıştığı için, sarayın kültürü, nezaketi - örf ve adetleri ve yemekleri, nohutlu yahni, serdeli pilavı, mantı, ayva ve elma dolması, kayısı yahnisi, aside, bulamaç, tandır fasulyesi bölgeye getirilmiştir. Ancak bugün bu yemekleri bulabilmek neredeyse imkansız gibidir. Yolunuz Kapadokya'ya düşünce, Avanos'ta uğramadan gitmeyin. Kızılırmak'ın muhteşem çamurundan yapılan birbirinden ilginç çanak, çömlek almanın yanı sıra, yemek için de Tafana'ya uğrayın. Burası içeri girer girmez sizi saracak, keyifli bir mekan. Ahşap ağırlıklı keyifli dekorunda, her türlü pide ve kebap çeşidini bulabilirsiniz. Ancak kebapların kömür ateşinde piştiği ocakbaşında, koca tencere içinde sizleri bekleyen kurufasulyeyi de tadın deriz. Güveçte servis edilen kuru fasulye ağzınızda dağılacak lezzette. Lokantada gerçekten keyifli yemek için her şey mevcut. Gezerek yorulan ayaklarınızı ve bedeninizi dinlendirmek için bundan iyi yer bulamazsınız deriz. Haa bu arada "Tafana ne?" derseniz. Onu da hatırlatalım. Eski Avanos evlerinde ekmek pişirilen ve saklanan yer olarak biliniyor. Aslında orada hem oturma odası, hem mutfak niteliği olurmuş. Yani bugünün Amerikan mutfakları tarzı bir yer. Ürgüp'ten Cumhuriyet meydanında bulunan Şömine Cafe-Restoran açık ve kapalı bölümleriyle hizmet veriyor. Açık terası ve ahşap çatıdaki vernikli koyu renk ağaç masalar, çevreye hakim olan odun kokusunun nereden geldiğinin ipuçlarını veriyor. Avanos çömleğinden yapılmış tuzluk - biberlik ve şamdan da bu manzarayı tamamlıyor. Kiremitte kuzu, tavuk, alabalık, mantar, (kuşbaşılı, soğanlı, kaşarlı) pideler, lahmacun ve güveç; restoranın spesiyalleri arasında. Ama bir de testi kebabı var. İçine kuzu eti, biber, mantar, patlıcan, domates ve tereyağı konulup, ağzı hamurla kapatılan testi,kısık odun ateşinde yavaş yavaş pişiriliyor. Gerçekten çok yavaş, çünkü bu işlem tam 5 saat sürüyor. 5 saatin sonunda en az iki kişilik olan testi masaya geliyor. Testinin ağzı satırla bir vuruşta kırılıyor, pirinç pilavı ve iç pilavla servis yapılıyor. Yemek, hızlı çay ve kahve ikramı ile son buluyor. Ürgüp halkının bir kısmı 1700'lü yıllarda Osmanlı sarayında çalıştığı için, sarayın kültürü, nezaketi - örf ve adetleri ve yemekleri, nohutlu yahni, serdeli pilavı, mantı, ayva ve elma dolması, kayısı yahnisi, aside, bulamaç, tandır fasulyesi bölgeye getirilmiştir. Ancak bugün bu yemekleri bulabilmek neredeyse imkansız gibidir. Yolunuz Kapadokya'ya düşünce, Avanos'ta uğramadan gitmeyin. Kızılırmak'ın muhteşem çamurundan yapılan birbirinden ilginç çanak, çömlek almanın yanı sıra, yemek için de Tafana'ya uğrayın. Burası içeri girer girmez sizi saracak, keyifli bir mekan. Ahşap ağırlıklı keyifli dekorunda, her türlü pide ve kebap çeşidini bulabilirsiniz. Ancak kebapların kömür ateşinde piştiği ocakbaşında, koca tencere içinde sizleri bekleyen kurufasulyeyi de tadın deriz. Güveçte servis edilen kuru fasulye ağzınızda dağılacak lezzette. Lokantada gerçekten keyifli yemek için her şey mevcut. Gezerek yorulan ayaklarınızı ve bedeninizi dinlendirmek için bundan iyi yer bulamazsınız deriz. Haa bu arada "Tafana ne?" derseniz. Onu da hatırlatalım. Eski Avanos evlerinde ekmek pişirilen ve saklanan yer olarak biliniyor. Aslında orada hem oturma odası, hem mutfak niteliği olurmuş. Yani bugünün Amerikan mutfakları tarzı bir yer. Kabak çekirdeği severmisiniz? O halde Ürgüp çarşısından sütte çifte kavrulmuş çekirdek almayı sakın unutmayın. İri taneli, etli ve içi ayrı, kabuğu ayrı lezzetteki kabakçekirdeğinin torbası 1milyon. Bölgenin şarapları da ünlü, ancak seçerken dikkat etmek gerekiyor. Ürgüp'te kurulan pazarda ise, köylerdeyapılan çöreotlu yağlı peynirler, çökelek yoğurt ve çiçek mevsiminde buğday, kayısı, badem ve iğdeden eldeedilen çiçek ballarından alabilirsiniz. Bir başka alışveriş yeri de Ortahisar...Tatil dönüşleri sevdiklerimize farklı ve ender görülen hediyelerle sevindirmek isteriz... Bu nedenle Ortahisar Kale dibinde, 35 yıldır antikacılık yapan Ahmet Yönemli'ye ait, "Ara - Bul"antika dükkanına bakanlar akla gelmedik, birçok nadide eşyayı bulabiliyorlar... Osmanlı, Rum ve Ermeni ustaların yaptığı parçaların arasında, taş oyma kapı süsleri, güvercin sulukları, ibrikli leğence set (el yıkama için misafir önüne getirilen sabunlu, havlulu ibrikli set), antik silahlar, biblolar, akik lapis, kehribar taşlarıyla süslü gümüş takılar, tesbih koleksiyonları, deve çanları, el terazileri, taş baskı kalıplar, tavandan çekince boyu ayarlanan cam abajurlar, denizci fenerleri veya 140 yıllık geçmişi, bir milyarlık fiyatıyla faal çift zemberekli gramafon bulunabiliyor. Yönemli'nin devamlı müşterileri var. Ortahisar'ın oyma kapı, oyma şömineli taş evlerini satın alıp, Türk usulü döşeyen yabancılar ise en çok ahşap şerbetlikler, sedirler, oyma tavan göbekleri, oymalı ceviz çeyiz sandıkları, dolaplar, küpler, mangal, bakır sini, halı ve kilimlere ilgi gösteriyorlar. Jeolojik devirlerde aktifbirer volkan olan Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ'ın volkanik faaliyetisonucu bölgeye yayılan lavlar, vadi yamaçlarından akan yağmur sularının,soğuk ve sıcağın etkisiyle, ardından rüzgarların aşının soğumasıyla oluşan Kapadokya, yıllar boyunca çeşitli medeniyetlere kucak açmış. Peribacaları, tabitatın aşındırmasına karşı dirençli olan üstteki kaya parçasının altında daha az dirençli kayalar yağmur, rüzgar ve sel suları ile aşınmaktadır. Bunun sonucunda şapkalı bir sütun oluşur ve peribacası ortaya çıkar. Yol kıyılarında, tarlaların ortalarında, tek tek ya da binlercesi bir arada görülebilir. Sanki her biri usta bir heykeltraşın elinden çıkmış gibidir. NEDEN PERİBACASI DENİYOR? Masallarda anlatılanlara göre, insanlarla periler arasında bir şenliktir gidiyormuş. Periler üzüm şıralarının içine girip insanları sarhoş edip duruyorlarmış. Bir gün insan padişahının oğlu, peri padişahının kızına aşık olmuş. Ortalığı kara bir düşünce sarmış. İnsanlar, çoluk çocuğun arasına periler karışırsa, hallerinin ne olacağını merak etmişler ve perilere savaş açmışlar. Yıllarca sürdürülen barış bozulmuş. Aynı sırada gökten bardaktan boşanırcasına yağmur yağmış . Işıklar peri olmuş, periler güvercin. Periler ülkesinde bir zamanlar gece sokağa çıkmanın uğursuzluk getireceğine inanılırmış. Çünkü masallarda anlatılan perilerden çok korkulurmuş. O yıllarda at yetiştiriciliği ile ünlenen , Pers dilinde "Kaputukya" yani Güzel Atlar Ülkesi olarak anılmış. Tek başına peribacası... Ürgüp,Göreme, Avanos,Uçhisar, Gülşehir, Zelve, Cavuşin, Kurtdere, Damsa, Kızılçukur,Soğanlı, Güzelyurt, Zindanönü, Fırkatan, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara, Belisırma,Yaprakhisar, 300 sekemek kervanyolu ve diğerleri... Hepsi birbirinden farklı yapısı ve özellikleriyle, görenleri hayrete düşüren güzellikteki yöreye Kapadokya deniyor. Bölgede, Göreme en çok ziyaret edilen bir çeşit açık hava müzesi. Karanlık, Elmalı, Elnazor, Yılanlı,Tokalı kiliseleri duvar fresklerinin ünü ülke sınırlarını çoktan aşmış. Peribacaları vadiler, yeraltı şehirleri ile her yıl ziyaretçi akınına uğrayan bölge, her mevsim ve günün her saatinde oluşan ışık efektleriyle bambaşka güzellikler sergiliyor. Kapadokya'nın kalbi Ürgüp'tür. Bölgede turizm hareketi nisan ayında başlar ve ekim ayı sonuna kadar organize turlar devam eder. Ancak buraya gitmeye niyetliyseniz bu ayların dışında da bir başka güzel olur Ürgüp ve peribacaları... Ürgüp'te güneş doğarken ve batarken, kayaların rengarenk boyanmasını tadı bir başkadır. Kışın kar yağdığında da tabiat harikalarına bakmaya doyamazsınız. Özellikle güneş batışında bölgedeki peribacalarının tadı bir başkadır. Geceleyin ay ışığında görkemli görüntüsü kendisine hayran bırakır. ORTAHİSAR Ortahisar kasabası, Türkiye'nin ve dünyanın limon ambarlarını barındırmaktadır. Akdeniz'de yetişen narenciye sonbaharda toplanır. Sandıklanır ve bu limon ambarlarında depolanır. Yaz - kış 10 - 12 derece arasında olan sıcaklıkta 3 - 4 ay kalan limonlar sulanır.Yatak limon olarak yurt içi ve yurt dışına gönderilir. GÖREME Söylenceye göre, Göreme adı yörenin insanı şaşırtan , ürperten doğasından geliyor. Burayı görenler, görmeyenlere, "Göre e mi!" demişler. Zamanla yörenin adı Göreme olarak kalmış. Göreme hakkında bilgisi olmayan Kapadokya ile Göreme'yi birbirine karıştırır. İslamiyet'e kadar Anadolu Hristiyanlarının merkezi Kayseri idi. Güneyde kurulan İslam devletinin baskısı altında kalan Kayseri Hristiyanları, zamanla batıya yerleşme ve savunma kolaylığına sahip Göreme bölgesine göç etmeye başladılar. Kayaları oyarak evler, barınaklar ve kiliseler yapıp koloniler kurmuşlardır. Kayserili St. Basile, inzivaya çekilip tapınma yerine manastır eğitimi yoluyla misyoner yetiştirmek ve bu misyonerler vasıtasıyla Hristiyanlığı yayma fikrini ileri sürerler. Amacını gerçekleştirmek için de çevresine topladığı dini liderlerle Kapadokya'da bu amaca en müsa it olan Göreme vadisini seçer. Bu şekilde de Göreme'de manastır usulü eğitim yapan din okulları kurulmuş olur. Göreme'de 450 adet kilisenin olduğu tespit edilmiş, sadece bugün 360 kilise ve şapel ortaya çıkarılmıştır. Kapadokya bölgesinde ise binlerce dini ibadet yeri bulunmaktadır. Ürgüp'ün tarihten bu yana şarapçılığı meşhurdur. Bölgede tekel şarap fabrikası dahil 8 şarap fabrikası vardır. DERİNKUYU Kapadokya bölgesinden bilinen ve bulunan pek çok yer altı şehri mevcuttur. Bunlardan bazıları Derinkuyu, Kaymaklı, Acıgöl ve Özkonaktır. Bu şehirler arası en az 25 - 30 km.dir. Bunlar yeraltından dehlizlerle birbirine bağlıdır. Yer altı şehirlerinden en önemlisi Derinkuyu'dur. Bu yer altı şehri 1966 yılında bir kazı sırasında tesadüfen bulunmuştur. Bu yer altı şehirlerinin yapılmasının amacı, Hristiyanların savunma amacından doğmuştur. Burası 7 katlıdır. Gizli kaçma yollarının nereye kadar gittiği henüz tespit edilememiştir. Her kat değişik amaçla kullanılmıştır. Katlarda kiliseler, mutfak, ahır, esir bağlama yerlerimevcuttur. Yedinci katta bir su kuyusu ve son derece ustalıkla yapılmış havalandırma bacası mevcuttur. Burasının 20 bin kişiyi barındırabileceği tahmin edilmektedir. Yer altı şehrinin zamanında ne kadar kullanıldığını, merdivenlerin aşınmasından anlayabilirsiniz. IHLARA VADİSİ Melendiz çayı boyunca uzanan bu vadi, 10 kilometre uzunluğunda 70 - 80 metre yüksekliğinde yer yer 40 - 50 metre genişliğinde bir kanyondur. Kayalar çok serttir. Kayaların her iki yanına oyulmuş 100 kadar kilise, görenleri hayretler içinde bırakır. Bu kiliselerin çoğunun ikinci yüzyılda oyulduğu düşünülürse, nitelikleri daha iyi ortaya çıkar. BEZ BEBEKLER VADİSİ; SOĞANLI! Soğanlı Vadisi'ne Ürgüp meydanından gitmek için tabelaları takip edin. 5 kilometre sonra Mustafapaşa'ya geleceksiniz. Ürgüp merkezinden Soğanlı'ya 47 kilometre sonra ulaşıyorsunuz. 5 kilometre süren yol boyunca yemyeşil bir çevreyle kuşatılıyorsunuz. Herkesin pek dikkat etmediği yol üzerinde bulunan Damsa-Taşkınpaşa bölgesi ise, coğrafi özellikleriyle çekim platosu niteliğinde...Koni biçimli peri bacaları, pek öyle her yerde rastlanan cinsten değil. ELİNİN BEĞENDİĞİNİ AL! Aracınızla Soğanlı'yagiderken, meyve mevsimi oralardaysanız yolda gördüğünüz köylülerin yanında durun. Ve biraz meyve isteyin. Alacağınız cevabı şimdiden duyar gibiyiz ;"Elinin beğendiğini al yavrum!" Sanki taa çağlar öncesinden gelen bir laf gibi. Yani istediğin kadar, istediğin meyveyi al. Bizim şansımıza yolculukta dalından koparılmış armut ve kayısı düşmüştü. Sizin şansınıza ne düşer Allah bilir... Lav ve tüflerin sertlikleriyle şekillenen plato ve vadiler, akarsu, göl ve yağışların tüftabakasını aşındırmasıyla bugünkü halini almış. Kayseri'nin Yeşil hisarilçesi sınırları içindeki Soğanlı Vadisi, yer sarsıntıları sırasında çökmelere uğramış, derinleşip vadi ve platoları meydana getirmiş. Roma döneminden itibaren devamlı yerleşme görülen vadide yamaçları Romalılar mezarlık, Bizanslılar kilise olarak kullanmışlar.Soğanlı Köyü vadisinde en etkileyici yerlerin başında Kubbeli Kilise geliyor. Dev bir peribacasının çok ustalıkla işlenmesi sonucu kubbeler oluşturulmuş. Kilisenin dışı mimari eseri. İçi ise kayalara oyularak yapılmış şaşırtıcı tünel, merdivenler,dehliz ve koridorlarla, içinden çıkılması güç bir labirenti andırıyor. Kilise, sesin nereden geldiğini belli etmeyen, akustik bir yapıya sahip. Karanlık Kilise, Elmalı kilise,Tokalı Kilise, Yılanlı kilise , Çarıklı Kilise de diğer başlıca kiliselerdir. Tafana Pide ve kebap Salonu İsmet İnce Tel : 0384 511 48 62 Atatürk Caddesi No: 31 Avanos Ürgüp Pide salonu Tel : 341 82 18 Şömine Tel : 341 84 42 SOFA HOTEL Muharrem Gürdal Tel :  0384 511 44 89- 51151 86 Faks : 0384 511 44 89 Orta Mahalle No: 13 Avanos - Kapadokya KAPADOKYA INN   Tel : 0 384 343 34 70 www.festivalhotels.com E-mail : kapadokya@festivalhotels.com.tr PERİ TOWER HOTEL Tel : 0384 212 88 16 Faks : 0384 213 90 28 Perissia( 4 yıldız)... Tel : 341 20 30 RESMİ DAİRELER Turizm Danışma Tel :  0384 341 40 59 Kaymakamlık Tel : 341 40 01 Belediye Başkanlığı Tel : 341 40 08 SEYAHAT ACENTALARI Argeus Tel : 341 46 88 Erko Tour Tel : 341 32 52 Gazi Tur Tel :  341 85 15