Ana Sayfa Web Sayfasi Yapilir hakantok VOLKSWAGEN 1303 kapak fotograflari is basvurusu yap Dugun Gelenekleri hakantok hakantok Ankara Tanitim Fenerbahce  Burclar  istanbul plajlari ilginc oteller dünya plajlari Ankara Tanitim Otel Adresleri Tuz Gölü Turizm Türkiye Tanitalim Ankara Havuzlar Blog Kpss Test Kpss Test 2 Kahve Fali Taxi Telefonlari Ozel Telefonlar Kaybolan Meslekler Antik Kentler Sehitlerimiz Gezelim Gorelim TBMM Gezici Rehber Anadol STC Memur Haberleri Nostalji Anilar Alocular  Gundem  Otel ik Turk Starlar Dini Sozluk 1 Dini Sozluk 2 Ozturkce  Reklam Alinir Marka Hikayeleri Site Maps Kangal  Turizm Tanitim Evlenmek istiyorum Gida Teroru Yerli Araba iletisim Bilgilerim Twitter Takipci Ek Gelir israil Boykot Yerel Medya Aile  Derin Haber Edebsizlik Teror Siyaset Aile  Yolsuzluk Askerlik-Sehitlik Hz Muhammed Asti ANKARA Jigolo Servisi



BODRUM



Türkiye'de turizm deyince akla gelen bir kaç yerin arasında ilk sırayı alan yerlerin başında geliyor Bodrum. Bodrum öylesine ünlendi ki dünya çapında... Türkiye'de turizm deyince özellikle İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde, Bodrum tek akla gelen yer oluyor. Bodrum'un sihirli çekim gücü her yerden fazla. Hem de öylesine fazla ki, bir yanda Çökertme Türküsü, bir yanda Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı, bir yanda da süngerciler vardı bir zamanlar... Artık hemen hepsi unutludu gitti. Artık Bodrum deyince akla gelen şeyler, alkol, eğlence, dans ve cinsellik. Bodrum sınırlarından içeri girer girmez, insanların gözleri bir başka parlamaya, kanları daha hızlı akmaya başlıyor. İnsanlar, gündüzleri kızgın güneşin altında yanıp yarı uyuklayarak başladıkları güne, gece sabaha kadar barlarda, eğlence yerlerinde devam ediyorlar. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte Bodrum'un tatilcileri denize girmek için yola çıkarken, gece eğlenenler de, uyumak için otellerine gidiyor. Bodrum'a bir kaç yıl öncesine kadar sadece karayoluyla gidiliyordu. Tabii ki mavi yolculuk teknelerini saymazsak. Büyük şehirlerden yaz aylarında akın akın tatilciler, şehirlerarası otobüslerle güneşe olan özlemlerini burada gideriyorlardı. Şimdi de değişen fazla bir şey yok. Yine otobüs ya da kendi aracınızla Bodrum'a gitmek mümkün. Biraz yorucu olan yolculuk için İstanbul'dan çıkanlar Eskihisar - Topçular arasını arabalı vapurları geçip yola başlayabilir. Yalova üzerinden Bursa şehir merkezine girmeden Bandırma-Balıkesir yolunu izlerseniz, İzmir'e 9 saatte ulaşabilirsiniz. İzmir şehir merkezine girmeden Aydın otobanına çıkarsanız yolunuz daha da kısalıyor. Aydın - Selçuk arasında yeni açılan otobanı mutlaka kullanın. Selçuk'tan otobandan çıkıp, Ortaklar'dan Bodrum yoluna girin. Daha sonra, Bafa Gölü kenarından keyifli yolculuktan sonra, Milas'a ulaşacaksınız. Milas çıkışından Bodrum yönüne sapınca artık derin nefes alabilirsiniz. Yakın zamana kadar bozuk ve tek şeritli yoldan gidilen Bodrum yolu artık çift şerit gidiş geliş hale dönmüş. Rahat rahat Bodrum'a ulaşıyorsunuz. İstanbul'dan yola çıkanlar için bir başka ve daha az yorucu olan yol ise, İstanbul - Bandırma arasında çalışan hızlı feribotları kullanarak Bandırma'ya gitmek. 1 saat 45 dakikada Bandırma'da oluyorsunuz. Hem uçak yolculuğu keyfini ve kalitesini yaşıyorsunuz. Hem de yolunuz 2 saat kadar kısalıyor. UÇAK Bodrum'a gidiş için en kısa yol ise, İstanbul'dan uçakla Bodrum'a ulaşmak. Tabii ki yer bulabilirseniz. Çünkü THY'nin Bodrum seferleri doluluk oranı en yüksek seferlerden biri. Bodrum civarinda oturanlar, yaz aylari boyunca gidecekleri seferleri onceden belirliyor. Biletlerini de kışın alıyor. Hatta temmuz ağustos ayında uçaklarda yedek yolcu sayısı, 200'e kadar ulaşıyor. Yer bulmak çok zor. Ama bulursanız da kısa yolculuktan sonra Bodrum'a ulaşmak çok keyifli oluyor. Bodrum yarımadasının en güzel yerlerinden biri de Türkbükü... Bodrum'da yakın zamana kadar mandalina bahçelerinin arasında yer alan ufak pansiyonlarda kalıp, deniz ve güneşin tadını çıkarmak mümkündü. Ancak bölgede turizmin gelişmesiyle birlikte başta Bodrum merkezli olmak üzere, Bodrum Yarımadası'nın her köşesinde, her bütçeye uygun kalacak tesisler çoğaldı. Tabii eskinin mandalina bahçelerinin yerinde artık yeller esiyor. Onların yerine yüzme havuzları var. Ancak Bodrum'u bilenlerin uyguladığı bir yöntem var ki, bu ilk kez gidenler için Bodrum'u tanımanın en güzel yollarından biri. Bodrum dışında kalıp gündüz deniz ve güneşin keyfini sürmek. Akşam yemeğini Bodrum yarımadasının güzel koylarında en güzel deniz ürünlerini yemek ve gece saat 23.00'den sonra sabaha kadar Bodrum gecelerinin tadını çıkarmak. Bodrum'a en yakın kalınabilecek yerlerin başında Türkbükü geliyor. Bodrum'dan çam ormanları arasında uzanan yolla ulaşılan Türkbükü, eskiden antik Likya Madnasa şehri olarak biliniyor. Türkbükü'nde bir çok pansiyon motel ve otel türü konaklama tesisi var. Fortissimo Otel, Anı pansiyon, Türkbükü adlı moteller, Club En, Club Torsa, gibi konaklama tesisleri bulunuyor. Bodrum'da mandalina bahçeleri arasında kalabileceğiniz bir başka yer de Yalıkavak'ta yer alan Başar Motel. Burası da özellikle sakin bir tatil geçirmek isteyenlerin kalabileceği nitelikte. Yıldız sayısı fazla değil ama hem hizmetteki kalitesi hem de yemeklerinin lezizliği size Bodrum'da güzellikleri yaşatacak. Bodrum Kalesi, çok güzel bir fotoğraf dekoru... Bodrum'da kalabileceğiniz bir çok tatil köyü ve motel de var. Ama bunlar arasında yer alan Bodrum Park, Bodrum tipi ve kayrak taşı ile kaplı villalarıyla dikkat çekiyor. Kayrak taşının özelliği ise yazın serin kışları sıcak tutması. Otelin bir başka özelliği ise çocuklu ailelerin her ihtiyacı düşünülerek yapılan çocuk oyun odaları ve yüzme havuzları. Bodrum'da turizmin gelişmesiyle birlikte hemen her yörenin yemeklerini bulmak mümkün. Özellikle akşam yemeği için kebapçılar, hamburgerciler, sulu yemek yapan yerler dolup taşıyor. Ama yediğiniz yemekte lezzet arıyorsanız, tad arıyorsanız Barlar Sokağı'nda Bodrum'un simgesi haline gelen "Şirin Sebzeli Döner"in mutlaka tadına bakın. Bu dönerin özelliği ne derseniz, anlatalım. Öncelikle özel olarak alınan etler sütle karışık sos içinde, bir gün dinlendiriliyor. Ardından da dönere adını veren her türlü sebze dönerin dizimi sırasında etlerin arasına yerleştiriliyor. Barlar Sokağı'nda bulunan dükkanda, sabahın erken saatlerine kadar sürekli dolan masalarda, dürüm içinde ya da ekmek arasında bu dönerin tadına bakmayı ihmal etmeyin. ASİL İÇKİLER! Bodrum'a giden alkol tutkunlarına yönelik ufak tavsiyelerimiz de olacak. Öncelikle barlar sokağında turlamayı unutmayın. Buralarda gerçekten müzik ve güzelliklere doyamayacaksınız. İçki olarak Bodrum'un simgesi olan"Sex on the Beach"i mutlaka tadın. Artık kadehte değil de jug içinde bu içkiyi de içebelirsiniz. Gerisi size kalmış. Halikarnas Disco yolu üzerinde bulunan ve yılların işletmecisi Zafer Özbay'ın işlettiği "White House" barda , güzel bir atmosferde, özellikle İngilizler'in arasında içkinizi yudumlayıp güzel bir akşam geçirebilirsiniz. Bu içkiler, Bodrum Kalesi'ne karşı, önünüzden kalabalıklar geçerken size bir başka neşe kaynağı oluyor. Sebzeli dönerin tadına doyamayacaksınız... TÜRKBÜKÜ'NDE LEZİZ YEMEKLER... Bodrum'da yiyebileceğiniz taze deniz ürünlerini, Türkbükü'nde Ship A Hoy adlı restoranda, denize uzatılmış iskeleler üzerine kurulan masalarda yiyebilirsiniz. Klasik mezelerin tadına doyamayacaksınız. Yöredeki balık çiftliklerinde ve denizden tutulan taze taze balıklar, İstanbul'da unuttuğunuz lezzetleri size yeniden hatırlatacak. MAZI: BALIK VE SAF ZEYTİNYAĞI... Ama yine de Bodrum'da en güzel balık nerede yenir diyorsanız mutlaka Mazı'ya gidin deriz. Mazı'ya ulaşmak için önce Bodrum'dan Milas yoluna çıkacaksınız. Mumcular'a gelince Mazı yönüne sapın. Yol sizi önce Yukarımazı'ya, ardından da Aşağımazı'ya getirecek. Burada muhtar Mehmet Taş'ın yerini bulun ve tek cümle söyleyin."Ben balık yiyeceğim". Muhtar Mehmet Taş, sabah tutulup getirilen lağos , sinarit , kılıç balığı gibi deniz ürünlerini size öyle bir ızgara yapıyor ki, parmaklarını yalamanız işten bile değil. Bir de"sokkan" isimli kaya balığı var ki, ne başka bir yerde bulabilirsiniz, ne de aynı lezzeti alabilirsiniz. Mehmet Bey, özel sosta beklettiği balıkları saf zeytinyağıyla bir güzel ızgara yapıyor ki, tadına doyulmaz. Kömür ateşinde pişen balıkları beklerken Mehmet Bey'in eşinin yaptığı kabak çiçeği dolması ve yaprak sarmasının tadına da mutlaka bakın. TARİHİ YUNUSLAR FIRINI Bodrum içine geldiniz. Bardan çıktınız. Gece geç saatler olmuş. Karnınız acıkmış. Ne yiyeyim diye düşünüyorsanız, Bodrum'un merkezinde barlar sokağında gidebileceğiniz tek adres var. "Tarihi Yunuslar Fırını" . Kuruluşu 1876 tarihine kadar uzanıyor. Burası Bodrum'un en eski fırını. Önce Rumlar kurup işletmiş. Sonra da Girit'ten gelen Yusuf Gözen almış. 1968 yılında da Çamlıhemşin'den gelip Bodrum'a yerleşen Yakup Hoştan satın almış. Şu anda fırında sadece ekmek çeşitleri değil, her türlü sandviç, pasta ürünleri dahil olmak üzere 100'e yakın ürün satılıyor. Taze taze fırından çıkan simitlerin alıp Bodrum sokaklarında dolaşmak da keyifli. Bizden söylemesi. GÖLKÖY'DE BAKLAVA YENİR! Baklava deyince büyük şehirlerde aklımıza bir çok yer gelir. Ancak Bodrum'da fırsatınız varsa en iyi baklavayı, Gölköy'de Yalçın Usta ve oğlu Cemal Usta'nın 17 yıldır işlettiği baklavacı dükkanında yiyebilirsiniz. Türkbükü'ne giden yol üzerinde bulunan baklava dükkanına bir de öğleden sonra gittiyseniz, fırından yeni çıkmış ev baklavası tarzında yapılan çıtır baklavaları, üzerine şerbeti daha yeni dökülürken seyredip alabilirsiniz. Cevizli yapılan baklavaların tadına doyum olmuyor. Yalçın Usta, baklavaların ününün Bodrum'u aştığını İstanbul'a baklava gönderdiklerini söylüyor. Bazı ünlü işadamlarının da, şoförlerine tepsi tepsi baklava aldırıp İstanbul ve Ankara'ya götürdüklerini keyifle anlatıyor. Bodrum'da yöresel olarak alacaklarınız arasında sadece bir iki tezgahta satılan süngerleri alma şansınız var. O da çarşıda rastlarsanız. Ancak aklınıza gelebilecek bütün ünlü giyim markaları artık Bodrum sokaklarında kurulan çarşılarda müşteri bekliyor. Yine de ilginç şeyler alabilirsiniz. Bunların arasında yerel olmasa da deniz kabukları satan seyyar tezgahlar var. Uzakdoğu'dan getirilen deniz kabuklarının gerçekten hemen her çeşidini Bodrum sokaklarında bulmak mümkün. Yöresel tadlara meraklıysanız Bodrum'da ve Milas'ta kurulan yerel pazarları da kaçırmayın deriz. Dalından yeni koparılmış sebze ve meyveler sizi bekliyor. Yine çarşı içinde ilginç taşlar ve nazar boncukları, özel olarak süslenmiş duvar tabakları gibi hediyelik eşyalara da rastlanıyor. Bodrum'un çevresindeki koylarda beş yıldızlı tesislerden pansiyonlara kadar bir çok konaklama yeri mevcut. "Eh nihayet yokuşun tepesine gelmiştik. Yüreğim çarpıyor. Tepedeki bir dönemeci dönünce, şırrak, gurrr diye Arşipel'in koyu, çividimsi mavisi ölçülmez açıklıklara kadar yayılıverdi. Durduğum tepeden sonsuzluğu seyrediyormuş gibiyim." HALİKARNAS BALIKÇISI CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI Halikarnas Balıkçısı, sürgüne gittiği Bodrum'u ilk kez gördüğünde hissettiklerini kağıda işte böyle dökmüş. Bodrum gerçekten ilk kez gidenleri öyle bir büyülüyor ki, etkisi yıllarca sürüyor. Bir giden bir daha bir daha gidiyor. Her seferinde de bir başka güzelliğini, ilginçliğini keşfediyor. Bodrum akşamlarının tadına bakıp da sabahlara kadar dans edip yorulduysanız, gündüzleri yapacak tek şey kalıyor. O da uyuyup kendinize gelmek. Ancak eğer ben gezmeyi de seviyorum diyorsanız, o zaman size Bodrum yarımadasını gezin deriz. Gerçi Bodrum içinden de limandan tekne turlarına katılıp Karada, Akvaryum, Orak Adası gibi yerleri denizden dolaşmanız mümkün. Ama eğer özel aracınız varsa , yoksa da bu rotayı minübüslerle de yapabilirsiniz. Gezinize Torba'dan başlayın. Torba sahilinde denize ireceğiniz çok güzel sahil kuşağı var. Burada biraz mola verebilirsiniz. Sonraki durağınız ise Gölköy olabilir. Burada da Bodrum'un kargaşasını yaşamadan keyifle denize girip, köy içinde dolayibilirsiniz. Baklava yemeyi ihmal etmeyin... Sonraki durağınız Türkbükü. Burası gerçekten çok güzel bir tatil merkezi. Yakın zamana kadar sadece Mavi yolculuk teknelerinin uğradığı Türkbükü en az bozulan yörelerden biri. Sahilde kıyısı olmaması rağmen, denize yapılan tahta iskelelerde denize girip gezebsilirsiniz. Buranın ilginç tarafı sanatçıları ve ünlüleri bol bir yer olması. Her adımda ekranlarda gördüğünüz bir ünlüyü karşınızda görebilirsiniz. Fotoğraf çekmeyi sevenler için Türkbükü güzel enstantaneler sunuyor. YALIKAVAK Yolumuza devam edelim isterseniz. Yalıkavak bundan sonraki durağınız. Bunun için de önce Gölköy'e dönmeniz gerekiyor. Gölköy yanından Yalıkavak yoluna döndüğünüz zaman adı Fenerbahçe ile birlikte anılan Ali Şen'in dillere destan köşkünü görme şansınız var. Burası gerçekten onlarca dönüm arazi içinde yer alıyor. Sarı lacivert renkleriyle de herkesin dikkatini çekiyor. Yalıkavak'ta merkeze indiğiniz zaman görülecek yerlerin başında, bir zamanlar gerçekten kullanılan rüzgar değirmeni geliyor. Gerçi şimdi değirmen niteliği kalmamış ama yine de heybetli yapısı duruyor. Önünde çay içebilir, yorgunluğunuzu atabilirsiniz. Limana doğru yapacağınız kısa yürüyüşle de akşam saatlerinde dolmaya başlayan birbirinden leziz balıkların tezgahlarda sıralandığı lokantaları görebilirsiniz. Özellikle akşam saatlerinde Yalıkavak'a yolunuz düşerse akşamın ilk ışıklarına koylara yaptıkları gezilerden dönen tekneleri keyifle izleyebilirsiniz Bodrum'da sabaha kadar süren eğlencelerden bir görüntü... GÜMÜŞLÜK Yalıkavak'tan Gümüşlük'e doğru sahilden yola devam ederseniz, Gümüşlük'e kısa süre sonra ulaşırsınız. Burası, güneşin batarken denizde gümüş rengi oluşturmasından ötürü bu isimle anılıyor. en büyük özelliği sit alanı olması nedeniyle, özellikle sahil ve liman kesimine çivi çakmak yasaklandığından, yıllar öncesinden yapılan evler ve tesisler yerinde duruyor. O nedenler artık unuttuğunuz, denize bir karış mesafede, her türlü deniz ürününü yiyip, tadına bakma şansınız var. Eğer vaktiniz varsa sığ olan denizden, taşların üstüne basarak Tavşan Adasına'da geçebilirsiniz. Burada 50-60 tane tavşan olduğu söyleniyor. Ve oradan da Gümüşlük'ün bir avuç limanını seyretmenin zevkini çıkarabilirsiniz. Gümüşlük'ün ardından artık dönüş vakti geldi derseniz Turgutreis'e girmeden Bodrum yoluna çıkın. Yol boyunca Bodrum'un limon ve portakal ağaçları arasında seyahat edin. Peksimet Köyü yakınlarına gelince de tepelede duran bir zamanlar aktif olarak kullanılan yeldeğirmenlerini de seyretmeden geçmeyin. Bodrum yolu boyunca begonviller sarılı evleri, her türlü çiçeği de görme şansınız var. FORTİSSİMO OTEL Tel : 0252 377 52 02 TÜRKBÜKÜ ANI PANSİYON Tel : 0252 377 50 81 TÜRKBÜKÜ TERAS RESTORAN İsmail Aydın Tel : 0252 394 30 83 Tel : 0542 513 79 25 GÜMÜŞLÜK KÖYÜ BAKLAVACI YALÇIN VE CEMAL USTA Tel : 0252 357 72 57 Tel : 0532 235 85 46 Cep :0532 761 16 77 GÖLKÖY

DALYAN




Yılın 365 gününü güneşli geçiren Dalyan, Marmaris ve Bodrum gibi turizm merkezlerine yakın. Sahile vuran dalgalarla çözülen iyot...Deniz kokulu ılık rüzgarın taşıdığı bol oksijenli hava...Tuz izlerine sıkça rastlanan tablo gibi kumsal. Mavi yengeçlerin yaşadığı İztuzu Gölü... Dünyaca ünlü İztuzu kumsalı ve hemen yanıbaşında bulunan yerleşim alanı Dalyan, buraya tatil için gidenlere emsalsiz güzellikte doğayı cömertçe sunuyor. Denize girmenin, yürüyüşün, sporun en güzel yapıldığı, saatlerce dalgaların sesini dinlebileceğiniz İztuzu kumsalı, görenlerini kendisine hayran bırakıyor. Akdeniz ve Ege'nin sınırında yer alan Dalyan, Köyceğiz Gölü'yle Akdeniz'in birleşme noktasını oluşturuyor. Caretta Caretta tipi kaplumbağaların ziyaret ettiği eşsiz kumsalı, temiz denizi, labirent benzeri kanalları, Kaunos Antik kenti, leziz su ürünleri, dünyanın en değerli mavi yengeci, kaplıca ve çamur banyolarıyla şifa dağıtan Dalyan... İstanbul, Ankara, İzmir hiç farketmez, yola özel aracınızla çıkıyorsanız, önce İzmir'e ulaşmalısınız. İzmir - Muğla karayolunu kullanarak isteyenler yeni yapılan otoyolu da kullanabilirler. Gerçi şimdilik Selçuk'a kadar gidiyor ama olsun. Yine de sizi bir kaç saatliğine de olsa yoğun kamyon ve otobüs trafiğinden kurtarıyor. Yolunuz daha sonra Aydın'a ulaşıyor. Sonra Muğla, çevre yoluyla Sakar Geçidi ve Gökova sahilinden Fethiye yönüne devam edebilirsiniz. Köyceğiz'i dış taraftan geçtikten sonra Ortaca üzerinden 12 kilometre süren yolculukla Dalyan'a gidebilirsiniz. Postane önünden kalkan minübüslerin de kullandığı 6 kilometrelik asfalt yol ile Gökbel köyü üzerinden İztuzu kumsalına kara yoluyla gelebilirsiniz. Aynı kumsala Dalyan'dan kalkan teknelerle ulaşmak da mümkün. UÇAK İLE En kısa yol 27 kilometre uzaklıktaki Dalaman Havalimanı'na uçakla gitmek. En çabuk ulaşım için havayolunu seçenler, Dalaman Havalimanı'na inip yolu taksi veya minübüs ile tamamlayabilirler. OTOBÜS İLE Otobüs yolculuğunu tercih ederseniz, İstanbul'dan Kamil Koç şirketinin düzenli seferleri ile ulaşabilirsiniz. Köyceğiz - Fethiye yönüne çalışan otobüsler ise bir başka alternatif. Köyceğiz Gölü'nü Akdeniz'e bağlayan 7 mil uzunluğundaki sazlarla kaplı kanallarda gezinti yapmak, size büyükşehirlerin yorgunluğunu unutturacak güzellikte... Dalyan'da, Marmaris veya Sarıgerme'de olduğu gibi, tatil köyleri ve beş yıldızlı ultra oteller yok. Ancak konforlu, her türlü ihtiyaca cevap veren, klimalı tesislerin yatak kapasiteleri ve pansiyonlar oldukça fazla... İztuzu kumsalı caretta caretta cinsi kaplumbağaların yumurta bıraktıkları yer olduğu için, burada gece kalma şansınız yok. Çünkü burada denize girmek için sadece 08.00 - 14.00 satleri arasında kalabiliyorsunuz. Gece kalmak yasaklanmış. Bu bölgede Doğal Hayatı Koruma Derneği üyeleri ve bekçiler görev yapıyor. Bölge çevrecilerin sıkı kontrolünde. Aman yanlış bir şey yapmayın. Kaplumbağalara da sahip çıkın. Dalyan'da her bütçeye uygun bir çok motel ve pansiyon var. Bunlardan biri de "Palm Garden Oteli". OTEL PALM GARDEN Orhan Yılmaz'a ait 24 odalı bu aile işletmesi. Gürpınar Mahallesi'nde yer alıyor. Havuzu, restoranı, barı ve bahçesiyle hizmet veriyor. DİPDAĞ OTELİ Halil Dipdağ işletmesindeki tesis, 17 odalı, havuzlu, barlı ve kanala 50 metre mesafede. VİLLA DURAN Apart daireleri tercih eden çocuklu aileler için bir başka seçenek Villa Duran... Osman Duran'a ait, 4'er kişilik mutfak ve banyolu, 8 daireli tesis yılboyu açık. Yüzme havuzlu. Arzu edenlere yemek pişiriliyor. CARETTA CARETTA PANSİYON Dalyan'da kalabileceğiniz ilginç pansiyonlardan biri de burası. Özelliği İstanbul'dan, hızlı yaşam koşullarından kaçan basın yayın kökenli üç genç insanın işlettiği yer olması. Odalarıyla, yöresel tadları bulabileceğiniz sabah kahvaltılarıyla, müziğiyle güzel bir pansiyon. Tesisin bir de web sayfası var. Yemekten önce güzel ve ilginç bir öyküyle başlayalım. James Bond filmlerinin birinde Bond, şık ve güzel hanım arkadaşıyla lüks restorana gidip, şarap menüsünü inceler. Sonunda en pahalı siparişi verir. Sıra yemek seçimine gelmiştir. Bu defa yemek menüsünü uzun uzun inceler. Yine restoranın en pahalı yemeği olan, "Mavi Yengeç" ısmarlanır. Bu mavi yengeci, çocuklar bile oltalarıyla tutabilir Dalyan'da... İşte böylesine pahalı, lüks ve erişilmez olan mavi yengecin, restoranlarda da kömür ızgarası ve haşlaması yapılıyor. KEFAL BALIĞI Dalyan'da akla ilk gelen yiyeceklerin biri de etinde kesinlikle toprak kokusu bulunmayan kefal balığı. Aslına bakarsanız, bölgede 22 çeşit kefal balığı yakalandığı söyleniyor. Yapısı ve gözüne göre tanınan bu balığın en makbulü, "koca kafa" denilen Mavru Kefali... Dalyan'daki kefaller hem tatlı hem de tuzlu suda yaşadığı için, farklı lezzete sahip. Aynı şartlarda levrek, çipura ve yayın balığı da Dalyan Su Ürünleri Kooperatifi'nde bulunuyor. Köyceğiz Gölü, bir hafta denize , bir tersine akıyor. Balıklar yumurta bırakmaya Dalyan'a girip sığınıyor. Sonra da denize açılıp doğal yemle besleniyor. Fosfor zengini havyarı, mumlanıp tüketilirken, kefallerin kömürde ızgarası, tavası, buğulama ve plakisi yapılıyor. GEREN İztuzu Sülündür Gölü çevresinde toplanan deniz börülcesi (Geren) limon, zeytinyağı ve sarmısak sosuyla yenirken, ağızda lezzet kazanan bir meze çeşidi. Denizle kıyının birleşme noktasında yetişen ve bir tür yosun olan deniz börülcesi, hafif acımsı. Dalyan'da kanal boyunca su kenarına dizili ya da sokaklara taşan masalarıyla bir çok restoran bar var. Melody, Riveside ve Saray Begonvil, bunlardan bazıları. Taze portakal suyu satan ve tost yapan büfeler ya da jazz barda müzik dinlemek tercihi size kalmış. Çamur banyosu gezinizde, İrfan Tezbiner'in işletmesi olan kafede, paket sandviç çeşitleri ve porsiyon döner yiyebilir, doğal üzüm ve karpuz suyunu içebilirsiniz. ALIŞVERİŞ Dalyan'da müzikli barların ve cafelerin bulunduğu sokaklarda, turistik eşya dükkanları ile tezgahlara sıkça rastlanıyor. Bölgenin sembolü olan kaplumbağa maskot ve bibloların yanı sıra, Ortaca yöresinde, "döven" adlı tezgahlarda pamuk ve yün ipliklerle dokunan "ehram" ve "Bürümcükler", farklı ipliklerle çalışılan "Dantel", "Boncuk oyası" gibi el işlemeleri sergileniyor. İsterseniz balık ürünlerini Dalyan Su Ürünleri Kooperatifi'nden ve balıkçılardan çipura, levrek, yılanbalığını alıp evinize götürübilirsiniz. Tabii ki aracınızda soğutma sistemi varsa. Ancak özellikle mumlanmış balık havyarı ve narenciye balı almayı unutmayınız. Cumartesi günleri kurulan pazarda bir tür sarmaşık olan Silcan otlarını ve deniz börülcesi Geren'i bulabilirsiniz... Dalyan, Muğla'nın Ortaca ilçesine 12 kilometre uzaklıkta Marmaris, Bodrum, Fethiye gibi önemil turizm merkezlerine yakın, zengin aktivitelere sahip doğa cenneti tatil beldesi. Dalyan'da yılın 300 günü güneşli geçiyor. ! Nisan'da açılan turizm sezonu yıl sonuna kadar sürüyor. Bölgeye gelen turistlerin en büyük eğlencesi, uzunluğu yedi mili bulan labirent görünüşlü kanallar arasında günlük gezi turlarına katılmak. Dalyan sahilinden kalkan Taşıcılar Kooperatifi'ne bağlı teknelerle turlara katılanlar, günlük ücretler ödüyorlar. Turlara öğle yemeği dahil olursa fiyatı biraz daha artıyor. Yoğunluk farkı, periyodik akış yönü ve doğa yapısı itibarıyle iki karış suda bazen müthiş dalgalara şahit olunabiliyor. Çeşitli etkenlerle sığ olan kıyı şeridinin kum yapısı, her yıl değişik şekiller alıyor.Akşam güneşinde kumu süpüren rüzgarda kum dalgaları ve tepecikleri, doyumsuz güzellikler sunuyor. Koruma altında bulunan kanallar ve kumsallarda kaplumbağalar 15 Mayıs - 15 ekim arasında yumurta bırakıyor. 55 günde yumurtadan çıkıp denize kavuşan bebek kaplumbağalar, Dalyan halkı ve çevre örgütlerince titizlikle korunuyor. Dalyan'da teknelerin hepsinin altı Venedik'teki gondollar gibi, yani salma yok. Labirent sazlıklara ve sığ kanallara bu yüzden girilemiyor. İnsan Dalyan kanallarında yol alan tekne kaptanlarının göğüslerinde, bölgenin sembolü olmuş Caretta Caretta kaplumbağalarının amblemi basılı tişörteri ve başlarında hasır şapkaları görmek istiyor. Dalyan'ın akdeniz'le buluşma yerinde de bir de ada bulunuyor. İsmini ortasında bulunan delikten almış olmalı ki, "Delikli Ada" olarak anılıyor. Üzerinde deniz fenerleri olan adanın koylarında ise, kanal'a giremeyen yatlar demirliyor. Ada, Dalyan'a dalgakıran, bekçilik, gözcülük görevleri yapıyor. Kanallardaki geziniz boyunca, bacaklarını tekneden sarkıtan çocuk ruhlu turistleri, mutluluktan birbirine sarılan çiftler, kaya mezarlarını, tekneye yatarak doya doya sazlıkları seyredenleri, kendisini fotoğrafa ve kameraya kaptıranları ve tüm bu güzelliklerde başını öne eğip inatla kitap okuyan motor yolcularını göreceksiniz. Ancak hepsinin yüzünde dinlenmiş bir ifade ve gülümseme hakim olduğunu da unutmadan ekleyelim. Dalyan turlarında mutlaka uğramanız gereken duraklardan biri de "Çamur Banyosu". Geçmişte 40 kaynak varken, zaman içinde birçoğu kaybolmuş. Günümüze 4 aktif kaynak gelebilmiş. "Gelgirme", "Ali Rıza Çavuş Girmesi", "Delibey Girmesi", ve "Sultaniye Kaplıcaları" özellikle yaz aylarında ziyaretçi akınına uğruyor. Çamur havuzlarından alınarak vücudun her yerine sürülen çamurun bilimsel açıdan hiçbir faydası yok. Ancak cilde sürülen çamurun fiziksel değişiklik ve animasyon yarattığı söyleniyor. Birbirlerinin çamurlu halini gören turistler, şakalaşıyor ve bol bol fotoğraf çektiriyor. Bölge de bu sayede eğlenceli bir aktivite kazanmış oluyor. Coğrafi ismi Ali Rıza Çavuş olan havuz, 38 - 39 derece sıcaklıkta, saniyede 12 litrelik sirkülasyonu olan bir sülfür kaplıcası, yani kükürtlü kaplıca. Romatizma siyatik, kireçlenme gibi rahatsızlıklara iyi geldiği söylenen kaplıcaya,40-45 dakika olmak üzere, günde üç kür olarak giriliyor. Bu bir hafta sürüyor. Dalyan çamur banyosu için İrfan Tezbiner'le bağlantı kurmak gerekiyor.(Telefon numarası, telefon sayfasında bulabilirsiniz) Bu arada ünlü antik kent Kaunos ziyaret etmeyi unutmayın. Roma tiyatrosu, hamam, tapınak, su sarnıcı ve diğer kalıntılar sizi yıllar öncesine götürecek kadar gizemli. ARETTA CARETTA PANSİYON Tel : 0252 284 23 01 Fax : 0252 284 23 43 PALM GARDEN OTELİ Tel : 0252 2843398 Fax : 0252 284 34 48 VİLLA DURAN Osman Duran Tel : 0252 288 41 09 Tel : 0252 284 34 16 NİL PANSİYON Tel : 0252 284 23 83 DENİZ YILDIZI RESTORAN Tel : 0252 284 41 82 KÖŞEM RESTORAN Tel : 0252 284 22 22 ADANA RESTORAN Tel : 0252 284 32 38 DİPDAĞ OTELİ HALİL DİPDAĞ Tel : 0252 288 45 72 Fax : 0252 284 25 26 ÇAMUR BANYOSU İRFAN TEZBİNER Tel : 0252 284 20 35

EKİNCİK



Tepeleri çam ağaçları ile kaplı lacivert renkli koy... Denizin dibi de sahil şeridi de iri taneli kum... Kimselerin olmadığı sahilde tek başınıza kitap okuma şansı... Yürüyüş, su sporları, zıpkınla balık avcılığı yapma imkanı. Hepsi, birarada, Ekincik'te sizleri bekliyor. Ekincik, tertemiz denizi, yemyeşil doğası, Marmaris - Dalyan - Köyceğiz gibi turizm merkezlerine yakınlığı. Ulaşım kolaylığı ile sakin tatil geçirmek isteyenlerin cenneti. Bir başka deyişle, Ekincik sahili, kontak kapatılan bir koy... Tatil için buraya gittiğinizde bütün isteklerinize cevap verecek güzellikleri birarada bulma şansınız var. En önemlisi de büyük şehirlerde artık unuttuğumuz, mavi, masmavi değil, lacivert denizi bulma şansınızın olması. Çekinmeyin. Kendinize bir kıyak yapın. Şu güzel günlerde buraların tadını çıkarın. Pişman olmayacaksınız. Ekincik Koyu'nun genel görüntüsü... İstanbul'dan yola çıkacaklar için, çeşitli alternatifler var. En kısa ulaşım, uçakla Dalaman havaalanına inip, Ekincik'e olan 60 kilometrelik mesafeyi taksi veya minübüsle tamamlayabilirsiniz... Otobüsle seyahat edenler, İstanbul-İzmir'den Fethiye otobüslerine binip, Köyceğiz'de inerlerse, Ekincik'e günde 14 sefer yapan minübüslerle 45 dakika süren yolculukla varabilirler. ÖZEL ARAÇ Özel aracı ile yola çıkanlar, Muğla'yı geçtikten sonra, Sakar Geçidi'ni inince, sahil yolunu takiben Köyceğiz yaklaşımında sağınızda Döğüşbelen Kavşağı çıkacak. Tabelaları takip edip köprüyü Köyceğiz Gölü'ne paralel ilerleyince hem manzarası, hem yol kalitesi ile farlı gölü bitirip, Ekincik Koyu'na ulaşabilirsiniz. Denizden tekne ile gelmek isteyenler koyda 10 metreye demir atabilir veya muhtarlık önündeki sahile yanaşarak marina hizmetlerinden faydalanabilirler. İskelede pazar günleri teknelerin yakıt ihtiyacını karşılayan bir de tanker bulunuyor.Daha çok ve daha çabuk ulaşımı sağlayacak ve turist sayısını artıracak olan Marmaris, Aksaz, Dalyan yolunun hizmete girmesiyle, bölgenin turizm alanında önemi daha da artacak ve Marmaris - Dalyan arası 20 dakikaya inecek. Ekincik Oteli, estetik mimari yapısı, denize yakınlığı, dinlendirici bölümleriyle koyun ortasında yer alıyor. Ekincik Koyu sahilinde yer alan Ekincik Oteli, 27 odalı. Muğla, Ula tipi mimarisi ile örnek oluşturup ilgi çeken otel, estetik mimarisi, temizliği ve rahatlığı ile tercih ediliyor. Birkaç adımla denize ulaşılabilen tesisin önünde alabildiğine uzanan kumsal yürüyüş imkanı da tanıyor. Restoran, disko, bar, bahçe, binbir çeşit çiçekler arasında dinlenebileceğiniz bölümler yer alıyor. 70 yataklı tesiste, voleybol, masa tenisi ve su sporları yapabilirsiniz. Ekinci Koyu gerisinde, yer alan yerleşimde. bazı ev pansiyonları hizmete girerken, My Marina'da yat yolcularının dinlenmeleri izin sınırlı oda, sayılı konaklama imkanı bulunuyor. Ekincik Koyu'na tepeden bakan yamaç üzerinde, Akdeniz Otel , Ekincik ve Saray gibi pansiyonlar da bulunuyor. Ekincik'te deniz kenarında bulunan diğer tesis, "Anatolia Kamp". Çadır ve karavan sahası olarak hizmet veren tesisde, kampçıların tüm ihtiyaçlarının yanısıra, çeşitli spor aktivitelerine de imkan var. Ekincik koyunda, Likya, Remo, Ekincik Otel restoranı ve My Marina olmak üzere dört restoran bulunuyor. Ekincik'e piknik amaçlı gelenler ise, iskele yanında bulunan Necati Keser'in mini marketi, günübirlik tekne turlarına çıkacakların ve yatların alışveriş edebileceği büfe yine iskelede yer alıyor. Ekincik köy muhtarlığının yeni yapılan ofisi yanında has zeytinyağı ve çam balı alabilirsiniz. Ekincik Oteli'ni tercih edenler, soğuk- sıcak yemek ve ızgara çeşitlerinin yanısıra, mevsiminde Günnük ormanlarında yetişen ve sarmaşık türünün filizleriyle yapılan "Sılcan Yoğurtlaması"nın tadına bakalabilirler. Aynı meze, kese yoğurdu ve kırmızı biberle de, taze börülce ile de yapılabiliyor. Böylesine birbirinden leziz balıkları bir arada başka bir yerde görmeniz mümkün değil. Patlıcan biber, soğan karışımlı "Patlıcan közleme" ise, damakta tad bırakan bir başka lezzet. MY MARİNA RESTORAN Ünü yurt dışına taşmış ve deniz ürünleri üzerine çalışıyor. Yat yolcu gruplarının tercihi günlük getirilen derin su balıklarından orfoz, lağos, akya gibi çeşitler, Kefal, palamut, karagöz, sinarit, sokkan gibi balıkları da bu tercihlerin arasında saymak mümkün.Karidesler ise Gökova'dan getiriliyor. 25 yıllık aşçı Nuri Ataş'ın hazırladığı zeytinyağı, limon, sarmısak, fesleğen sosu ile aromatik bir tada kavuşan deniz ürünleri içinde vantuzları ile kendi suyunda haşlanan ahtapot salatası, sübye salatası, italyanların çok sevdiği ahtapot tava, ızgara gibi çeşitlerin porsiyonları, herkesi doyuracak büyüklükte. 200 kişilik restoran, yemekleri ve manzarası ile olduğu kadar, deneyimli personeli ve ilginç dekoru ile ilgi çekiyor. Güvenliği ise, eğitilmiş kangal köpekleri sağlıyor. Ekincik ve çevresinde hemen herkes pazartesi günleri kurulan Köyceğiz pazarına gidiyor. Yöresel otların ve taze ürünlerin bol ve ucuz olduğu pazarda buranın spesiyali "Geren Otu" da bulunuyor. Haşlanıp kabukları soyulduktan sonra, limon, zeytinyağı ve sarmısak sosu ile meze olarak yenen bu ottan başka, mevsiminde ağaçlara sarılarak yetişen ve bir sarmısak türü olan "Sılcan" da ilgi gören yiyecekler arasında yer alıyor. Ekincik iskele meydanı yamaçlarındaki piknik alanları özellikler pazar günleri dolup taşarken, hem yöre halkı hem de turistler ihtiyaçlarını muhtarlık önündeki market, büfe ve köy bakkalllarından karşılıyor. Bölge mahsulü zeytinyağı, kekik suyu ve çam balı da satın alabileceğiniz ürünler arasında. Ekincik sahilinde, yürüyüşün keyfine doyum olmuyor. Marmaris ve Dalyan arasında gizli bir koy olarak bilinen Ekincik, aslında yeryüzü cenneti niteliklerine sahip. Bu küçük cenneti bulabilmeniz için tek ipucu, birkaç mahalleden oluşan ve haritada, "Kürkçüler Köyü" olarak geçen yerleşim merkezi. Yıl boyunca binlerce turistin ziyaret ettiği, sezonu kapanmayan Marmaris'ten kaçanların huzur sığınağı Ekincik'te tatil yapmanın keyfi doyumsuz. Burada tatil yaparken, dikkatli olun. Çünkü her an karşınıza bir ünlü çıkabilir. En son Hollywood'un ünlülerinden Dustin Hoffman ve ünlü şarkıcı Sting buranın konukları arasındaydı. Bugüne kadar da Prenses Caroline, Prenses Margareth, gibi bir çok ünlü isim, her fırsatta buraya gelip, doğanın tadını çıkarıyor. Dustin Hoffman, Ekincik sahilinde herkesin saygınlığını kazandı. Teknelerden kıyıya ayak basanlarla aynı restoranlarda yemek yiyip, aynı sularda su kayağı ve sörf yapıp, birlikte yüzebilirsiniz. Fransız tatil köyü zincirlerinden Club Med'in dünyaca ünlü beş direkli rüya gemisi, "Med 1", 15 günde bir getirdiği yolcularına Ekincik Koyu'nda deniz banyosu ve su aktivitelerine katılma olanağı sağlıyor. Gün boyunca çam ağaçlarının denizle öpüştüğü lacivert sularda yüzen gemi yolcuları, güneşi burada batırıp geç saatlerde yelken açarak, buradan ayrılıyorlar. Club Med'in dünyanın en ünlü beş direkli rüya yelkenlisi...Kim olmak istemez ki içinde! Ege ile Akdeniz'in sınırı belirleyen Ekincik, doğanın gerçekten cömert davrandığı bir tatil yöresi. Ekincik'e karayoluyla gitmek isteyenler, Köyceğiz üzerinden gidilen ve zengin doğa manzarası nedeniyle zevkli geçen bir yolculuk yapıyor. Kıyısı kum plajıyla çevrili Ekincik koyunun yamaçlarını çam ormanları süslüyor. Lacivert renkli denizde gün batımında tarifsiz bir renk cümbüşü yaşanırken, köy özellikle dolunayda bambaşka bir havaya bürünüyor. Eski adı Kürkçüler olan Ekincik'te ilk zamanlar hayvancılık, zeytincilik ve arıcılıkta uğraşan yerli halk, son yıllarda yalnızca turizmle ilgilenmeye başlamış. Köyceğiz- Marmaris - Dalyan üçgeni içinde yer aldığı için hızla gelişen Ekincik'te, tatil köyü ve tesislerinin yapımı sürüyor. Ekincik sahilindeki dolmuş tekneleri... EKİNCİK'TE NELER YAPABİLİRSİNİZ? Ekincik'e birkaz mil uzaklıkta "Karaçay Koyu" ve tekne ile 20 dakikada ulaşılan "Semisçe Koyu", teknecilerin ilk tercihleri arasında yer alıyor. Karayolu olmayan bu koylara tekneler kıçtan bağlanıp, geceleme yapıyor. Eğer tekneniz yoksa, ama yine de koyda doğayla başbaşa kalmak istiyorsanız, Ekincik'ten binebileceğiniz tekneler sizi sabah bırakıp, akşam alıyor. Ekincik Turizm Geliştirme Kooperatifi'ne bağlı bağlama teknelerle düzenlenen turlarda, şifalı kaplıcalar Sultaniye, Delibey, Gelgirme, Alirıza Çavuş girmesi çamur banyoları geziliyor. Girişi ücretli olan ören yerindeki kaleye çıkanlar, Dalyan yerleşim alanını,sazlık kanalları, tiyatro, eski liman, sütunlu yol, Bizans Bazilikası, hamam gibi bir çok tarihi eseri, tepeden kuşbaşıkı seyretme imkanı buluyor. Gerek yat yolcuları gerekse yerli yabancı turistler, çevredeki bakir koylara, Dalyan İztuzu kumsalına ve Kaunos'a bu tekneler götürüyor. "Küçük Tur" adı verilen bu geziler, Socaksu - Dalyan - Çamur Banyosu turu ile bütün bir gün sürüyor. (Bu turu karadan aracınızla da yapabilirsiniz). Nisandan başlayıp kasım ayı sonuna kadar yatların uğrak yeri olan sakin, sessiz Ekincik koyunda, deniz dibi ve sahil bandı iri taneli kumlarla kaplı.Sabah saatlerinde çok net olan, akşama doğru da meltem rüzgarları etkisine giren koy, her yerden denize girme imkanı tanıyor. Sahilden denize girenler için 15 metre sonunda su seviyesi boyu buluyor. Teknelerin bulunduğu limana girişte otopark için ücret ödeniyor. Çevre konusunda çok duyarlı olan köy halkı, muhtarın önderliğinde, kirlilikle ilgili tüm ihbarları değerlendiriyor ve tekneleri kontrol ediyor. Ekincik sakin, sessiz bir ortamda kafa dinlemek isteyenlere, beklediklerinden fazlasını sunuyor. Bölgeye giderken, eğer meraklıysanız, fotoğraf makinenizi, okumayı seviyorsanız kitabınızı yanınıza almayı unutmayın. Ekincik koyunda birbirinden ilginç tekneler ve lacivert deniz... Muğla'nın en yüksek tepesine sahip olan Sandras dağları eteğinden dönüp, Köyceğiz Gölü paralelinde yol alırken, Ölemez dağlarının göl yüzeyine vuran doyumsuz manzarasını seyrederek ulaştığınız Ekincik Koyu, alabildiğine uzanan kumsalı, yemyeşil bitki örtüsü ile sakin tatil arayanların huzur sığınağı. Ekincik sahili bir başka deyişle "kontak kapatılan koy". Bu da ne demek derseniz. Anlamı şu... Sağında ve solunda karayolu yok. Bu yüzden trafik, araç yoğunluğu, gürültü gibi problemler yaşanmıyor. Aşırı betonlaşma ve kalabalığa ise hiç rastlanmıyor. Burada gün geçtikçe, hepsi birbirine benzeyen turistik merkezler gibi sahil dolgu çalışmalarının üzerine kurulmuş piyasa caddesi, sahil bandı satıcıları, kuyumcular, barlar sokağı, diskotek falan yok. PEKİ NE VAR! Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kendi isteği doğrultusunda yapılmış müthiş keyifli bir yol, Köyceğiz çıkışında başlayıp, köy girişinde bitiyor. Bakir alanda sahil sadece güneşlenip denize girmek için bırakılmış. Koyun sağında iskele, muhtarlık ve çevre koylara, özelikle Dalyan'a gitmek için kiralanan şahıs malı bağlama tekneler bulunuyor. Koyun ortasında birkaç turistik tesis, solunda ise otoların altlarını vurabilecekleri kadar bozuk yolu olan My Marina var. EKİNCİK OTELİ Emrah Şatır Tel : 0252 266 02 03 Tel : 0252 266 02 04 Faks : 0266 02 05 İRTİBAT BÜROSU: GÜREM TİC. AŞ. Marmaris Tel : 0252 413 33 35 AKDENİZ HOTEL Tel : 0252 266 02 55 ANADOLİA KAMP Tel : 0252 262 44 54 MY MARİNA RESTORAN Tel : 0252 262 10 49 Tel : 0252 262 44 77 Eşen Çayı'ndan kanoyla geçiş... Son yılların en gözde aktivitelerinden biri, Eşen Çayı üzerinde yapılan kano gezileri... Saklıkent Kanyonu'ndan doğan ve bir kolu Kınık'tan geçen Eşen Çayı'nı, tıpkı kızılderililerinki gibi dizayn edilmiş kanolarla gezmeye gidiyoruz... Çamur banyosunun keyfine doyulmaz... Nehir altınızda bütün hırçınlığıyla akıp getiriyor. O anda yapacağınız en iyi hatta tek iş, bindiğiniz teknenin burnunu dik tutmak ve devrilmemeye çalışmak. Tabii etraftaki kayalıklardan da mümkün dolduğunca uzak durmak. Son yıllarda artan alternatif turizm türlerinden biri de rafting. Özellikle güney sahilleri, yıl boyunca rafting meraklılarıyla dolup taşıyor. Dağlardan doğan ve küçük akarsularla beslenen nehirlerin çoğu rafting için uygun. İşte bunlardan biri de Eşen Çayı. Uçak yolculuğunu seçenler için bölgenin Dalaman havalimanı'na uzaklığı, 110 kilometre. 'Karayolunu tercih ederseniz, Fethiye - Kaş karayolu üzerinde bulunan kınık, Xantos antik kenti ve kano geçişinin yapıldığı Eşen Çayı'na en yakın yerleşim, 10 dakika uzaklıkta bulunan Patara(Gelemiş köyü). Kano geçişine katılacak yolcular, Patara'dan kano geçişinin başlayacağı Kınık köprüsünün altına getiriliyorlar. Kanoya binmek istemeyenler, Eşen Çayı'na paralel saldaki yoldan devam ederek, kanocuları karadan izleyebiliyorlar. Ancak zaman zaman çaydan uzaklaşan toprak ve oldukça tozlu bu yolu, çayın sahilinden kum çeken kamyonlar kullanıyor. Cuma günü şehirlerarası yolun her iki yakasında kurulan Kınık pazarı nedeniyle, araç zürücüleri yavaş ve dikkatli seyrediyorlar. Kınık'tan dağ tarafına 500 metre giden asfalta yol, sizi Xantos antik kentine çıkarıyor. Her yaştan insan kanoyla geçiş yapabilir. Bölgeye en yakın yerleşim alanları olan Patara ve Kalkan, konaklama açısından bir çok alternatif sunuyor. Patara'nın Gelemiş Köyü'nde çok sayıda ve ekonomik fiyatlı konaklama tesisleri var. Pansiyonculuğun geliştiği köy girişinde yer alan Rüya Aile Pansiyonu kış mevsiminde de açık. Güneş enerjisi sıcak sulu, banyolu, 11 oda, 27 yatağı bahçesi ve otoparkı ile hizmet veriyor. Rezervasyon için Abdullah ve Hülya Diker'e başvurulabilirsiniz. Otel Beyhan , Sisyphos , Assos , Xanthos , Likya , Merhaba , Sema, Delfin , Rose , Akay , Paradise , Flower , Patara Gate ve Otel Dardanos ise diğer konaklama tesisleri. Yörede tatil köyü ve beş yıldızlı otel olmasa da, otel ve pansiyonların bir çoğu yüzme havuzu, restoran-bar gibi ünitelere sahip. Kanoya binme hazırlıkları... Kano gezisine katılanlara, öğle yemeği molasında barbeküde tavuk, et veya balık, salata, meyve, alkolsüz meşrubat menülü yemek sunuluyor. İlk durak olan çamur banyosundaki molada acenta tarafından buzlu meşrubat ikram ediliyor. Cuma günü kurulan Kınık pazarında taze meyve ve sebze bulabilirsiniz. Konaklama için Patara'yı seçenler, Gelemiş köyü meydanında bulunan sıcak, samimi ve nezih ortama sahip Sultan Pizza'da deniz ürünlü pizza ve güveç çeşitlerini, pastane bölümünde günlük yapılan sütlü ve hamurişi tatlılar yiyebilirler. Restoranın yanındaki Vitamin Bar'da ise deneyimli barmenlerin ilginç şovunu izleyip, kokteylleri tadabilirler. Kınık Pazarı... Eşen Çayı'na gittiğiniz zaman alışveriş için en önemli alternatifiniz, cuma günü şehirlerarası yolun her iki yakasında kurulan Kınık pazarı. Bu pazarda mevsimine göre en taze sebze ve meyveleri bulabilirsiniz. Ayrıca köylülerin yaptığı el işi ürünler de pazarda satılıyor. Saklokent kanyonundan doğan ve bir kolu Kınık'tan geçen Eşen Çayı'nda, macera gün boyunca bir çok aktivite ve heyecanla sürüp gidiyor. Bu maceraya katılan yerli yabancı turistler, gün boyu eğlenme olanağı buluyorlar. Kınık'tan köprü altından başlayıp Çayağzı'na kadar süren 16 km'lik Eşen Çayı'nda, yaklaşık 4 saat su üstünde kalınıyor. Sabah 11.00'de başlayan kano yolculuğu, çeşitli molalarla 17.30'a kadar sürüyor Kanada tipi polyester kanolar, genelde iki kişilik. Aileler bazen çocuklarını da yanlarına alabiliyorlar. Bir kanonun ağırlığı 60 kilo. Ancak bu kanolar yaklaşık 200 kilo taşıma kapasitesine sahipler. Buldugu sürati sürekli kılacak ve dönüşü kolay olan bu kanolar, aynı Kızılderililer'in kullandığı biçimde dizayne edilmiş. Tur acentası, sigorta yaptığı konuklarına can yeleği, bot, kürek, yiyecek, içecek, ulaşım ve rehberlik hizmeti veriyor. Kano geçişi sırasında ekibin arasında mutlaka 3 - 4 rehber bulunuyor ve güç durumlarda konukların yardımına koşuyor. Mart ayı sonunda başlayan geçişler, kasım ayı başına kadar sürüyor. Bu arada rehberler, mehtaplı gecelerde kano geçişi yapıp, kendi aralarında aktivite yaşıyorlar. Kano geçişine katılacak grup, sabah saat 10.30'da Gelemiş Köyü Dardanos Seyahat Acentası önünde toplanıyor ve minübüslerle Eşen Çayı kıyısına geliyor. Acenta yöneticisi Mete Albayrak, grubun lisanına göre, kano geçişinin nasıl yapılacağını, nelerin görüleceğini, küreklerin nasıl kullanılacağını, düz pedal, ters pedal hareketlerini, dönüşleri, şelale geçişlerini nasıl yapacaklarını, özetle bütün bunların püf noktalarını öğretiyor. Sabırsızlıkla kanolarına binenler, belli aralıklarla kendilerini nehirin akışına kaptırıyorlar. Ve ilk şelale noktasına geliniyor. Daha önceden şelale dönüşüne yerleşen rehberler, acemi kanoculara burada yardım ediyor. Eşen Çayı'nın zaman zaman yavaş, zaman zaman da deli gibi aktığı yerleri, akıntının karşı kıyıya çarpıp geri geldiği bölgeyi ve şelale noktalarını başarıyla geçen kanocular, ilk mola yerlerine varıyorlar.Burası çıkıştan yarım saat sonra ulaşılan Çamur Banyosu... Mineral miktarının yoğun olduğu toprak killi. Fakat kükürt barındırmadığı için, kokusuz. Çamur havuzları, 50 - 60 cm derinlikte küçük gölcüklerden oluşuyor. Önceleri vücuda krem gibi itinayla sürülen çamurlar, yarım saatlik mola sırasındaki debelenmeden sonra, tam bir çamur banyosuna dönüşüyor. Tepeden tırnağa çamura bulunan , minicik göle çivileme, balıklama atlayan ve tanınmaz hale gelen turistler, bu halde fotoğraflarını çektirdikten sonra, bu kez de 16 derecedeki temiz dağ suyuna sahip Eşen Çayı'na dalarak çamurlarından arınıyor. ikram edilen soğuk meşrubatlarını içerek yollarına devam ediyorlar. Çayın iki yakasında yer alan okalüptus ağaçları, zakkumlar, sazlıklar ve dönüşler geçilince kıvrım kıvrım uzanan çayda, yani çıkıştan 6,5 km uzaklıkta yemek molası veriliyor.İştahla yenen ızgaralardan sonra bu macera, akşamüstü Çayağazı mevkiiinde kano geçişiyle son buluyor. Kano geçişine katılmak için, Dardanos Seyahat Acentası'na, kişi başına 35 DM karşılığı Türk parası ödeniyor. Raftinge katılanların yanlarında mayo, şort, suya dayanaklı ayakkabı ve tişort getirmeleri gerekiyor. Kınık'a gelen turistlerin uğrak yerlerinden biri de Xanthos Antik kenti. Eğer burayı gezmeye karar verdiyseniz, günbatımını izlemeyi ve bu sırada siluetleşen harabeleri fotoğraflamayı sakın unutmayın. Likya'nın en önemli kentlerinden biri olan Xanthos, Helence'de "Sarı "anlamına geliyor. TELEFONLAR DARDANOS SEYAHAT ACENTASI Tel : 0242 843 51 51 Faks : 0242 843 51 10 RÜYA AİLE PANSİYONU Abdullah - Hülya Diker Tel : 0242 843 50 73

EŞEN ÇAYI



Eşen Çayı'ndan kanoyla geçiş... Son yılların en gözde aktivitelerinden biri, Eşen Çayı üzerinde yapılan kano gezileri... Saklıkent Kanyonu'ndan doğan ve bir kolu Kınık'tan geçen Eşen Çayı'nı, tıpkı kızılderililerinki gibi dizayn edilmiş kanolarla gezmeye gidiyoruz... Çamur banyosunun keyfine doyulmaz... Nehir altınızda bütün hırçınlığıyla akıp getiriyor. O anda yapacağınız en iyi hatta tek iş, bindiğiniz teknenin burnunu dik tutmak ve devrilmemeye çalışmak. Tabii etraftaki kayalıklardan da mümkün dolduğunca uzak durmak. Son yıllarda artan alternatif turizm türlerinden biri de rafting. Özellikle güney sahilleri, yıl boyunca rafting meraklılarıyla dolup taşıyor. Dağlardan doğan ve küçük akarsularla beslenen nehirlerin çoğu rafting için uygun. İşte bunlardan biri de Eşen Çayı. Uçak yolculuğunu seçenler için bölgenin Dalaman havalimanı'na uzaklığı, 110 kilometre. 'Karayolunu tercih ederseniz, Fethiye - Kaş karayolu üzerinde bulunan kınık, Xantos antik kenti ve kano geçişinin yapıldığı Eşen Çayı'na en yakın yerleşim, 10 dakika uzaklıkta bulunan Patara(Gelemiş köyü). Kano geçişine katılacak yolcular, Patara'dan kano geçişinin başlayacağı Kınık köprüsünün altına getiriliyorlar. Kanoya binmek istemeyenler, Eşen Çayı'na paralel saldaki yoldan devam ederek, kanocuları karadan izleyebiliyorlar. Ancak zaman zaman çaydan uzaklaşan toprak ve oldukça tozlu bu yolu, çayın sahilinden kum çeken kamyonlar kullanıyor. Cuma günü şehirlerarası yolun her iki yakasında kurulan Kınık pazarı nedeniyle, araç zürücüleri yavaş ve dikkatli seyrediyorlar. Kınık'tan dağ tarafına 500 metre giden asfalta yol, sizi Xantos antik kentine çıkarıyor. Her yaştan insan kanoyla geçiş yapabilir. Bölgeye en yakın yerleşim alanları olan Patara ve Kalkan, konaklama açısından bir çok alternatif sunuyor. Patara'nın Gelemiş Köyü'nde çok sayıda ve ekonomik fiyatlı konaklama tesisleri var. Pansiyonculuğun geliştiği köy girişinde yer alan Rüya Aile Pansiyonu kış mevsiminde de açık. Güneş enerjisi sıcak sulu, banyolu, 11 oda, 27 yatağı bahçesi ve otoparkı ile hizmet veriyor. Rezervasyon için Abdullah ve Hülya Diker'e başvurulabilirsiniz. Otel Beyhan , Sisyphos , Assos , Xanthos , Likya , Merhaba , Sema, Delfin , Rose , Akay , Paradise , Flower , Patara Gate ve Otel Dardanos ise diğer konaklama tesisleri. Yörede tatil köyü ve beş yıldızlı otel olmasa da, otel ve pansiyonların bir çoğu yüzme havuzu, restoran-bar gibi ünitelere sahip. Kanoya binme hazırlıkları... Kano gezisine katılanlara, öğle yemeği molasında barbeküde tavuk, et veya balık, salata, meyve, alkolsüz meşrubat menülü yemek sunuluyor. İlk durak olan çamur banyosundaki molada acenta tarafından buzlu meşrubat ikram ediliyor. Cuma günü kurulan Kınık pazarında taze meyve ve sebze bulabilirsiniz. Konaklama için Patara'yı seçenler, Gelemiş köyü meydanında bulunan sıcak, samimi ve nezih ortama sahip Sultan Pizza'da deniz ürünlü pizza ve güveç çeşitlerini, pastane bölümünde günlük yapılan sütlü ve hamurişi tatlılar yiyebilirler. Restoranın yanındaki Vitamin Bar'da ise deneyimli barmenlerin ilginç şovunu izleyip, kokteylleri tadabilirler. Kınık Pazarı... Eşen Çayı'na gittiğiniz zaman alışveriş için en önemli alternatifiniz, cuma günü şehirlerarası yolun her iki yakasında kurulan Kınık pazarı. Bu pazarda mevsimine göre en taze sebze ve meyveleri bulabilirsiniz. Ayrıca köylülerin yaptığı el işi ürünler de pazarda satılıyor. Saklokent kanyonundan doğan ve bir kolu Kınık'tan geçen Eşen Çayı'nda, macera gün boyunca bir çok aktivite ve heyecanla sürüp gidiyor. Bu maceraya katılan yerli yabancı turistler, gün boyu eğlenme olanağı buluyorlar. Kınık'tan köprü altından başlayıp Çayağzı'na kadar süren 16 km'lik Eşen Çayı'nda, yaklaşık 4 saat su üstünde kalınıyor. Sabah 11.00'de başlayan kano yolculuğu, çeşitli molalarla 17.30'a kadar sürüyor Kanada tipi polyester kanolar, genelde iki kişilik. Aileler bazen çocuklarını da yanlarına alabiliyorlar. Bir kanonun ağırlığı 60 kilo. Ancak bu kanolar yaklaşık 200 kilo taşıma kapasitesine sahipler. Buldugu sürati sürekli kılacak ve dönüşü kolay olan bu kanolar, aynı Kızılderililer'in kullandığı biçimde dizayne edilmiş. Tur acentası, sigorta yaptığı konuklarına can yeleği, bot, kürek, yiyecek, içecek, ulaşım ve rehberlik hizmeti veriyor. Kano geçişi sırasında ekibin arasında mutlaka 3 - 4 rehber bulunuyor ve güç durumlarda konukların yardımına koşuyor. Mart ayı sonunda başlayan geçişler, kasım ayı başına kadar sürüyor. Bu arada rehberler, mehtaplı gecelerde kano geçişi yapıp, kendi aralarında aktivite yaşıyorlar. Kano geçişine katılacak grup, sabah saat 10.30'da Gelemiş Köyü Dardanos Seyahat Acentası önünde toplanıyor ve minübüslerle Eşen Çayı kıyısına geliyor. Acenta yöneticisi Mete Albayrak, grubun lisanına göre, kano geçişinin nasıl yapılacağını, nelerin görüleceğini, küreklerin nasıl kullanılacağını, düz pedal, ters pedal hareketlerini, dönüşleri, şelale geçişlerini nasıl yapacaklarını, özetle bütün bunların püf noktalarını öğretiyor. Sabırsızlıkla kanolarına binenler, belli aralıklarla kendilerini nehirin akışına kaptırıyorlar. Ve ilk şelale noktasına geliniyor. Daha önceden şelale dönüşüne yerleşen rehberler, acemi kanoculara burada yardım ediyor. Eşen Çayı'nın zaman zaman yavaş, zaman zaman da deli gibi aktığı yerleri, akıntının karşı kıyıya çarpıp geri geldiği bölgeyi ve şelale noktalarını başarıyla geçen kanocular, ilk mola yerlerine varıyorlar.Burası çıkıştan yarım saat sonra ulaşılan Çamur Banyosu... Mineral miktarının yoğun olduğu toprak killi. Fakat kükürt barındırmadığı için, kokusuz. Çamur havuzları, 50 - 60 cm derinlikte küçük gölcüklerden oluşuyor. Önceleri vücuda krem gibi itinayla sürülen çamurlar, yarım saatlik mola sırasındaki debelenmeden sonra, tam bir çamur banyosuna dönüşüyor. Tepeden tırnağa çamura bulunan , minicik göle çivileme, balıklama atlayan ve tanınmaz hale gelen turistler, bu halde fotoğraflarını çektirdikten sonra, bu kez de 16 derecedeki temiz dağ suyuna sahip Eşen Çayı'na dalarak çamurlarından arınıyor. ikram edilen soğuk meşrubatlarını içerek yollarına devam ediyorlar. Çayın iki yakasında yer alan okalüptus ağaçları, zakkumlar, sazlıklar ve dönüşler geçilince kıvrım kıvrım uzanan çayda, yani çıkıştan 6,5 km uzaklıkta yemek molası veriliyor.İştahla yenen ızgaralardan sonra bu macera, akşamüstü Çayağazı mevkiiinde kano geçişiyle son buluyor. Kano geçişine katılmak için, Dardanos Seyahat Acentası'na, kişi başına 35 DM karşılığı Türk parası ödeniyor. Raftinge katılanların yanlarında mayo, şort, suya dayanaklı ayakkabı ve tişort getirmeleri gerekiyor. Kınık'a gelen turistlerin uğrak yerlerinden biri de Xanthos Antik kenti. Eğer burayı gezmeye karar verdiyseniz, günbatımını izlemeyi ve bu sırada siluetleşen harabeleri fotoğraflamayı sakın unutmayın. Likya'nın en önemli kentlerinden biri olan Xanthos, Helence'de "Sarı "anlamına geliyor. TELEFONLAR DARDANOS SEYAHAT ACENTASI Tel : 0242 843 51 51 Faks : 0242 843 51 10 RÜYA AİLE PANSİYONU Abdullah - Hülya Diker Tel : 0242 843 50 73

Köyceğiz



Köyceğiz Gölü, sabahtan öğlene kadar yaprak kımıldamayan masmavi bir göl ama öğleden sonra ise, meltemle Köyceğiz’e hayat veriyor. Görünüşüyle sanki deniz gibi ama değil. Bakar bakmaz insana büyük bir huzur veriyor. İki katlı evleri. Her köşesinden sakinlik sunan sokakları. Yaşamın dinginliği. Göl kenarındaki 2 kilometrelik yürüyüş yolunda günün her saati keyifle yaşama imkanı. 112 çeşit kuş türünün yaşadığı, başta mide olmak üzere bir çok rahatsızlığa iyi gelen 50 dönüm arazi içindeki sığla ağaçlarının yağıyla, dünyaca ünlü ama çok az bilinen Sltaniye kaplıcalarıyla Köyceğiz, mutlaka ziyaret edilmeli. Ege Akdeniz in sınırında yer alan Köyceğiz’de, tatil yerlerinin kalabalığı gürültüsü yerine, sakinlik ve dinginlik hakim. Köyceğiz, ulaşım yönünden her türlü araçla kolayca gidebileceğiniz rota içinde yer alıyor. HAVAYOLU Köyceğiz’e en yakın Dalaman hava alanı 27 km uzaklıkta yer alıyor. Özellikle İstanbul’dan havayoluyla başta THY olmak üzere, bir çok havayolu bu alana sefer yapıyor. Uçak İstanbul’dan 1 saat içinde buraya geliyor. KARAYOLU ÖZEL ARAÇ Tatilcilerin en çok kullandığı alternatif olan karayoluyla buraya gelmek istiyorsanız, İzmir’den Aydın’a kadar otobanı kullanıp Muğla yönünden önce Gökova'ya geliyorsunuz. Sakar geçidinden inince Antalya yönüne doğru yol almaya başlayın. Marmaris sapağından 26 kilometre sonra ise Köyceğiz’e ulaşıyorsunuz. OTOBÜS Diyelim ki özel aracınız yok. Köyceğiz’e gideceksiniz. Bu sorun değil. Çünkü Köyceğiz’e İstanbul ve Ankara'dan Fethiye ye Pamukkale, Kamil Koç gibi acentelerin seferler ile rahatlıkla gidebilirler. Bu hatta çok sık çalışan otobüsler nedeniyle, ulaşımda sorun yok. Köyceğiz ile çok bilinen turistik yerler arasındaki uzaklıklar ise şöyle. Köyceğiz - Ortaca...........20 Km Köyceğiz - Dalaman........30 Km Köyceğiz - Marmaris.......60 Km Köyceğiz - Muğla............60 Km Köyceğiz - Fethiye...........80 Km Köyceğiz - Datça............133 Km Köyceğiz - Bodrum.........197 Km Köyceğiz - İzmir..............280 Km Köyceğiz’de öyle büyük tatil köyleri yok. Ama onun yerine en büyük sayılabilecek 3 yıldızlı oteller ve pansiyonlar var. Köyceğiz’in 850 yatak kapasiteli kalınacak tesisleri yer alıyor. Bunlar arasında Köyceğiz merkezinde bulunan göl kıyısındaki Alila Motel kalınacak yerlerin başında geliyor. Köyceğiz’de kalınacak bir başka alternatif ise, kamp sahaları. Göl kenarında yer alan Belediyenin kamp yerinde Türkiye’nin her yerinden gelen gençler kamp yapabiliyor. Köyceğiz Panorama Plaza Tel no: (0-252) 262 37 73 Evceğiz Otel Tel no : (0-252) 262 23 43 Kaunos Otel Tel no: (0-252) 262 42 88 Özay Otel Tel no :(0-252) 262 43 00 Otel Sinderella Tel no: (0-252) 262 22 54 Özbek Pansiyon Tel no : (0-252) 262 28 40 Oba Pansiyon Tel no: (0-252) 262 41 81 Gölden tutulan kefal balıkları Köyceğiz’de neredeyse hemen her çeşit olarak karşınıza çıkıyor. Balığın en büyük özelliği etinde hissedilen toprak kokusunun buradaki balıklarda hissedilmemesi. Pilakisi, kiremitte olanı, buğulaması, tavada yapılanı yani hemen yer çeşidi sofralı süslüyor. THERA RESTORAN Ancak Köyceğiz’de eğer balık ürünleri ve mezeler yiyecekseniz gidebileceğiniz en önemli adres ise, Thera Restoran. Burası adını, antik Thera kentinden alıyor. Aile isletmesi olan Thera Restoran’da günlük deniz ürünleri, en lezzetli olarak sunuluyor müşterilere. Köyceğiz Meydanı’ndan Sultaniye kaplıcalarına giden yol üzerinde, şehir merkezine çok yakın olan Thera Restoran’ın kapalı ve açık bölümleri var. Açık bölümde oturduğunuzda Gölü rahatlıkla seyredebiliyorsunuz. Gelelim Thera Restoran’ın yemeklerine.... Restoran’ın sahibi Hasan Gencer ve oğlu Osman buranın her zaman başında vemüşterilerin hizmetinde. Gelen müşterilere evlerine gelen misafir gibi hizmet ediyorlar. Thera’nın en önemli mezelerinden biri olan Patlıcan Közlemesi, gittiğinizde tatmanız gereken en önemli lezzetlerden. Bir tek burada bulabileceğiniz patlıcan közlemesi, aslında şubat ayından mart sonuna kadar taze taze bulabiliyorsunuz. Eğer diğer mevsimlerde de gidiyorsanız endişe etmeyin. Yine de tatma mkanınız var. Çünkü patlıcanlar yağlanıp donduruluyor. Müşterilere sunulacağı zamanda sabahtan çıkarılıp kendi kendine gün içinde çözülüyor. Sanki biraz önce közlenmiş gibi lezzetli olarak tadına bakabiliyorsunuz. Yapımına gelince. Patlıcanlar közlendikten sonra elle değil bıcakla soyuluyor, Limonlu su ile temizleniyor. Derin dondurucu da bekletiliyor. Her mevsim de yeniliyor. KEFAL HER ŞEKİLDE YAPILIR! Hasan Gencer, Köyceğiz’in en ünlü yemeği Kefal balığı ile yapılmış olanlar olduğunu söylüyor. . Etine sinmiş toprak kokusu sezilmeyen Köyceğiz Gölünün kefal balığı, Pilakisi, kiremitte pişirileni, buğulaması, tavada kızartılanı, pilakisi tercih edilirken, kefalin fıska adı verilen havyarları da arananlar arasında bulunuyor. Hasan Bey doğal ortamda yetişen Kefal balığının bölgede 8-10 çeşidinin bulunduğunu belirtiyor. Bunların ancak 2/3 tanesi lezzetli olarak pişiriliyormuş. Sarı kanat ve sarı kuyruk denilenleri en iyileri. Ayrıca Mavri denilen deniz kefali de var. Bunun kızartması yapılıyor, Ama en çok da en lezzetli olarak pilakisi yapılıyor. Bol soğanlı pilaki herkesin tercihi. Tabii buğulaması da bir başka lezzet. Hasan Bey’e göre kefal nasıl istenirse öyle yapılabilecek bir balık. Kefal her şeye geliyor. ÇİĞ HAMSİ... Thera Restoran’ın bir başka özel mezesi ise, çiğ hamsi. Evet çiğhamsi tuzda ufak bir işlemden geçirildikten sonra masanıza geliyor. Siz de çiğ çiğ yiyorsunuz. Hamsinin sırrı ise, filetoları çıkarılan hamsi bolca tuzla üstü kapanana kadar üzüm sirkesi içine konuluyor. 1 saat burada bekledikten sonra yenilecek kıvama geliyor. Evde yapmaya kalkarsanız, olup olmadığını anlamak içinse balıkların sırtına bakın. Sırtı beyaz olursa süzüp zeytinyağı ve limonla servis yapın. Bölgeye ait bir çeşit olan, sılcan otu Günnük ağaçları gövdelerine sarılarak büyüyor bu sarmaşık türü yapraklarını haşlayıp üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek yapılan "sılcan yoğurtlaması"ekşi buruk tadıyla meze olarak ilgi çekiyor. Köyceğiz'in pazarında satılan yöresel otlar, özellikle narenciyelerin çiçek açma mevsiminde elde edilen bal emsallerinden çok farklı kokusu ile aranılıyor. Köyceğiz sahilinde sırayla dizili çay bahçeleri çay rağbet görürken, Sandras dağından toplanan iri yapraklı kekiklerin birkaç yaprağının çay bardağına atarak demlenmesiyle elde edilen kekik çayı hem mideye iyi geliyor hem de boğazdaki gıcık ve pürüzleri temizliyor. Köyceğiz yolu üzerinde ve dağdan gelen su yoları üzerine kurulu alabalık lokantaları yemek yenecek yerler arasında bulunuyor. Gazetecilerin duayenlerinden, kelimelerin üstadı yazar Çetin Altan Köyceğiz’in uzun bir süredir en önemli sakini olarak, ilkbahardan itibaren bulunduğu yöreyi şöyle anlatır. “Gök masmavi... Bir avuçluk bahçedeki tek portakal ağacı, gövdesinin sıskalığına aldırmadan, top top sivri yeşil yaprakları arasında bıcır bıcır beyaz çiçeklerle donanmış... Vızıltılı bir uğurböceği, çiçeklerin birinden kalkıp ötekine konuyor; beleşçi ve ciddi bir bürokrat benzeri, gelecekte portakal olacak gizli spermlerin nektarlarını hortumluyor. Menekşelere karşı, neşeli bir hayranlıkla gülümsemeli sevecenliğim hiç aşınmadı. Sarılar çoğunlukta bu nisan. Üç beş tane, ortası mor, süslemeli; cilveli mi cilveli beyaz menekşe... Birkaç tane de, ortası minicik sarı noktalı tümden mor olanlar var aralarında., Köyceğiz'de, yeryüzündeki tüm orkestraların bin bir musikisi, yeşile dönüşmüş gibi... Kavaklar, salkım söğütler, okaliptüsler, günlükler, çınarlar ve çamlar... Artık hepsi değişik tonlarda yemyeşil...” Köyceğiz, bin yanına Sandras Dağı’nı almış öbür yanına Ölemez tepelerini. Onların arasında masmavi bir göl. Etrafında ise sazlıklar, yeşillikler, yeşilin ve mavinin bin bir tonu. Birlikte gece gündüz dans ediyor. İki katlı evlerin arasında daracık sokaklar, ahşap evler, sokaklarında ve evlerin pencerelerinden dışarı sakinlik, dinginlik taşıyor. Öyle büyük şehirlerin kargaşası yok burada. Canınız mı çekti. Alın bir sandalye atın gölün kenarına. İster elinize bir kitap alın, ister sadece gölün renklerini kıvrımlarını seyredin. Hayatı bir kaç saatliğine de olsa durdurun. İşte bütün bunları yaşayabileceğiniz bir yer Köyceğiz. Köyceğiz sakin bir yer. İlçede büyük şehirlerde görülen hırsızlık olayları yok denilecek kadar az. İnsanlar huzur içinde yaşıyor. Evler yemyeşil dokunun içinde. Bin bir çiçek, yeşillik, bitki örtüsü doğanın her yanında. Unuttuğunuz güzellikler burada sizleri bekliyor KÖYCEĞİZ GÖLÜ Göl aslında 52 Km2'lik tatlı su gölü. Ancak en ilginç özelliği ise, azlıklarla kaplı doğal bir kanalla göl Akdeniz'e bağlanır. Bu tür göllere yani denizle doğal bir kanal vasıtası ile birleşen göllere ayaklı göl adı verilir. Dünyada bu tür göllerin sayısı Köyceğiz Gölüyle beraber sadece 7 tanedir. Yani Dünyada ki doğa harikası 7 ayaklı gölden birisi de Köyceğiz Gölüdür. Derinliği 20-60 metre arasında değişiyor. Köyceğiz Gölünün en ilginç tarafı ise deniz seviyesinden 6-10 metre yüksek olması. Her türlü tatlı su balığı bulunur. Ayrıca güneyinde nesli tükenmekte olan Nil Kaplumbağası bulunur. Göl içerisinde dört adet irili ufaklı ada mevcuttur. Etrafı dağlarla çevrili olup en yükseği Ölemez Dağıdır. Köyceğiz Gölü’nde öğleden sonraları esen meltem sayesinde, sörf ve yelken yapmak da mümkün. Ayrıca kano ve kürek sporlarını da yapabilirsiniz. Köyceğiz’de kalıyorsanız günübirlik tekne turları yapmayı ihmal etmeyin. Bu şekilde 45 dakika içinde Sultaniye Kaplıcaları’na, Kaunos Harabeleri’ne, çamur banyolarına, sazlıkların arasında süzülerek labirent gibi Dalyan Kanalı arasından bir buçuk saat sonunda, Akdeniz’in en güzel yerlerinden olan 7 kilometrelik kumsalıyla ünlü İztuzu plajına gitme imkanınız var. KÖYCEĞİZ’İN ADI NEREDEN GELİYOR? Köyceğiz adının nereden geldiğine gelince: Efsanelere göre Köyceğiz, gölün alanı üzerinde bulunan bir ovada kurulmuş. Bilinmeyen bir zamanda ovayı sular basmış. Felaketin seyrine gelenler gölün doğu kısmında kalan bir kaç evi ve insanı görünce: "Bütün şehir batmış, sadece kıyıda bir Köyceğiz kalmış." demişler. Bugün hala gölün altında bir batık şehir olduğuna inanılır. Köyceğiz tam anlamıyla turizmin her türlüsünü yapabileceğiniz bir yer. Sandras Dağları’nın tepesi 2295 metreyi bulur. Dağın eteklerinde çok güzel yürüyüş rotaları, trekking parkurları yer alıyor. Köyceğiz'deki Tarihi Eserler Köyceğiz çevresinde çok zengin tarihi kalıntılar vardır. M.Ö.3500-3000 yıllarında yörede uygarlık merkezlerinin oluşturulmaya başlandığını görürüz. O günden bu güne çok sayıda uygarlı çevremize hakim olmuş ve günümüze zengin tarihi kalıntılar kalmıştır. Bu eserler: 1- Kaunos Harabeleri: Kounoslar tarafından kurulan kentte agora, stoa, Roma Hamamı, tapınaklar, anfitiyatro, liman ve kale surları kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca M.Ö. 4. yüzyıla ait Kaunos kaya mezarları tarihi kentin hemen yakınındaki Dalyan İlçesinin karşısındadır. Köyceğiz merkezinde Köyceğiz’in simgesi tarihi Kaunos Aslan heykeli yer alıyor. Bunun da ilginç bir öyküsü var. Aslan 2 bin yıl önceki Kaunos’u temsil ediyor. Aslan’ın sağ pençesi altında bulunan ölmek üzere olan öküz kafası ise, Kaunos medeniyetine karşı olan medeniyetleri temsil ediyor. Şimdi bu aslan Köyceğiz’in simgesi ve her yıl Köyceğiz’de Altın Aslan Film festivali düzenleniyor. 2- Akköprü: M.S. 3. yüzyılda Romalılar tarafından yapılmıştır. Köyceğiz'e 33 km. uzaklıkta olup 30 m. yükseklikte, 50 m. uzunluğunda, iki kemerli ve üç ayak üzerine oturtulmuştur. Eski çağlarda Ege'yi Akdenize bağlayan tek köprü olduğu bilinmektedir. Hakim rengi kullanılan malzemeden dolayı kirli beyaz olduğundan halk buraya "Akköprü" yakıştırmasını yapmıştır. Taşların bazıları demir kancalarla birbirine tutturulmuştur. Köprü halen yayların geçişine açıktır. 3- Gedova: Hıristiyanların din savaşlarından Yahudilerin dışlanması üzerine onlardan biri kaçıp Gedova'ya gelir. Önce "Yehova" olan bu adanın ismi daha sonra Gedova olur. Bugün Gedova'ya verimsiz ova da denir. Gedova'da bulunan bir mezar taşında; "Yüz yirmi güneş yılı yaşayan Suciye, o kadar çok içerdi ki, içtiği zaman Azrail bile ondan korkardı. İçki içmediği bir gün Azrail onun canını aldı diye yazılıdır. 10- Şeyhler Türbesi (Şeyh Hasan Dede Türbesi): Osmanlılar Devrine aittir ve Şeyhler Camii 1957'de onarım görmüştür. 11- Sultaniye Kaplıcaları ve çevresi... 12- Ali Paşa Konağı ve Çeşmesi: 1800'lü yılların sonlarına doğru yapılan konak ve çeşme Köyceğiz Köyü'ndedir. 14- Eski Evler: Köyceğiz merkezindedirler. Bu evlerin dış kapıları üzerinde yapılış tarihleri, kabartma usulünde yazılmıştır. KÖYCEĞIZ’İN ÇEŞMELERİNDEN KAYNAK SUYU AKIYOR. Köyceğiz’in bir başka özelliğiyse çeşmelerinden akan suyun kana kana içilebilmesi. Çünkü belediye başkanlığı yaptığı bir çalışmayla, Köyceğiz’den 22 kilometre uzaklıkta 1700 metre yükseklikte yer alan şişe suyu niteliklerindeki suyu, ilçeye getirerek halkın kullanımına sunmuş. O nedenle bu su çeşmeden aktığı gibi içilebiliyor hala günümüzde. Bu özellikle kaç yerde kaldı dersiniz! SIĞLA AĞAÇLARI KÖYCEĞİZ’İN GÖZBEBEĞİ. Köyceğiz'in Doğu ve Batı kesimlerinde akarsuların kışın taşması nedeniyle, sular altında kalan bazı yerlerde dünyada eşine az rastlanan Günlük (Sığla) Ağaçları bulunur. Bu ağaçların sevdiği sıcak ve nemli iklimin özelliklerini Köyceğiz taşıdığından Orman İşletmesi bu ağaçların bakımına özel bir önem verir. Sığla Ormanlarının dünyada az rastlanır bir tür olması nedeniyle; koruması, imar ıslahı, gençleştirilmesi çok büyük önem taşımaktadır. Muğla İl sınırları içerisinde önemli yayılma alanları gösteren sığla ormanları, mevcut ormanların çok tahribata uğraması nedeniyle zarar görmektedir. Kendiliğinden yenilenmesi mümkün olmayan günlük ağaçlarının yetiştirilmesi ve ıslahına Orman İşletmesi'nce özel bir önem verilmektedir. Bu nedenle Orman Genel Müdürlüğü 1985-1991 yılları arasında 266.000 adet sığla fidanı dikmiştir. Yunus Emre Arberetum Sahası'nda da günlükler korumaya alınmıştır. Dünyada sığla yağı üreten iki ülkeden birisi Türkiye diğeri Honduras'tır. Sığla yağı; parazit öldürücü olması ve mide hastalıklarında tedavi edici nitelikleri olması nedeniyle ilaç sanayinde, hoş kokusu nedeniyle kozmetik sanayinde kullanılan çok kıymetli bir hammaddedir. 1990 yılı itibariyle sığla yağı üretimi 3000 kg.dır. Sığla’nın buhur denilen kabuklarının yakılmasıyla güzel kokular çıkması dolayısıyla dini bayramlarda ve Perşembe akşamları birçok evde buhur yakılır. Köyceğiz doğal değerler açısından oldukça yüksek turizm potansiyeline sahip bir ilçedir. Yörede plajların yanı sıra motorla deniz, göl, kanal gezileri, kara ve deniz avcılığı, piknik, yürüyüş, dağcılık, arkeolojik eserler görebilme ve kaplıcalardan yararlanmak mümkün. Köyceğiz'de izlenen gelişmeler, turizm hareketlerinin artmasıyla canlılık ve çekicilik kazandı. SULTANİYE KAPLICALARI "Buralarda yaşayan ölmez demişler, dağın adını ölmez koymuşlar. Sultanlar gelmişler şifa bulmuşlar, köyün adını Sultaniye koymuşlar" Köyceğiz Belediye Başkanı Salih Erbay, böyle anlatıyor Köyceğiz’i. Sultaniye Kaplıcaları’na Köyceğiz’den çıkıp, Hamitköy üzerinden Ekincik’e gittiğiniz yol üzerinden gidiyorsunuz. Sultaniye Kaplıcaları, Köyceğiz’e gidenlerin mutlaka uğraması gereken yerlerden biri. Bunun birinci nedeni, doğanın en güzel görüntülerinin olduğu Ekincik Koyu Yolu’ndan buraya gidiyorsunuz. Yol boyunca etrafınızda, mandalina, portakal, limon ağaçları, sazlıklar, yemyeşil doğa ve Köycegiz Gölü manzarası sizi bekliyor. Eğer bir de fotoğraf tutkunuysanız neredeyse her kilometrede bir karşınıza güzel manzara çıkıyor. Onları çeke çeke Sultaniye kaplıcalarına kadar gidiyorsunuz. Eğer Köyceğiz, Dalyan ve Ekincik gibi yerlerde kalıyorsanız günübirlik tekne turlarıyla buraya geliyorsunuz. Kaplıca’nın girişinde belediye düzenleme çalışmaları yapmış ama, ilk bakışta çok modern bir düzenleme beklemek haksızlık olur. Kaplıcalara girerken, genelde sürekli kalanların bulunduğu tek sıra yan yana betondan yapılmış bir görüntü sizi karşılıyor. Onların faydalanması için bir de havuz yapılmış. Turizme hizmet veren ise ilginç mimarisiyle dikkatini çeken havuz bölümü. Burası özellikle turistler için kadın erkek birlikte girmeleri için yapılmış. Çok büyük değil ama girilebilir. Kubbeli yapısıyla eski hamamları andırıyor. Küçük havuz sabahın belirli saatlerinde yalnızca hanımların yararlanması için ayrılıyor. Büyük havuzun yanındaki kaynak su içmece olarak karaciğer, safra kesesi ve bağırsak problemi olanlar tarafından kullanılıyor. Kaplıcadan çıkanlar için ise, özellikle turistlere yönelik olarak çamur banyosu yapılan açık bölümü de var. Teknelerle Köyceğiz’den ve Dalyan’dan gelenler, burada çamur havuzunda çamurlara bulanıp orada dinleniyorlar. Kısa süre sonra üzerlerinde kuruyan çamurları duşlarda temizliyorlar. Turizm ve Sağlık Bakanlıkları'nca yapılan araştırmalar ve incelemeler sonucu Ölemez Dağı Doğusunda Sultaniye Köyü sınırları içerisinde kıyı boyunca uzanan çok sayıda termal kaynağın varlığı tespit edildi. Sağlık amaçlı olarak faaliyet gösteren bu termal kaynakların en önemlileri Sultaniye Ilıca ve İçmeleri, Hasan Çavuş Ilıcası ve Kokargirme Kaplıcasıdır Kadın hastalıkları tedavilerinde yarar sağlamaktadır. Kaplıcalar ve sıcak sulu çamur banyosu tesisleri yaralar ve cilt hastalıkları tedavilerinde kullanılıyor. Köyceğiz’e gittiğiniz zaman, karayolunun yanı sıra gölden kalkan teknelerle de Sultaniye ve Kokargirme termal tesislerine gidebilmek mümkündür. Dünyada bir benzeri sadece Kanada'da bulunan bu kaplıcanın deva olmadığı hastalık yok gibi. 12 mineral içeren bu kaplıcanın kadın hastalıkları, mide rahatsızlıkları, böbrek ve en ilginci de çocuğu olmayanı çocuk sahibi yapacak özelliklere sahip olması geliyor. Ilıca suyu ayrıca bel ağrısı, romatizma, siyatik, nefrit, lumbago, ruhi yorgunluklar, cilt ve kadın hastalıkları tedavisinde etkili oluyor. NASIL FAYDALI OLUYOR? 39 derece sıcaklıktaki şifalı sudan yararlanabilmek için her yıl kaplıca küründe olduğu gibi 21 günlük tedavi süresince, ilk girişte 10 dakikadan başlamak üzere günde iki kez banyo almak gerekiyor. Hamam özelliği nedeniyle kaplıca suyu, hamam kubbesi altında radyoaktif özellik etkili olabiliyor. Bir diğer ilginç yanı da doğal Viagra olduğu konusunda görüşler. Türkiye'de eşi olmayan bu kaplıcanın 9 mineralli Yalova ve Pamukkale, 5 mineralli Balçova kaplıcalarına göre az ziyaret edilmesi ve pek bilinmemesi, tanıtımının bugüne kadar yeterince yapılamamasından kaynaklanıyor. 2000 yıl önce insanlara şifa dağıtan ve ciddi bir tedavi yöntemi olan bu kaplıcayı bir ziyaret edin. Bakın bakalım gerçekten de söylenenler gerçek mi? REMO HAN. Köyceğiz’den çıkıp Marmaris’e doğru giderken yolun sol tarafında, “Remo At Çiftliği” tabelasını görünce burada bir mola verin. Burası aslında hara yani at yetiştirme çiftliği. Sahibi Remzi yücel Malatyalı. Kendi şehrinde Arap atı yetiştirirken, yılın 4 ayı atları için ancak yeliş ot bulabilirken Köyceğiz’i keşfetmiş. Buranın sulak iklimi , yeşilliği ve verimliliği onu etkilemiş. Buraya gelip at çiftliğini kurmuş. Yetiştirdiği atları hipodromlarda koşuyor. Bir zamanlar burada çiftliğe girip atlara binme imkanı da vardı. Ancak şimdi yine de içeri girebiliyorsunuz. Çiftliği gezebiliyorsunuz. Atları izleme imkanınız var. ANTİKA OTOMOBİL PARKI Köyceğiz yolu üzerinde seyredenlerin dikkatini çekecek bir başka uğrak noktası antika otomobil parkı olabilir. İstanbul un Feriköy semtinden Köyceğize taşınan bu parkta eski, antik otomobilleri ve bunlara ait yedek parçaları bulabiliyor eski model otomobil alıp satabiliyor hatta seyrederken bile nostalji yaşıyorsunuz. PALMİYE ÇİFTLİĞİ Burası da Köyceğiz’den çıktıktan sonra hamitköy yoluna girdiğinizde 2 kilometre sonra karşınıza çıkıyor. Tropik bitkiler üzerine koleksiyon yapan doğa aşığı doktor, dünyanın çeşitli yerlerinden 400’e yakın palmiye getirmiş ve buraya dikmiş. Yani özel bir arberetrum. Gezilebilecek ilginç yerlerden biri de burası. Remo At Çiftliği Tel no: 0 252. 265 28 89. Köyceğiz Panorama Plaza Tel no: (0-252) 262 37 73 Evceğiz Otel Tel no : (0-252) 262 23 43 Kaunos Otel Tel no: (0-252) 262 42 88 Özay Otel Tel no :(0-252) 262 43 00 Otel Sinderella Tel no: (0-252) 262 22 54 Özbek Pansiyon Tel no : (0-252) 262 28 40 Oba Pansiyon Tel no: (0-252) 262 41 81

ORHANİYE



Kızkumu bu gördüğünüz denizin ortasında insanların yürüyerek dolaştığı yer. Jeep safari tutkunlarının en önemli iki durağı...Orhaniye ve Kızkumu...Tatilciler bütün istediklerine burada cevap bulabilecekler... Gönlünüzce dinlenmek, keyif yapmak mı istiyorsunuz! Belki de doyumsuz güzellikleri fotoğraflamak ve anılarınızı başkalarıyla paylaşmak mı özleminiz! Öyleyse hiç durmayın. Tarihi mekanlara da bu kez yolunuz düşecek. Trekking yapacak, doğayı keyfedeceksiniz. Doğası henüz bozulmamış, çevre zenginliği çok fazla olan ve ailece huzur bulabileceğiniz bir yöreye gidiyoruz. Muğla'nın Marmaris ilçesine bağlı şirin ilçe, "Orhaniye"; Keçibükü ve Merkez Mahalle'den oluşuyor. Tipik Akdeniz özelliklerini taşıyan eski Rum köyünün önceki ismi "Kırsaçlı Vasil" anlamına gelen "Kırvasil" imiş. M.Ö. 3.yüzyıla dayanan köy, temiz denizi, çevresini saran çam ormanları, dağları ve tarihi zenginlikleriyle dikkat çekiyor. Köyün sembolü ise, denize doğru 600 metrelik dil gibi uzanan ve gel - git olaylarında bir görünüp bir kaybolan kırmızı renkli kız kumu. Buranın ilginç hikayesi, sizleri mutlaka etkileyecek. İstanbul'dan yola çıkacaklar için, çeşitli alternatifler var. En kısa ulaşım, uçakla Dalaman havaalanına inip, taksi veya minübüsle Marmaris ve Orhaniye'ye ulaşmak. Otobüsle seyahat edenler, Marmaris girişi Shell akaryakıt istasyonu karşısısından kalkan minübüslere binerek, iki saatte bir yapılan seferler ile Hisarönüne gidebilirler. Gece 24.00'e kadar süren seferler, Orhaniye'deki motellerin önünden geçiyor. Orhaniye'nin tepelerden bu muhteşem ve iç açıcı görüntüsü, her tatilcinin görmek istediklerini gözlerinin önüne getiriyor. ÖZEL ARAÇ... Özel aracı ile yola çıkanlar, Çamlıca gişelerinden Bayramoğlu sapağına kadar otoyolu kullanacaklar. Eskihisar'dan dolunca kalkan arabalı vapurla devam eden yolculuk 40 dakika sonra Topcular'da başlıyor. Topçular'da depoyu tam doldurursanız, bu genişletip bitirilen Yalova - Bursa yolunu karşılıyor. Bursa çevre yolu ilaç gibi geliyor. Sizi kent çıkışına kadar çıkaran bu yol 30 kilometreye kadar tek yönlü. Bursa - Balıkesir arasındaki yol çalışmaları devam ediyor ama bundan pek etkilenmiyorsunuz. Sabah 07.30'da İstanbul'dan yola çıkanlar, 11. 00 sularında Susurluk'ta oluyor. Yol üstünde birçok ayran evi, kafe ve bahçe var. Susurluk'tan sonra mükemmel sayılabilecek bir yola giriyorsunuz.Bu yola uçak bile iner. Balıkesir'i sağınıza alarak sola sapınca, yönünüzü İzmir'e çevirmiş oluyorsunuz. Manisa'ya kadar yol çalışmalarının sürdüğünü görüyorsunuz. Manisa - İzmir arasındaki yol iyi durumda. İzmir girişinde Bornova'dan itibaren şehir içinde yapılan otobana girerek, körfezi seyrede seyrede, kokular arasında, şehir dışına çıkıyorsunuz. Ardından Aydın'a kadar otobanı kullanabilirsiniz. Bu yol da size sürüş keyfini yaşatıyor. Aydın, Çine derken, Muğla'ya ve 670 metre rakımlı Sakar Geçidi'ne geliyorsunuz ve sonunda karşınızda görkemli Gökova Körfezi. Biraz durun. Ve manzarayı seyredin. Bütün yol yorgunluğunuz geçecektir. Aşağıda okaliptus ağaçlarıyla çevrili Marmaris yolu, şiir gibi... Girişte Orhaniye'ye gitmek için iki yolunuz var. Datça sapağına dönebilir veya İçmeler üzerinden tercihinizi kullanabilirsiniz. Datça yolunda, kısaltma ve virajlardan kurtarma çalışmaları nedeniyle, ulaşım zaman zaman stabilize yoldan sağlanıyor. DENİZDEN GELEN TEKNELERE NOT Hisanönü körfezi girişinde, Dişlice Adası - Robinson Clup arasında su seviyesinin 50 cm. altında bulunan kayalıklara ve Atabol kayalığı kritik özellikler taşıyor. Mavinin, yeşilin, kısacası bütün renkleri Orhaniye'de görebilirsiniz... Orhaniye'de büyük oteller yok. Motel ve pansiyon türü konaklama tesisleri tatil için uygun mekanlara sahip. Deniz kenarında Doğan Motel, özel plajlı, 31 odalı. Odalar geniş ve hepsi banyolu, balkonlu, manzaralı. Açık - kapalı restoran, bar ve açık disko gibi üniteler var. Orhaniye'de Palmiye Motel, Erol, Ceren, Özen, Aves gibi pansiyonları da tercih edebilirsiniz. Ayrıca köy içinde kiralık evler de var. Aynı bölgede, sihirli bir hayat yaşatan Magic Life Knidos Tatil Köyü var. Ultra oteller kategorisinde bulunan tesis, tavan kubbesi, yer altında bulunan ve uzay üssünü azımsatan aynalı tünelleri, kongre ve dinlenme salonları ile açık kapalı havuzlarda animasyonlarıyla ilgiyi çekerken, kibar, güleryüzlü ve tecrübeli personeli, konukları memnun etmek için vargüçleriyle çalışıyorlar. Restoranların menülerinde yer alan balıkların tadı gerçekten lezzetli. Balıkların hem sığınmaya, hem de çoğalmaya geldikleri Hisarönü Körfezi'nde balık çeşitleri arasında, çipura, barbunya, akya, trança, lağos ve mezgit bulunuyor. Karides, ahtapot ve kalamar da yörenin lezzet seçenekleri arasında. Eğer Doğan Motel'in restoranında yemeyi tercih ederseniz, palmiye ve çam ağaçlarının gölgesinde, açık büfe kahvaltı, meze, güveç çeşitleri, ızgara et, tavuk ve balık yiyebilirsiniz. Kızkumu Motel konuklarını, tabldot servisi ile ağırlıyor. Orhaniye koyunun iç kısmındaki Hüseyin Dinç'in işlettiği Büyük Restoran'da ise, pizza çeşitleri, kiremitte balık ve buğulama deniz ürünleri, tercih edilen menülerin arasında. Burası kamp ve karavancılara da hizmet verirken, su kayağı ve oto kiralama da yapabiliyor. Magic Life Knidos Otel'in restoranında, açık büfe ve alakart olmak üzere limitsiz yiyecek ve içecek olanağı mevcut... Magic Life Knidos Otel'in havuzbaşında, sadece güneşlenmek değil, her türlü de animasyon mevcut Orhaniye'de güneş batışı. Bölgeden ayrılırken asıl alışveriş yapılacak yer tabii ki Marmaris Çarşısı. Burada aklınıza gelebilecek her türlü ürünü bulmak mümkün. Yaz ortasında 40 derece sıcakta size deri mont satmaya kalkabilirler hazırlıklı olun. Çünkü dünyanın dört bir yanından gelen turistlere satış yapmak için satıcılar her yolu deniyor. Yöresel olarak alacaklarınız arasında ise deniz ürünleri başta geliyor. Tabii ki aracınızda buzluk varsa. Yoksa aldığnız deniz ürünlerini bir kaç saat içinde tüketmeniz gerekiyor. Ayrıca kekik otu, kekik suyu ve kekik balı alabilirsiniz. Adaçayı, mersin yaprağı, incir ve defne yapraklarını da torbalar içinde alabilirsiniz. Ya da kendiinize güveniyorsanız, dağlardan toplayabilir ve kondisyon kazanabilirsiniz... Magic Life Knidos Otel'in havuzbaşında, sadece güneşlenmek değil, her türlü de animasyon mevcut KIZKUMUNUN HİKAYESİ Orhaniye'nin en ilginç yerlerinden biri, "Kızkumu"... Buranın çok ilginç bir hikayesi var. Bugün hala inanılan ve anlatılan bu efsaneye göre, bir zamanlar yöreyi sık sık ziyaret eden korsan baskınlarının birinde, bölgede sözü geçen ailenin güzeller güzeli kızı korsanlardan kaçarken, eteğine doldurduğu kırmızı kumlara saçarak, aynı yönde koşmaya başlar.. Nihayet kum azalır ve bittiği yerde de peri kadar güzel kız kaybolur! İşte o günlerden bugüne, bölge kızkumu ismiyle anılıyor. Yöre sakinleri ve turistler, denizin içinde garip şekilde uzanan, iki yanı derin kum sette yürürken, dilek tutuyor. Tuttukları dileklerinin de gerçekleşeceğine inanıyor. Plaj ve kafesiyle, jeep safari yolcularının da duraklarından olan Kızkumu, gün batımında kuğu gibi süzülerek koya giren yatlarla bütünleşerek görsel lezzetler sunuyor. Orhaniye'de mavinin güzelliğinde sürat teknesiyle dolaşmanın keyfi... Orhaniye, etrafı dağlarla çevrili göl görünülü koy olduğu için, durgun suda her türlü spor yapılabiliyor. Kıyılar dalmaya elverişli. Ayrıca. iskeleden ya da kiralayabileceğiniz tekne ile, kürek çekip olta balıkçılığı yapabilirsiniz. Doğan Motel'in önünden kiralık sandal bulmak mümkün. Motelin önünden sabah kalkan 13 metrelik gezi teknesiyle. arzuya göre İnbükü, Kamelya, Dişlice adası, Artur Koyu, Bencik, Selimiye gibi koyları gün boyu gezebilirsiniz. Öğle yemeği ya uğranılan köylerde ya da teknede veriliyor. Salata, haşlanmış patates, yumurta, köfte veya piliç ime meyveden oluşan menüde içeceklerin seçimi size kalmış. Koyun ortasında korsanlara karşı gözcülük görevi amacıyla inşa edilen Rodos şövalyelerinin de kullandığı kaleye tırmanabilirsiniz. Fotoğraf çekmeye meraklı olanlar için, oldukça geniş imkanlar sunuluyor Orhaniye'de. 6 kilometre uzaklıktaki şelale, 1,5 saatte gidilebilen Knidos antik kenti veya 1 saatte ulaşabileceğiniz Bozburun ve Baybossos gibi mekanlar, benzersiz görüntüler taşıyor objektiflere. Gece sessizliğinde uzun süreli geçen yemeklerden sonra Doğan Motel'in barı ve açık diskosu, müzik ve dans severlerin uğrak yeri. Daha çok eğlence, alışveriş, piyasa!, marina yaşantısını sevenler için Marmaris yanıbaşınızda. Burada aradığınızdan fazlasını bulabilirsiniz. Çevre gezileri trekking, tırmanma, yeni yerlerin keşfine meraklı olanlar, Kızkumu Motel'den tur rehberi İsmail Aydın ile temas kurarak turlara katılabilirler. Baybossos antik alanına, kalelere, Çiftlikkoyu'na , Bayırköy anıt ağaçlarına, Turgut köyü'nde halışova ya da adalara. DOĞAN MOTEL Sertan Dinç Tel : 0252 487 10 74 Faks : 0252 487 10 70 MAGIC LIFE KNIDOS TATİL KÖYÜ Tel : 0252 466 64 34 EROL PANSİYON Mehmet EROL Tel : 0252 4871018 Tel : 0 252 4871011 15 odali ve 40 yataklıdır. Kendi restorantı vardır. Odalar geniş ve banyoludur. Devamlı sıcak su bulunur. Aile pansiyonudur.

PATARA



Patara kumsalında bir güzel... İnsan vücudunda jakuzi etkisi yapan hırçın dalgalarda doyasıya yüzmek... Şifalı kumlar üzerinde yürümek... Antik kent kalıntıları arasında, Hafringer cinsi atlarla dolaşmak ve kum tepeleri üstünden güneş batımını izlemek için Patara'ya mutlaka gitmelisiniz... Böylesine güzel bir güneş batışını her yerde göremezsiniz... Anadolu uygarlıklarından Likya'nın önemli limanlarından biri olan Patara, doğanın cömert davrandığı bir bölgede yer alıyor. Çölü anımsatan kumları, tertemiz denizi ve çam ormanlarıyla ünlü yöre, bünyesinde bir çok sürprizi saklıyor. Patara antik kenti, 15 kilometre boyunca devam eden sahil bandının hemen gerisinde kurulmuş. Tiyatro, su kemerleri, anıt mezarlar, lahitler ve kilise, arkelojik çalışmalar sonucu gün ışığına çıkarılanlardan. Fakat kentin önemli bir bölümü, rüzgarlarla bir yerden bir yere taşınan kumların altında saklı. Patara'da yerleşim alanı, Gelemiş köyü antik kentinin 2 kilometre gerisinde yer alıyor. Uçak yolculuğunu seçenler için Patara'ya en yakın havalimanı Dalaman. 110 kilometre uzaklıkta. Fethiye - Kaş karayolu üzerinde bulunan Patara'ya, Kaş ve Kalkan'dan direk otobüs seferleri var. Anayol üzerindeki sapaktan içeriye giden Patara minübüslerine, cüzi bir ücret ödüyorsunuz. Ancak kalacağnız otele daha önceden haber verirseniz, otel görevlileri sizi servis araçlarıyla karşılayıp, dönüşte biletinizi ayırtıp, otobüse kadar bindiriyor. Patara'da oto kiralama acentaları, Marmaris, Pamukkale, Afrodisias, Bodrum gibi turistik merkezlere tur düzenleyen şirketler de var. Yola özel araçla çıkanlar, karayollarının titiz çalışmaları sonucunda virajlardan kurtarılarak kısaltılan geniş ve rahat bir yolla, Antalya - Kaş veya Dalaman - Göçek yönünden Patara'ya ulaşabilirler. Yola pazar günü çıkıyorsanız, tatilden istifade evlenen insanlar çok olur. Bu da tabii ki trafiğe yansır. Şehirler arası yollarda düğün arabalarından oluşan konvoylara aman dikkat edin. Bir de mıcırlı yollara özellikle dikkat edin! Oturmamış yol araç gezdiriyor. Yavaş seyredin ve öndeki araçla mesafeli gidin, ön camı kollayın. İstanbul çıkışlı olanlara müjde. Bilecek rampası genişletildi. Asfaltlandı. Bu yüzden daha rahat bir yolculuk yapma şansınız var. Patara, yüksek turizm kapasitesine sahip turizm merkezlerinden biri. Yörede ekonomik fiyatlı pansiyonlar ve oteller yer alıyor. Çevreye hakim panoramik manzarası ile Otel Beyhan, üç yıldızlı. Yüzme havuzlu, spor tesisleri gibi çeşitli üniteleriyle hizmet veriyor. Patara'nın 15 kilometre uzunluğundaki dillere destan kumsalı ve sahili. Bölgedeki diğer tesisler : PATARA GATE Otel, karavan, kampingi imkanlı, havuzlu, geniş bahçeli ve 20 odalı tesiste, ücretlendirme mark olarak yapılıyor. RÜYA AİLE PANSİYONU 11 oda, 27 yataklı, vantilatör ve cibinlik ilaveli pansiyon. Abdullah - Hülya Diker tarafından işletilen aile tipi mutfaklı, opoparklı bu pansiyon, Gelemiş Köyü içinde bulunuyor. Sisypos, Asso, Xantos, Likya , Merhaba, Sema, Delfin, Roze, Akay, Paradise ve Flower yöredeki diğer konaklama tesislerinden bazıları. Patara 'da bulunan antik kalıntılar... Gelemiş köyü çarsısı içinde, bahçeli ve çok sayıda kır lokantası var. Piliç çevirme, ızgara yapanlar, yörük çadırı dekorlu yer sofralı gözlemeciler ve kafeler arasında seçim yapmak hayli zor. Köy meydanı, PTT yanındaki Sultan Pizza, yabancı turistlerin en çok rağbet ettiği yer. Pizza çeşitlerinin yanı sıra, et, tavuk çeşitleri ve özellikle pastane bölümündeki tatlılar ile Sultan Pizza, büyük ilgi çekiyor. Restoranın yanında ilginç bir de bar bulunuyor. Açıkhavalı vitamin barda oturanlar, içkilerini içerken bir yandan da hedef tahtasına ok atışı yapıyorlar. Sultan Pizza'nın en çok sipariş verilen menüsünde, deniz ürünleri ve güveç çeşitlerinden yapılan pizza çeşitleri yer alıyor. Bir başka seçenek ise, Florya Restoran. Bahçe içi, ağaç altı, fonda çalan hafif müzik eşliğinde vitrinden seçeceğiniz soğuk mezeleri, et, tavuk balık siparişlerini, restoran şefi Ahmet Erbil'in samimi servisi ile afiyetle yiyebilirsiniz. Köyde çok sayıda müzikli bar da yer alıyor. Nightemple barda, DJ'in çaldığı en yeni CD'lerle dans etme olanağınız mevcut. Patara sahili denizi seven herkesi memnun edecek niteliklere sahip bir mekan. Vitamin bar sizi de memnun edecek... Patara sahili... Patara'da yapılacak alışveriş etkinlerinin en önemlisi, yöresel ürünlerin satıldığı çarşı içinde kurulan pazarda alışveriş yapmak. Burada gerek yerli gerekse yabancı turistler kendi yörelerinde bulamaycakları, otları, taze sebze ve meyveleri bulma şansına sahipler. Yöredeki köylerde yapılan el işi ürünler de cabası. Gelemiş Köyü içinde bulunan dükkanlarda bölgeye özgü ürünleri bulmak mümkün. Patara'da, en gözde aktivite sultan Han isimli çiftlikte yetiştirilen Hafringer cinsi atlarla, 60 - 70 kilometre süren safariye çıkmak... Patara çarşısısı... Anadolu uygarlıklarından Likya'nın önemli limanlarından biri olan Patara, doğanın fazlasıyla cömert davrandığı bir antik kent ve tatil yöresi. Antalya'dan Fethiye'ye doğru giderken, Kalkan'ı geçtikten 11 kilometre sonra, Patara sapağı ile karşılaşıyorsunuz. Bu yoldan 6 kilometre içeri girerek asfalt yolu takip ettiğinizde, sağlı sollu pansiyonların yer aldığı yerleşim alanı içine giriyorsunuz. En önemli özelliği, yaşva ve plansız bir gelişme gösteriği için, antik kent kalıntılarının içinde kalmış olması. Denize gitmek için ya sabah sporu olarak yürüyüş yapacaksınız ya da minübüsle beş dakikada sahile varacaksınız. Eğer özel aracınızla gideceksiniz, otomobilinizi akasyaların gölgesine bırakıp, vahşi kumla yolculuğa başlamanız gerekiyor. Sahile giderken yedi katlı anıt mezar, lahitler ve su kemerlerinden oluşan manzarasıyla antik kente girmeniz ve para ödemeniz gerekiyor. Vahşi kumsalda rüzgar, denizde ise dalga hiç eksik olmuyor. Akdeniz'in en temiz denizine sahip olan Patara sahilinde kıyıya vuran dalgalar, vücutta jakuzi etkisi yaparken, kulaç atmaya çalşımaktan yorgun düşüyorsunuz. Patara'nın kumu, tıpkı Datça'daki Gebekumu'nda olduğu gibi, aynı yüzyılda oluşmuş. Temiz denizlerde yaşayan ve taş yiyip taş üreten bir çeşit mikro organizmanın ürünü. Bu kumun rüzgarla taşınmasını önlemek için, bölgeye yegane uyum sağlayan akasya. Patara sahili, yürüyüş yapıp stres atmak için çok elverişli. Üstelik bu yürüyüş sırasında vücudunuzun her tarafını yakabilirsiniz. Ama rüzgarla güneş bir araya gelince tahmininizden daha hızlı yanıyorsunuz. O nedenle yürüyüşlerinizi sabahın erken saatlerinde ya da akşam üstü yapmanızda fayda var. Patara'da "Sultan Farm Horse Riding" isminde, at gezileri düzenleyen bir çiftlik var. Çiftliği İlhan Çırpan işletiyor. Çırpan, Karacabey harasından aldığı Hafringer cinsi, Avusturyalı annelerin taylarını dağ yollarında yürüyüş için eğitmiş. Rüzgar, Nazlı, Arzu, Hilal, Dilek, Yıldız ve Bursalı adındaki birbirinden güzel kısraklarla belki de hayatınızda ilk kez at gezintisi yapabilirsiniz. İlhan Çırpan grupların arzularına göre, dağlara yemekli turlar düzenliyor ve bilmeyenlere at binmesini öğretiyor. At gezileri, sabah serinliğinde ve akşam saatlerinde yapılıyor. Sabah 06.00 - 07.00 saatlerinde arasında başlayan gezide, yemi yedirilen, suyu içirilen, temizlenen ve yeleleri tarananan uysal atlar, konukların arzularına göre yön çiziyorlar. Rotada birinci adım kanal boyu, ikinci adım yeşillik vadi, üçüncü adım ise kum tepeleri ve deniz. Yol boyunca orman, vadi ve antik kentler geçiliyor. Daha önce hiç at binmemiş bile olsanız, çiftlikte verilen bilgiler doğrultusunda, ve 3 - 4 turluk denemelerle, 10 dakikada at binicisi olabiliyorsunuz. Patara'da yapabileceğiniz alternatif turizmde bir başka keyif de, kum tepelerinde yaşanıyor. Gün batımında önce sararan, sonra kızıla boyanan kum tepeleri üzerindeki dalga hareketlerini, gölgeleri ve bir yüzü karanlıkta kalan tepe siluetlerini izlemek veya fotoğraflamak bile, başlı başına Patara'ya geliş nedeni olabilecek özellikte. Rüzgarla kapanan kumdaki ayak izleri, yeniden şekillenen kum tepeleri, denize batan güneşten önce ortaya çıkan pastoral kompozisyonlar, büyüleyici güzellikte. BEYHAN PATARA RESORT Tel : 0242 843 50 96 PATARA SISYPHOS OTEL Tel : 0242 843 50 43-44 PATARA GATE Tel : 0242 843 51 68 PATARA VIEW POINT Tel : 0242 843 51 84 Tel : 0242 843 52 57 Tel : 0242 843 52 58 SULTAN HAN AT ÇİTLİĞİ Tel : 0242 843 51 60 SULTAN PİZZA Tel : 0242 843 51 60 FLORYA RESTORAN Tel : 0242 843 50 33

SARIGERME



Sürekli değişen hava akımı...Denizinde ve kumsalında en ufak taş ve çakıl bulunmayan kilometrelerce uzunluktaki sahil şeridi... Deniz sezonunu açmak için Sarıgerme'den daha iyi bir yer bulamazsınız... Sarıgerme sahilinde, iri taneli kumların üzerinde çıplak ayakla yürümek, hem vücudunuzdaki stresi atıyor, hem de ayaklarınıza masaj yerine geçiyor. İstanbul'dan yola çıkacaklar için, çeşitli alternatifler var. En kısa ulaşım, uçakla Dalaman havaalanına gitmek. Buradan taksiyle Sarıgerme'ye gidebilirsiniz. Sarıgerme - Dalaman arası sadece 12 kilometre. Bu yüzden uçaktan inince en çabuk plaja kavuşabileceğiniz tatil köylerinin bulunduğu yer olarak da ünlü Sarıgerme... Özel aracı ile yola çıkanlar, İzmir, Aydın ve Muğla'yı geçtikten sonra, Sakar Geçidi'ni inince, Fethiye - Göçek yönüne dönmelisiniz. Köyceğiz'i geçtikten sonra, Ortaca'ya varacaksınız. Sarıgerme yoluna saparsanız, sağlı sollu meyve bahçeleriyle dolu asfalt yoldan Osmaniye köyüne ve Sarıgerme'ye ulaşacaksınız. Otobüs yolculuğunu seçenler Ortaca'da ineceksiniz. Minübüsler Sarıgerme'ye 15 -20 dakikalık mesafesi olan Ortaca'dan devamlı seferle yapıyorlar. Sarıgerme, son yıllarda turizm alanında yaptığı atak ve hızlı gelişimlerle, adından çok söz ettiriyor. İlginç doğası, çevre zenginliği ve tarihiyle de ilgi çeken tatil beldeleri arasında yer alıyor. En büyük özelliği ise, Fethiye, Dalyan, Göçek gibi turizm merkezlerine olan yakınlığı. Kaunos, Telmessos, Pisilis antik kentleri üçgeni içinde yer alması ve sürekli esen rüzgarıyla sörfçülerin ilk tercih ettiği yerlerin başında geliyor. Geceleri mavi yolculuğa çıkan yatları ağırlayan Sarıgerme, "Yatların uyuduğu sahil" olarak belleklere kazınıyor. Sarıgerme sahilinin genel görünümü... Önde İber oteli... Beş yıldızlı üç büyük otel, "Magic Life", İber ve Valtur Sarıgerme sahilinde yer alıyor. Osmaniye Köyü'nde motel, apart ve pansiyon, Sarısu'da ise belediyenin kamp alanları var. Osmaniye köyü içinde, "Otel Aydemir", "Kardinal Sonne Pansiyon" gibi konaklama tesisleri dışında, vadide yer alan ve yeni açılan tesisler de göze çarpıyor. Bunlardan biri de Mesut Arslan ve eşinin işletmesi altındaki, "Pisilis Motel". 24 oda ve 60 yatak kapasiteli motelin restoranı, havuzu, barı ve otoparkı var. Etrafı ormanlarla çevrili. İçi çiçekli, sakin ve huzurlu ortamda tatil yapmak isteyenlerin tercihi bu motel... IBER OTEL SARIGERME PARK Pisilis antik kenti yakınında yer alıyor. 20'si suit, 744 yataklı 372 odalı otelin odaları, müzik, uydu TV, klima, özel kasa ve balkonlu. Restoran ve üç barı olan tesisin toplantılar için 350 kişilik salonu bulunuyor. MAGİC LIFE OTELİ 224 odası, her türlü spor, aktivite, animasyon ve konforuyla ultra oteller kategorisinde yer alıyor. Magic Life'a, bir kez ücret ödenince konaklama süresince hiçbir şeye para ödenmiyor. Otelin hayvanat bahçesi bile var... Sarıgerme'de kalacağınız otellerin yemek salonlarında yok yok... Sarıgerme sahilinin yerleşim alanı olan Osmaniye Köyü içinde, yemek yenecek bir çok restoran, kebapçı ve bahçe içi kır lokantaları bulunuyor. Izgara ve tencere türü yemeklerin yanısıra, Dalyan'dan getirilen kefal balıklarını kiremitte ve buğulamasını yapan lokantalar var. Özellikle turistlerin rağbet ettiği bahçe barları, günün yorgunluğunun atıldığı yerlerin başında geliyor. Sarıgerme sahilinde meşrubat, bisküvi, cips türü yiyecekler, en önemlisi de su satan bir büfe var. Gelelim beş yıldızlı otellerin yemeklerine. Magic Life, Iber Otel gibi büyük tesislerin açık büfeleri ise sıcak - soğuk, tüm yiyecek çeşitleri ve dekor zenginliğiyle, bütün müşterilerini memnun ediyor. Otellerin normal öğünleri dışında, akşam çayları, diskodan dönenlere, gece çorbası gibi ekstra servisleri de limitsiz şekilde uygulanıyor. Beş yıldızlı otellerde yemeklerin mimarı aşçılar, her zaman turistlerin yanında, kalite kontrolünü sürdürüyor. KIZARTMA DONDURMA İber Otel Sarıgerme Park'ın başaşçısı Hayri Şahin'den, siz damak tadını sevenler için özel bir tarif istedik. O da bize, özel günler için hazırlanacak ve sıcak yaz günleri için ideal olan dondurmalı tarif verdi. Tatlının özelliği dondurmanın kızartılması gibi, fusion bir mutfak denemesi. Tadına bakınca beğeneceğinizi umuyoruz. Dondurma topları öce bir kapta hazırlanan yumurta beyazına batırılıp, ardından hindistan cevizi ile kaplanıyor. Bu şilmei üç kez tekrar ediyorsunuz. Önce yumurtanın akı, ardından hindistan cevizi. Daha sonra da istediğiniz miktarda hazırladığınız dondurma toplarını, buzdolabının derin dondurucusuna koyup 15 dakika bekletiyorsunuz. Amaç, kaplanan dondurmayı kızartmaya dayanıklı hale getirmek. Dondurmaları daha sonra bir kapta hazırladığınız kızgın yağa atıp kısa süre kızartıyorsunuz. Fazla kızartmamaya dikkat edin. Ardından da hemen servise çıkarıyorsunuz. Umarız misafirleriniz böylesine ilginç bir dondurma çeşidinden memnun olur. Sarıgerme sahilinde, kaldıkları otelin havuzbaşında ellerindeki soğuk içecekleriyle serinlemeye çalışan turistler... Narenciye deposu olan Ortaca'da nisan ve mayıs ayları narenciye çiceklerinin yoğun parfüm kokusu etkisinde kalırken, bölgede her türlü deniz ürünü bulunuyor. Dalyan'da Dalko tesislerinden ekonomik fiyatlı balıkları arasında kefal, levrek, çipura, sazan, yılan balığı belediye hoporlörlerinden yapılan anonslarla halka satılıyor. Havyar ve çiçek balı yöreye has lezzetler taşıyor. Yıllar önce Sandros dağlarından kesilen nitelikli tomruklar, Dalaman Çayı'nda taşınırmış. Denize taşmasın diye de nehrin ağzına ağ gerilirmiş. Bölgede "Sarısu" isimli bir de çay varmış. İşte bu ağ germe işlemi ile çayın ismi birleşince, yörenin adı "Sarıgerme" oluvermiş. Yılların rötarını, dev adımlarla kapatan tatil merkezi Sarıgerme, her yerde rastlanmayan doğası, yöresel özellikleri ve çevre zenginliğiyle tatilcilerin gözdesi. Muğla iline bağlı Dalaman'a 12 kilometre uzaklıktaki Sarıgerme, uçaktan inince en çabuk plaja kavuşulan yer olarak da cazibesini koruyor. Aslına bakarsanız, Sarıgerme'nin en gözde tatil merkezlerinden biri haline gelmesinin bir çok nedeni var. Bunlardan en önemlisi ve deniz ve kıyı şeridi. Bir mil açıkta bulunan Babaada, bir tür dalgakıran görevi yapıyor. Aynı zamanda kıyı şeridi arasında suyu sürekli sirkülasyonunu da sağlıyor. Sıcaktan bunalan ve durgun havayı sevmeyenlere doğal klima görevi, yapan hava akımı ve suyun değişkenliği gibi avantajlar, sörf ve yelkenciler için vazgeçilmez tadlar sunuyor. Sahile yan yana gelen dalgalar, yüzenlere sadece bir kez temas edip geçiyor. Deniz, çocukların bile yüzebileceği sığlıkta, metrelerce devam ediyor. Kumsal ve denizde en ufak bir taş veya çakıla rastlanmıyor. Her mevsim değişen kıyı şeridi üzerinde ve su içinde kilometrelerce yürüyerek brozlaşabiliyorsunuz. Bu yürüyüş ayak sağlığı için de en güzel masaj oluyor. Vücuttaki stress ve biriken elektrikten kurtulma, iyot, oksijen tedavisi gibi yararlar sağlarken, su içinde yürürken daha çok efor gerektiğinden bacak adalelerini de kuvvetlendiriyor. Vücuda yapışmayan ince kumun altında ve İber Otel'in bahçesinde ise, Pisilis Antik Kenti kalıntıları bulunuyor. Sarıgerme'nin yerleşim alanı olan Osmaniye Köyü, Sarıgerme Çevre Eğitim Derneği tarafından düzenlenen sahil plaj bandının biraz gerisinde bulunuyor. Köyle sahil arasında ulaşım, 5 dakikalık yolculukla çek çek arabaları ile sağlanıyor.Turistler akşam olduğunda köy içindeki çarşıda toplanıyorlar. Kuyumcu, bar, restoran, hediyelik eşya ve halıcıların yer aldığı ışıl ışıl çarşıda, yeni düzenlemeyle köy dışından geçen trafikten etkilenmeden dolaşan turistlerin son durakları ise, saat 24.00'de açılan Pascha Disco. Taş duvarlı bu açık hava diskosunun en önemli özelliği, doyurucu ses kalitesini, istanbul Kuruçeşme'den getirilen müzik setine borçlu olması. GÖRÜLECEK YERLER Çevrede görülecek yerlerin başında "Aşı Koyu" geliyor. Ovacık köyü üzerinden toprak yolla ulaşılan köy, Dişibilmez- Karaburun arasında yer alıyor. Çevre kum sahili, ilginç kayalıklar ve çam ağaçlarıyla kaplı. Durgun koy, yatların da başlıca uğrak yeri. Büyük otellerin plaj kalabalıklığından sıkılan konukları, jeep ve kamyonetlerle, bu koya gelereke günboyu denizin tadını çıkarıyor. Gün içinde geçilip görülecek yerlerin arasında, 22 kilometre uzaklıkta Dalyan, 32 kilometre uzaklıkta Göçek ve 12 Adalar, 65 kilometre uzaklıkta Fethiye, 90 kilometre uzaklıkta ise Marmaris bulunuyor. RAFTİNG TUTKUNLARI ! Rafting'e meraklıysanız, Köyceğiz yolu üzerinden Beyobası sapağını takip ederek, Akköprü'nün bulunduğu rafting başlangıç sahasına ulaşabilirsiniz. Eğer canınız dere üzürinde kurulu teraslarda, yemyeşil bitki örtüsü arasında kuş ve su sesi dinleyerek kiremitte alabalık ve patlıcan közleme yemek isterse, Beyobası sapağından dönüp, Topgözü kanyonunda Yuvarlakçay'a gidebilirsiniz. DENİZ DİBİNİ SEVENLER ! Sarıgerme'de kalanlar için, Babaadası etrafında dalış veya adanın zirvesine çıkıp çam ağaçlarının gölgesinde rüzgarın sesini dinleyerek, Sarıgerme sahillerini seyretmek zevkli olabilir. Paraşüt , kayak , banana , sörf , yelken , jet-ski ve kano da Sarıgerme'de yapabilecekleriniz arasında yer alıyor. Gerek foto safariye çıkmak, gerekse rehber eşliğinde çevreyi zahmetsiz geziler yapmak isteyenler, Pisilis Motel'de düzenlenen turlara katılmak için, Mesut Arslan ile bağlantı kurabilirler. İBER OTEL Tel : 0252 286 80 31 Faks: 0252 286 80 43 MAGIC LIFE Tel : 0252 286 80 63 VALTUR HOLIDAY Tel : 0252 286 80 01 OTEL KARDİNAL Tel : 0252 286 80 28 AYDEMİR OTEL Tel : 0252 286 81 08

ALAÇATI



Alaçatı, İzmir merkeze 70 kilometre uzaklıkta. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan ise, 90 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Havalimanından Alaçatı’ya gitmek de otoban yoluyla çok kolay. Alandan şehre hiç girmeden, Üçkuyular üzerinden Çeşme otoyoluna girip, Alaçatı’ya ulaşıyorsunuz. Yol yaklaşik 30 dakika sürüyor.  İZMİR’DEN NASIL ULAŞILIR? İzmir Üçkuyular’dan hareket eden İzmir- Çeşme otobüsleri, iyi bir alternatif. Alaçatı’dan geçen bu otobüslerle, hem ekonomik hem de rahatlıkla Alaçatı’ya gidebiliyorsunuz. İstanbul’dan Ege’ye yapılacak olan yolculuklarda tabii ki birinci alternatif, istanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi’nin , Yenikapı- Bandırma seferlerini kullanmak. Bu tercih kendi otomobiliyle yola çıkacak olanlar için, özellikle trafik sorunun büyük olduğu ülkemizde ilk akla gelen alternatiflerden olmalı. Çünkü aracınızı Yenikapı’da feribota bindirdikten sonra, yolcu salonuna çıkıp gazetelerinizi alıp keyifli yolculuğa tatile hemen başlıyorsunuz. En azından 1 saat 45 dakika süren yolda, keyif sürüyorsunuz. Sonra da Bandırma’ya ulaşınca, direksiyona geçip keyifle sürüşe başlıyorsunuz. Balıkesir, Manisa ve ardından İzmir’den itibaren otoban’dan keyifle aracınızı sürerek, 300 kilometre sonra Alaçatı’ya ulaşıyorsunuz. Çeşme otobanından Alaçatı levhaları sizi zaten doğrudan, sörf cenneti Alaçatı’ya otomatik olarak getiriyor. Alaçatı’da gidince önce eski taş evleri, daracık sokakları, ilginç mimarisiyle ilçe merkezine ulaşıyorsunuz. Ardından da, 2 kilometre uzaklıkta bulunan sahil kesimine doğru gidiyorsunuz. Sahilde ise, önce sizi sörf okuları karşılıyor. Hemen yanında ise Süzer Otel yer alıyor. Yola devam edince ise, Alaçatı’nın sosyetik plajı Sea Side plajıyla karşılaşıyorsunuz. Alçatı’ya ilk kez gidiyorsanız, otoban üzerinde rüzgardan enerji üreten Türkiye’nin en öneli tesislerinden birini görünce, anlayın ki Alaçatı’ya geldiniz. Yol feribottan, yani Bandırma’dan itibaren yaklaşık 300 kilometre tutuyor Alaçatı’ya kadar. Alaçatı’da hemen her keseye seslenen çok şık butik oteller yanında, pansiyonlar da var. Yani her bütçeye seslenen tesisler hizmete hazır. Gerisi size kalmış. Kesenize, beğeninize göre, bu tesislerde kalabilirsiniz... İste size Alaçatı’da bulunan bazı tesisler ve özellikleri. TAŞ OTEL; Bu tesis, Zeynep Öziş tarafından açıldıktan iki yıl sonra, GEO Dergisi’nin seçtiği, “Türkiye’nin en güzel 10 oteli” arasına girmeyi başardı.. Bir zamanların, 100 yıllık harabe binasında, şimdi 8 odalı butik bir otel yer alıyor ve bulabileceğiniz en kaliteli hizmeti alma şansınız var. Tesise 12 yaşından küçükler kabul edilmiyor. kalan misafirlerin günlük şehir yaşantılarından uzakta tatil yapmak keyfini sürmeleri için, odalarda televizyon ve telefon bile yok. Kışın da açık. Ancak tesiste kalmak için çok önceden rezervasyon yaptırmanız şart. Tel, 0232 716 77 72 SÜZER OTEL; Alaçatı’nın beş yıldızlı tesisi. İçinde 5 yıldızlı her türlü konfor yer alıyor. KAPLICA, TAŞ MASAJI VE REFLEKSİYOLOJİ! Alaçatı Süzer Majest Oteli’nin en önemli özelliklerinden biri, alt katında yer alan kaplıca. Yaz sıcaklarında belki önemi yok ama özellikle sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında bu kaplıca için bile buraya gitmeye değer. Çünkü kaplıca kaynağı otelin altından çıkıyor. Sular direk havuza geliyor. Doğal sıcaklığıyla suyun içine giriyorsunuz. Özelliği kükürt ve demir bakımından zengin olması. Bu havuza girip çıktığınızda kendinizi günün streslerinden arınmış hissedeceksiniz. Otelde ayrıca bir çok masaj hizmeti veriliyor. Bu masajlar arasında insan vücudunun belli noktalarında bulunan “çakralar”, Etna Yanardağı’ndan çıkan taşlarla uyarılıyor. İnsan vücudunda bulunan en önemli 7 çakra noktasının her birine farklı renkte taşlar ısıtılarak konuluyor. Otelde ayrıca Türk Hamamı ve Uzakdoğu’da çok yaygın olarak bilinen ve hemen her köşede bulunan dükkanlarda uygulanan “Refleksiyoloji” yani ayak masajı yaptırabilirsiniz. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi, www.dunyaturu.com sitesinde, Bangkok bölümünde bulabilirsiniz. Tel, 0232 716 97 77 Diğer kalınacak yerler ise, Çark Pansiyon, Hermann Pansiyon, Büke Pansiyon. Sailors Oteli; 0232 716 87 65 Hermann; 0232 716 62 95 Büke; 232 716 78 71 Alaçatı, son bir kaç yıldır özellikle İzmir’de yaşayan, yaşam ve yemek tutkunu genç iş kadınlarının öncülüğünde bambaşka bir kimliğe büründü. Bu yeni nesil girişimciler, her biri dökülen, yıllarca el uzatılmamış evleri tek tek alarak, büyük bir keyifle yemek yenilecek ve kalınacak yeni lezzet durakları ortaya çıkardılar. Bunların başında, O Ev geliyor. Sahibi Alaçatı’yı ilk keşfedenlerden biri Emel Aliberti. O Ev, bugünlerde Türkiye’nin en şık otel ve restoranlarından biri haline gelmiş durumda. Hizmet veren bina satın alındığı zaman tam virane halindeymiş. 4 yıl süren bürokratik işlemler, uğraşmalardan sonra burası çok farklı bir dekor anlayışıyla, hizmete girmiş. Mutfakta, 30 yıl Amerika’da şef olarak çalışan Emel Hanım’ın babası, Neşet Akalın’a emanet. Mönü’de dünya mutfaklarından seçmeler var. 50 kişilik bu tesiste, leziz yemekleri tatma imkanınız var. Fiyatları yemek kalitesiyle orantılı olarak standartların üzerinde. Ancak lezzetleri, verdiği tad ve genel atmosferle değer. Tel; 0232 716 61 50 Bir zamanlar tütün deposu olarak kullanılan bina, şimdi ise özel tatları bulabileceğiniz restoran olarak müşterilerini ağırlıyor. En büyük özelliği ise kahvaltıları. Tel; 0232 716 85 94 TRİO Doğayla içiçe bir tesis. Yeşillikler içinde, leziz yemekler sizleri bekliyor. Tel, 0232 716 88 22 İMREN TATLI VE HELVA EVİ. 1941 yılından bu yana açık. Sakızlı ve mercan köşklü dondurması meşhur. Ayrıca sakızlı kurabiyesini unutmamak lazım. YILDIZ RESTORAN: Yaz Kış açık. Selanikli aile tarafından işletiliyor. Selanik usulü soğan böreği ise çok lezzetli. TUVAL: Bir başka lezzet durağı. Bugüne kadar 9 yemek kitabı yazan Gökcen Adar’ın tavsiyesiyle menüye konulan gül baklavası ise mutlaka tadılması gereken lezzetlerden. Çünkü bir eşi neredeyse Türkiye’de yok. GÜL BAKLAVASI: İçinde Isparta’dan gelen şekerle ovulmuş gül yaprakları olan, gül börek şeklindeki hazırlanmış gül baklavası hafif sosla nefis bir lezzet. Burada ayrıca zom patlıcan, sucukaki köfte, muska böreği ve paşa mezesi ise tadılması gereken diğer lezzetler. Bir başka lezzet ise, tatlı lor peyniriyle karıştırılarak hazırlanan kaya koruğu turşuşu çok ilginç...  SAKIZLI KAHVE. Alaçatı’ya özgü bir başka lezzet. Sakızlı kahveyi Alaçatı kahvelerinde içebilirsiniz. Közde pişirilen bu kahve size bir başka lezzet verecek. DELİCE Bir restoran degil de, masal diyarı gibi. Tüller ve mumlarla bezeli dekorasyonuyla kendinizi adeta masal diyarında hissediyorsunuz. Şarap kavı gerçekten şarap tutkunlarını memnun edecek düzeyde. Tel, 0232 716 62 60 CLUB BABA Alaçatı’nın en renkli ve en büyük bahçesine sahip restoranı. Sahibi Metin Yeşil Sakız, 23 yıl Almanya’da bir Türk lokantasının işletmeciliğini yaptıktan sonra Alaçatı’ya yerleşmiş. Ege mutfağı ağırlıklı 150 kişilik restoranda, kahvaltılar çok leziz ve ünlü. Tel, 0232 716 82 59 Alaçatı’da tabii ki, sadece lüks tesisler ve lokantalar yok. Dost Pide Evi’nde, Karadeniz’in pidelerini yeme şansınız var. ÖZBİR CAFE Her yerde bulamayacağınız kabakçiçeği dolmasının tadına mutlaka bakın ALAÇATI KAVUNU... Tabii ki Alaçatı deyince, bölgenin kendine özgü kumlu ve kiraçli toprağında yetişen o özel tatlı ve sert kavunu unutmamak lazım. Kavun mevsiminde buraya gittiyseniz, motor arkasına bağladıkları römorklarında, büyük şehirlerde bulamayacağınız fiyatlarla köylülerin evlerin aralarında sattıkları kavunları mutlaka alın. Bu kavunları bir de sonbahar aylarında ipe asarak yere temas ettirmeden saklamayı başarabilirseniz, kışın bu lezzetin tadına bakabilirsiniz... FAHİR BALIK RESTORANI Alaçatı’ya gidip de balık yemeden gelinir mi diyorsanız, haklısınız. Bunun için en iyi adreslerden biri, Alaçatı’ya yapılan yeni limanın hemen içinde bulunan Fahir Balık Restoranı. Büyük şehirlerde bulunan lüks balık lokantaları gibi değil. Dekoruyla, mutfağıyla sade. Hatta biraz salaş. Ama kömür ateşinde yapılan ızgara balıkların tadına doyulmuyor. Buzdolabından istediğiniz balığı kendiniz seçiyorsunuz. Sonra da limanı seyretmeye başlıyorsunuz. Kömür atesinde balığınız pişerken bir yandan da salatanız hazırlanıyor. Bol limonlu salatanızı masanıza önce geliyor. Tadına bakarken, bir müddet sonra da kömür ateşinde ızgara edilen balığınız sofranıza arzı endam ediyor. Keyifle balığınızı yeme fırsatını yakalıyorsunuz. Fiyatları da göz korkutmayan cinsten. Alaçatı’da alınabileceklerin başında Alaçatı Kavunu geliyor. Ayrıca Sakız Reçeli de diğer bir alternatif. Eğer kültür balığı ile aranız varsa, Mersin Limanı mevkiinde bulunan balık çiftliğini ziyaret edin. Oradan kendi ellerinizle yetiştirilen çipuraları alın. Alaçatı’nın tarihi 1850 yılından öncesine bilinmiyor. O dönemde bölgedeki sazlıkların kurutulması için, çevre adalardan Rum işçiler buraya getiriliyor. Gelen bu Rum işçiler, ellerindeki geniş arazilerin değerini bilmeyen Türkler’in topraklarını kullanmaya başlıyorlar. Bağcılık ve şarapçılık yapıyorlar. Bölgeye alışan işçiler bir daha da geldikleri adalara dönmeyip burada yaşamaya başlarlar. Alaçatı Limanı’nda üzüm işleme ve şarap fabrikası kurulur. Bölge gelişir. Ancak 1914 yılında Balkan Savaşı’ndan kaçan göçmenlerin gelişi bölgede yaşayan Rumlar’ın mal varlıklarını bırakarak buradan Sakız Adası’na kaçmalarına neden olur. 1924’de yani mübadele yıllarında Selanik Göçmenleri Alaçatı’ya gelir. Ancak bağcılık ve tarımı bilmediklerinden, verimli bağlan bir süre sonra ne yazık ki bakımsızlıktan yok olur. Alaçatı’nın merkezinde en çok dikkati çeken evleri...Evlerin büyük çoğunluğu Alaçatı’ya özgü taştan yapılmış olmaları. Bu taşın en büyük özelliği, yapısından ötürü, yazları serin, kışları ise sıcak tutuyor evin içini. Alaçatı şehir merkezine gelirken hemen dikkatinizi, yanyana 4 değirmen çekiyor. Bir zamanlar insanların buğday öğütmek için kullandığı bu değirmenler, elden geldiğince restore edilmiş ve etrafı yeşillendirilmiş. Hemen önüne de bir çay bahçesi kondurulmuş. Alaçatı merkezini rahatlıkla buradan oturup izleyebiliyorsunuz. Değirmenlerin önünden gidilen yolla girilen Alaçatı merkezinde ise, elden geçirilen eski Rum evlerinde yer alan dükkanlar, lokantalar, cafeler sizi karşılıyor. Gezmeye gelenleri rahatsız edebilecek, aşırı turistik hiçbir ögeye burada rastlamıyorsunuz. Günlük yaşamla, restore edilen evler ve turizm içiçe. Hala merkezdeki kahvelerde insanlar oturup hoş sohbetler ediyor. Merkezde yer alan fırında, ilçenin ihtiyacı olan ekmekler pişiriliyor. Kısacası Alaçatı sokaklarında, tarihe yolculuk yapıyorsunuz. Serin sokaklar, huzur veren ortamda. Alaçatı’ya asıl ününü getiren ise, rüzgarı ve sörf tutkunları için bir numara olan sahili. Özellikle dünyanın dört bir yanından sörf tutkunları, bu iki özelliğinden ötürü Alaçatı’yı baştacı etmişler. Alaçatı’nın sahilden 200-300 metre açığa kadar olan deniz kıyısı kumluk. En önemlisi de boyu geçmeyen sığ bir yapısı var. Yeni sörf öğrenmeye başlayanlar için bu özellikler her yerde bulamayacakları özellikler. Başınızda bir de sörf bilen öğretmeniniz olursa, sörf yapmayı size günde 3 saat çalışarak 15 saatte öğretmeyi garanti ediyorlar. Saatte 60-70 kilometre hızla, rüzgara hükmetmenin tadını burada sörf yapmayı öğrenenler yaşıyor. Bunun için, Alaçatı’da bir çok sörf kulübü var. Hepsi belli bir fiyatla yerli yabancı binlerce kişiye her yıl burada sörf öğretiyor. İsterseniz sörf ile ilgili malzemeleri bütünüyle buradan kiralayabiliyorsunuz. İsterseniz kendi malzemelerinizi burada tutabiliyorsunuz... Alaat'nn belki de  en ilgin yerlerinden biri ise, Szer Otelinin hemen stnden geen asfalt yolun sona ermesinden sonra, toz toprak yoldan gidilen ark ve Piyale koylar. Burada tamamen doal ortamda denize girmenin keyfini karabilirsiniz. Ancak en byk zellii bu koylarn hemen ilerisinde yer alan rzgarn etkisiyle ve Alaatnn zel jeolojik yaps nedeniyle ekilden ekile giren kayalarn bolunduu koylar. Buralar o kadar byk koylar deil. Ama dalgalar ve rzgarlar, kayalar ylesine ekilden ekile sokmu ki. Bembeyaz kayalarn yzeyinde oluan delikler, ekiller, inceleyince insana ok farkl geliyor. Buraya gittiiniz zaman kendinizi dnyada deil bir baka gezegende hissedeceksiniz. O EV Tel; 0232 716 61 50 AGRİLLA Tel; 0232 716 85 94 TRİO Tel, 0232 716 88 22 DELİCE Tel, 0232 716 62 60 CLUB BABA Tel, 0232 716 82 59 SAILORS OTELİ; 0232 716 87 65 HERMANN; 0232 716 62 95 BÜKE; 232 716 78 71 Çeşme Seyahat; 0232 716 82 99 ALAÇATI ÇAMLIK TAKSİ DURAĞI; 0232 716 85 55 FAHRİ’NİN YERİ; 0232 716 76 91 Alaçatı limanı

BİRGİ ÖDEMİŞ



Çakırağa Konağı mutlaka görülmeli. Birgi, Batı Anadolu'da İzmir'e 150, Ödemiş'e 7 km. uzaklıkta yer alıyor. Ödemiş ve Birgi, adeta yan yana oldukları için burayı birlikte gezmenizi öneririz. Birgi, Bozdağ eteklerinde özel bir yeşil doku içine yerleşmiştir. İpek dokumacılığı ve incirleriyle de ünlüdür. 14. yüzyılda Aydınoğulları Beyliği'nin başkenti olarak saltanatı yaşamış ve Osmanlı dönemi sivil mimarîsinin de en özenli örneklerini hâlâ barındırmaktadır. Ödemis’e ve Birgi’ye  gitmek için en ideal yollardan biri İzmir’den Selçuk otobanına girmek. Oradan da iki alternatif var. Birinci Torba’dan ayrılarak yola devlet karayolundan gitmek. Bu yolla hemen İzmir yakınlarında bulunan yerleşim yerlerini, köy yaşantısını izleme imkanınız var. Yolda dikkatli araç kullanın. İşaretlere de dikkat edin. Polisler bir çok yerde kontrol yapıyor. İkinci alternatif ise, otobanı Selçuk çıkışına kadar takip edin. Selçuk yol ayrımından çıkınca, hemen solda tire girişi yazısını göreceksiniz. Tabelaları takip edin. Tarlaların içinden, mevsimine göre meyve ağaçlarının arasından şeftalililerin, kirazların her türlü meyvenin tadına bakarak yola devam edin. Önce Tire’ye geleceksiniz. Sonra da yola devam ederseniz Ödemiş’e.... ALTERNATİF YOL... İstanbul’dan geliyorsanız, Manisa Akhisar’a kadar geldikten sonra, Gölmarmara, Bozdağ, Gölcük, Salihli üzerinden Birgi’ye gelebilirsiniz. Bu yol İstanbul’dan çıkıp, İzmir üzerinden gelişe göre 150 km daha kısa. Biraz dikkatli olursanız, keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz. Ürünlerin toplandığı yaz aylarında yollarda kamyon trafiği var. Ama dikkatli olursanız sorun yok. Birgi’de ne yazık ki kalacak yer yok. En iyi çözüm Ödemiş’te ya da Tire’de kalmak. Ödemiş’te kalmak isterseniz, Prenses Otel iyi. Kaliteli odaları var. Temiz ve bakımlı. ÖDEMİŞ'in yağlı kebabı meşhur. Yağda kızartılmış kıtır ekmek üzerinde servis edilen köftenin tadına doyulmuyor. Bu kebabi da en iyi yiyeceğiniz yer ise, Ödemiş Şehir merkezi’nde bulunan trafik ışıklarının yanından hemen sağa dönünce, sokağın başında bulunan Köfteci Hurşit.   Burası gerçek anlamda bir esnaf lokantası. İçerde sadece köfte, yoğurt ve içecek yer alıyor. Ama özellikle pazarın kurulduğu gün giderseniz yemek yemek için uzun süre beklemeyi göze almalısınız. Ama ne kadar beklerseniz bekleyin beklediğinize değecek bir lezzeti burada tatma imkanınız var. Ufak bir hatırlatma. Ne kadar aç olursanız olun, öncelikle kendinize “bir porsiyon köfte” söyleyin. Çünkü porsiyonlar öylesine büyük ve doyurucu ki, size yetiyor. Ayrıca yağda kızartılan ekmekler üzerinde getirilen köfteler lezzetinden damağınızda inanılmaz bir tad bırakıyor. Sırf bu tat için buraya bir kez daha gitmeyi isteyeceğinizden eminim. Yanında isteyeceğiniz ayran ve yoğurt ise gerçekten tam lezzetinde. Ödemiş’te ayrıca, özellikle ramazan ayında ekmek dolması meşhur. Töngül katmeri denen Ödemiş'e özgü pide de gerçekten lezzetli. Bölgede Töngel pidesi çok ünlü. 50 yıllık bir geçmişi var. Kıymalı, peynirli olarak yapılıyor. Ancak sadece sabahları bulma imkanı var. Sabah kahvaltısında yeniyor. Kapalı ve açık olarak yapılıyor. Üstüne yağ sürülüyor, İçinde yağ yok. Birgi’de ise, konağın hemen yanında yeni restore edilen geleneksel Birgi evinde ev yapımı kurabiyeler, kekler börekler yeme şansınız var. Ayrıca önceden haber verilirse kalabalık gruplar için yöresel yemekler de hazırlanıyor. Ev gerçekten el emeği göz nuruyla restore edilmiş. İki katlı. Giriş katında oturma grupları yer alıyor. İkinci katta ise, duvarlar yöresel ürünlerle bezeli. Bir de kütüphanesi var. Rahat ve dinlendirici bir yer. Çember, yazma, dantel tel kırma denilen el işi ürünler yörenin en ünlü ürünleri. El mendilleri de bulabilirsiniz. Ayrıca yöresel otlar, kurulan pazarlarda, tezgahlarda, ziyaret yerlerinin önünde satılıyor. Mevsimine göre taze meyvelerin yanında kuru incir, üzüm, kekik suyu, sebzeleri de bulmak mümkün. Ödemiş’te Pazar günü zengin bir pazar kuruluyor. Pazarda yöresel 72 çeşit meyve ve sebzelerin yanında bir de yöreye özgü el işi, nakış gibi ürünleri bulmak mümkün. Ayrıca organik tarım yapan çiftçilerin ürünlerini ve peynir, yoğurt, patates, kestane, şifalı bitkilerden alabilirsiniz de bulabilirsiniz. OYA PAZARI Ama en önemlisi parktaki oya pazarı. Gerçi hafta arasında da burada satış yapan yerler var. Ama cumartesi günleri daha kalabalık, özellikle Beydağ'dan pek çok hanım el emeklerini buraya getiriyor. El işleri pazarını dolaşmak başlı başına serüven. Oyaların ismini sorduğunuzda kırsal kesim kadınının hayal gücü şaşırtacak sizi. Doğadaki hemen her çiçek, armut, elma, karpuz, üzüm gibi meyveler, balıklar, kuşlar konu olmuş oyalara. Türkan Şoray'ın kirpiğinden, Zeki Müren'in dişine kadar kadın kendisini etkileyen her şeyi oya ile anlatmış. İşte oya isimlerinden bir kaçı: Gizli ıraspı, tren yolu, Kore kilidi, cilveli, Kıbrıs çiçeği, sevgiliye mektup, kaynana tokadı, cennet süpürgesi... KUZEYDE Bozdağ, güneyde Aydındağları'nın çevrelediği, Küçük Menderes'in suladığı Ödemiş'in tarihi yaklaşık 5000 yıl öncesine dayanıyor. Luvi kavminin ilk Ödemişliler olduğu söyleniyor. Ödemiş ismi, bir söylenceye göre, ‘‘Otamış''dan gelmiş. Otamış, şifa veren bitki anlamına geliyor. Bir söylenceye göre MS 16. veya 17. yüzyılda yöreye yerleşen Otamış Oymağı ad olmuş. Bir başka söylence ise, bugünkü Ödemiş'in bulunduğu yere Boyalık dendiği dönemlerde halk boya yapılan bitki köklerini çıkarır, bunları İzmir Limanı'ndan yurtdışına gönderir ve iyi para kazanırmış. Tireli Kabasakal namlı bir kişi borçlarını ödemek için çalışmaya gelmiş, işçilere çay kahve pişirerek borçlarını ödemiş. Ve yöreye Ödemiş denmiş. Birgi Çarşı içi... Ödemiş, Türklere 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra geçti. 1098'de Bizanslılar Ödemiş'i geri aldı. Aydınoğlu Mehmet Bey, 1308'de beyliğini Ödemiş'te kurup Bizans boyunduruğuna son verdi. 1403'te Timur'un işgal ettiği Ödemiş, 1426'da 2. Murat tarafından Tire Sancağı'na bağlanmış. 1919'da Yunan işgaline uğrayan ilçe, bağımsızlığını 3 Eylül 1922'de kazandı. Ödemiş'in yiğit efeleri, Milli Mücadele'de kahramanlıklarıyla destan yazdı. Çakırcalı Mehmet Efe, Kaymakçalı İnce Mehmet Efe, Gökçen Efe, Bozdağlı Postlu Mestan Efe, Çaylı'da Keleş Mehmet Efe, Köseler'de Ömer Çavuş Efe, Bademli'de Kör Bayram Efe, İstiklal Madalyası sahibi Kara Erkek Mehmet Efe türkülerde, oyunlarda yaşıyor. TARİHİ BİLGİ. TARİHİ çok eskilere dayanan Ödemiş'in müzesi de görülmeye değer. Müzede MÖ 3000 - 480 yılına kadar Hellenistik, Roma, Bizans çağına ait seramikler, idoller, kaplar, heykelcikler, bronz heykeller, Selçuklu ve Osmanlılara ait sikkeler görmek mümkün. Sard, Efesos yolu üzerindeki en önemli kentlerden biri olan Hypaipa kenti, Ödemiş'in 5 kilometre kuzeyinde, Günlüce Köyü yakınlarında. Lidya, Pers ve Roma dönemlerinin önemli dini merkezlerden olan Hypaipa, piskoposluk merkezi olarak da ün yapmış. Ödemiş, o dönemlerde kök boyaları, dokumaları ve Safran adlı parfümüyle ünlüymüş. Bir dönem Aydınoğulları Beyliği'nin merkezi olan Ödemiş ve çevresinde, Selçuklu ve Osmanlı eserlerini görmek de mümkün. Ödemiş’e gitmişken beldelerini de gezin. Bozdağ, Gölcük, Birgi gibi bilinenlerin yanında eski evleri, dar sokakları, konuksever insanlarıyla Bademli, Kaymakçı, Kayaköy, Çaylı, Konaklı ve Ovakent'e de gidin. BİRGİ’DE TARİH YENİDEN CANLANIYOR. Birgi’de 5 bine yakın insan yaşıyor. 1995 yılında Birgi’nin toparlanması için bir hareket başladı. Burası kentsel SİT alanı ilan edildi. Kamusal bir çalışma yapıldı. Yerler alındı. Evler restore edilmeye başlandı. 38 dönümlük bir alan Marmara Üniversitesi tarafından satın alındı. 5 yıldır burada yaz okulu çalışması var. Her yıl 50 ile 70 öğrenci buraya yaz okulu için geliyor. Evlerin röleve, restorasyon projeleri yapılıyor. Şu anda Birgi’de rölevi hazır 200 bina var. Evlerini restore etmek isteyenler karşılıksız olarak röleve projelerini alıyorlar. Bugüne kadar Birgi’ye bir sey verilmedigi için 76 yıldır hep alındığından dolayı insanların biraz güveni yoktu bu çalışmalara ilk başta. Ancak yapılanları gördükten sonra yardımcı olmaya başladılar. Birgi halkı yapılan çalışmalara sahip çıkıyor. BİRGİ ÇAKIRAĞA KONAĞI         Ege Bölgesi'ne özgü mimari üslubu günümüze kadar korunmuş ender konaklardan birisidir. Konağın inşaatının 1761 yılında Şerif Aliağa tarafından başlatıldığı bilinmektedir. Ancak konağın zengin, renkli ve süslemeli stili, tezyinatının 19. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olduğunu göstermektedir. Üç katlı, dış sofalı, çift köşk odalı olan konağın zemin kat duvarları taş örgü, orta ve üst kat duvarları ise ahşap çatkı içine dolgu tekniği ile inşa edilmiştir. Bir iç bahçesi olan konağa geniş ahşap iki ayrı kapıdan girilmektedir. Taş plakalarla kaplı zemin katta, hizmetli, bekçi, misafir kabul yeri, ahır ve samanlık bulunmaktadır. Zemin kattan yukarıya trabzanlı ahşap merdiven ile çıkılmaktadır. Diğer katlara göre alçak tavanlı, kışın kullanılan ara katta, beş oda ve tuvalet bulunmaktadır. Orta kat salonundan yine ahşap, iç merdiven ile yazın kullanılan yüksek tavanlı, üst kata çıkılır. Üst katın planı ara katta olduğu gibi açık sofalı ve uzun dikdörtgen planlıdır. İki sekili, iki çıkmalı, iki köşk odalıdır. Ayrıca eyvan ve taht köşk de mevcuttur. Üst katın tavan ve duvarları, zengin bitki ve meyve motifleri, şehir panoramaları ile süslüdür. Pencereler altta düz, üstte kemerli vitray olmak üzere iki sıra halinde aydınlatmayı sağlamaktadır. 18. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen ve resim stilinden de 19. yüzyılın ilk yarısında tezyinatının yapıldığı anlaşılan konak özellikle ahşap işçiliği ve panoramalarıyla dikkati çekmektedir. Bu süslemeler hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Yakın tarihe (1950) kadar konut olarak kullanılmış olan konak daha sonra Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir. 1977 yılında onarımına başlanan konağın çevresindeki bazı evlerin kamulaştırılması ise 1983 yılında gerçekleştirilmiştir. İç düzenleme ve teşhire yönelik çalışmaların tamamlanmasından sonra konak 1995 yılında ziyarete açılmıştır. Ziyarete açık olan bir başka yer de konağın yanıbaşındaki şark evidir. Şarkevinde, işletmecilerin geleneksel eşyalarla yaptığı düzenlemeler arasında, çay içebilir. Keyifli sohbetler yapabilirsiniz. Ödemis Müzesi Birgi Çakiraga Konağı Adres: Ödemis - Izmir Tel: (232) 545 11 84

Gölcük izmir



Gölcük, Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı döneminde önemli bir yerleşim merkezi olan Birgi’ye 20 km, Salihli yönünde ise, Lidya Krallığı’nın merkezi Sard’a 30 km, Salihli kaplıcalarına ise 20 km mesafede yer alıyor. Bozdağ'ın eteklerinde yer alan Gölcük, yaz aylarında serin havasıyla özellikle yakın çevresinde bulunan İzmir, Ödemiş, Tire, Salihli gibi yörelerde yaşayanlar tarafından "yayla" olarak kullanılıyor. Kış aylarında ise, kar yağdığı zaman bir başka özelliği olan kış turizmi ön plana çıkıyor. Bembeyaz kar örtüsünün altında, donan göl etrafında gezmek insana keyif veriyor. Hemen yakınında bulunan Bozdağ ise, kayakseverler için önemli bir alternatif sunuyor. İSTANBUL’DAN GİDİŞ... Gölcük’e gitmek için İstanbul’dan yola çıkanlar için en iyi alternatif tabii ki Bandirma’ya kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işlettigi hızlı feribotları kullanmak. Bu şekilde hem zamandan hem de karayollarında yaşanan trafik terörü ile yolun başında uğraşmadan yola çıkıyorsunuz. Bandırma sonrası, Balıkesir’e kadar gelip buradan da Akhisar’a geçiyorsunuz. Daha sonra da Gölmarmara üzerinden Salihli’ye geliyorsunuz. Salihli’ye geldiğinizde karşınızda yolun sağ tarafında Sard Antik şehir tabelası çıkınca yola giriş yapmayın. Yaklaşık 2 km sonra yolda tekrar tabelala karşınıza çıkıyor. Sizi Bozdağ, Ödemiş sapağına geldiğinizi uyararak yola girmenizi istiyor. Bu yola girdikten sonra rahat rahat işaretleri takip ederek, önce Bozdağ’a sonra da Gölcük tabelasını takip ederek, birkaç kilometre sonra Gölcük’e ulaşıyorsunuz. Gölcük’e ulaşınca gölün büyük bolümünü araçla dolaşma imkanı bulunuyor. Ancak ilkbaharda gidiyorsanız gölün suları yükseliyor ve özellikle restoranların bulunduğu bölümde araç trafiğine kapatabiliyor. Gölcük’e İzmir’e uğramadan gidiyorsanız, yaklaşık 586 km sürüyor. Yani İstanbul- Gölcük arası, yaklaşık 7 saatte bitiyor. İZMİR’DEN GİDİŞ... İzmir’den yola çıkıyorsanız. İki alternatifiniz var. Biri Salihli üzerinden gitmek, diğeri de, Torbalı , Tire yolundan gitmek. SALİHLİ ÜZERİNDEN İzmir’in içinden yola çıkıyorsanız tabii ki Basmahane üzerinden Ankara yoluna çıkıyorsunuz. Daha sonra da Salihli yolunu kullanarak Bozdağ ve Gölcük’e ulaşıyorsunuz. Yol boyunca özellikle Tavşanlı’dan sonra, üzüm, incir, sebze ve meyve tezgahları sizi bekliyor. Her şey dalından koparılmış ve taze olarak müşterilerini bekliyor. İzmir Gölcük arası bu yoldan, 130 kilometre tutuyor. GÖLCÜK GİRİŞİ; İzmir yönünden Gölcük’e en iyi gidiş şehrin Ankara çıkışını takip edeceksiniz. Salihli’yi geçtikten sonra, Sard antik kentinin girişini 2 km geçtikten sonra Ödemiş Bozdağ tabelasının yanından içeri giriyorsunuz. Kısa süre sonra da yine bir tabela size yol ayrımını sol tarafta gösteriyor. Virajli yol toplam 50 kilometre uzunluğunda Ödemiş’e kadar gidiyor. Yolun 20. kilometresinde ise, Bozdağ ilçesinden yol Gölcük’e sapıyor. Tabelaları biraz dikkatli takip ederseniz rahatlıkta Gölcük’e ulaşırsınız. GÖKKÖY. Gölcük yolu üzerinde, ufak bir köy. Dağların arasında ilkbaharda badem ağaçlarının çiçeklerinin arasında şirin gözüküyor. TORBALI ÜZERİNDEN Gölcük’e İzmir-Aydın karayolunu kullanarak gidiyorsanız, bu kez Torbalı ya da Tire Selçuk yol ayrımından otobandan çıkıyorsunuz. Daha sonra da Tire yol ayrımına girip yaklaşık 20 kilometre giderek Tire’ye ulaşıyorsunuz. Tire’den Ödemiş istikametine yönelip, Gölcük’e doğru çıkış yapıyorsunuz. Gölcük’e Ödemiş üzerinden çıkan yol çok kaliteli değil ama daha kısa. Bölgede oturanlar genelde bu yolu kulanıyor. O nedenle keskin virajlarla dolu olan yolda dikkatli ve sürat yapmadan araç kullanın. ANKARA’DAN GİDİŞ . Ankara’dan yola çıkanlar, Eskişehir, Kütahya, Uşak, Kula üzerinden İzmir’e gelebilirler. Toplam 578 kilometre süren bir yol. BOZDAĞ’A ÇIKARKEN DİKKAT Salihli yol ayrımından kısa süre sonra yol Bozdağ’a tırmanmaya başlıyor, özellikle Allahdiyen köyü civarında bol bol viraj ve rampa yer alıyor. O nedenle aracınızı dikkatli sürün. Unutmayın! Oralara sürat yapmaya değil gezmeye gidiyoırsunuz. Yolun bütünüyle keyfini çıkarın. Yavaş sürün. Etrafı seyredin. Hemen her yerde özellikle fotoğraf çekenler için güzel görüntüler yer alıyor. Gölcük’te kalmak için bulunan yerlerin başında Prenses Otel geliyor. Burası gölün hemen kenarında yer alıyor. Özellikle yaz aylarında futbol takımlarının yüksek irtifada kamp yaptığı bir otel. Otelin yeşiller içinde, göl kıyısında bir bahçesi yer alıyor. Ayrıca göl kenarında çardakları da keyifli. Otelin bir başka özelliği de İsmet İnönü’nün de burada kalması. Gerçi kaldığı odadan bir eser kalmamıs ama yinede, özel mimarisiyle kalınabilecek yerlerden biri. Bir başka alternatif ise, Gölcük Oteli. Göl kıyısında yer alan bu otel de, odalarda televizyon yer alıyor. Kışın ısıtmalı yüzme havuzu var. ölcük’te yemeğe gelince alternatif çok. Bunların başında ödemiş Köftesi ve bölgede yapılan sucuklar geliyor. GÖLCÜK RIHTIM RESTORAN Restoranın göl üzerinde yer alan kameriyesinde de yemek yeme imkanınız var. Yayın balığı özel. Zeytinyağı ile karıştırılan sarımsak sosu ile yiyebilirsiniz. Tabii yanında kırmızı soğanı unutmayalım. Ayrıca, oğlak ve dana eti ile yapılan sebzeli güveci, çok özel. Çünkü özel toprak kaplarda yapılan bu güveç, odun ateşinde 3 saat kadar pişiyor. Tabii bu arada Ege bölgesine özgü her türlü zeytinyağla mezede de sizleri bekliyor. Her biri kullanılan özel zeytinyağının lezzetini taşıyor. Rıhtım Restorant'ın kameriyesi göl kenarında yer alıyor DİKKAT; Özellikle mevsim dışı, hafta içi Gölcük’e gittiğizde aradığınız her yiyeceği bulma imkanınız çok sınırlı. Çünkü genellikle ilkbaharda ve sonbaharda hafta sonları bütün tesisler açık oluyor. Ancak hafta için giderseniz, piknik malzemelerinizi yanınızda götürün. Çünkü özellikle lokantalar kapalı oluyor. Tel; 0232 558 13 97 NAZİLLİ PİDE Bozdağ merkezde temiz ortamda pide yiyebileceğiniz Nazilli Pide salonu’da yer alıyor. Tel; 0232 547 72 20 BOZDAĞ BELEDİYE FIRINI Bozdağ Belediye Fırını ise, belediye binasının karşısında yer alıyor. Burada Bozdağ’nın ünlü güvecini ve katmerini deneme imkanınız var. Ancak buraya öğlene kadar gidebiliyorsunuz. Çünkü öğleden sonra kapatıyor. PAZAR GÜNÜ HALK PAZARI. Gölcük’te kurulan halk pazarı, Pazar günleri yöreye canlılık katıyor. Pazarda yöresel el işleri, köylülerin kendi yaptıkları yiyecekler, dağlardan topladıkları her türlü otları bulma imkanınız var. BAHTİYAR DEDE’NİN SÜPÜRGELERİ Allahdiyen Köyü’nde süpürgeci Bahtiyar Dede’den kendi el emeği, göz nuru süpürgelerini almadan yola devam etmeyin. Kullanmasanız bile evinizin bir kenarında süs olarak kalsa bile, size o nur yüzlü 76 yaşındaki Bahtiyar dedeyi hatırlatır. ŞENAY SARIGÜL’ÜN BALLARI VE ŞİFALI SULARI. 10 senedir Bozdağ Kırkoluklar Mevki’nde, yol kenarında satış yapan, Şenay Sarıgül’ün tezgahında, Isırgan otlu gözlemenin tadına bakmayın unutmayın. Tabi bunların yanında, sattığı Bozdağın harbi Kekik balı var. Neye iyi mi geliyor ? Şeker hastalığına, hazımsızlığa, mide ağrısına, faydası var. Kullanımı da her sabah bir çay kaşığı yiyeceksiniz. Burada alacaklarınız arasında, kestane, çiçek, karakovan , ıhlamur, çam ve Hayıt balı; yani dere kenarlarında olan sepet örülen bitkinin balı da var. Sadece bunlar değil, Karabaş oto; kolesterol için lavanta suyu ile birlikte çok iyi geliyor. Mayasıl ve basur için de basur suyu var. Damıtılmış ısırgan otu suyu da alabilirsiniz. Gölcük’ün denizden yüksekliği 1100 metre. Gölün etrafında, çam, kestane, ceviz ağaçları ve bir çok bitki çeşidi yer alıyor. Yaklaşık 7 kilometre tutuyor gölün çevresi. Gölün derinliği ise, 8 metre civarında. Göl etrafında özellikle sabah erken saatlerde keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz. Göl yaz aylarında serin bir havaya sahip olduğu için İzmir ve civarında oturanlar tarafından yayla olarak kullanılıyor. Kışın ise hemen yanıbaşında bulunan İzmir’in kayak merkezi Bozdağ’da olduğu gibi, karlarla kaplanıyor. Gölün küçük bir kumsalı var. Piknik alanları, kır evleri, villalar, otel ve pansiyonlar ile kamping alanları da bulunuyor. İLKBAHARDA İLGİNÇ GÖRÜNTÜLER Gölcük’e özellikle ilkbaharda gidenleri ilginç bir görüntü bekliyor. Gölün yükselen suları nedeniyle, kıyıda bulunan ağaçların gövdeleri sular altında kalıyor. Böylece çiçek açan dallarıyla sular içinde gözüken ağaçlar, fantastik filmin bir sahnesiydeymişçesine sizi karşılıyor. Bu ağaçlar, sabah ve akşam ışıklarında fotoğraf çekenler için ilginç görüntüler oluşturuyor. İlkbaharda hafta içi günlerde Gölcük’e çıkanlar ise, terkedilmiş kaba görüntüsüyle karşılaşıyorlar. Gölcük etrafında yer alan birbirinden değişik, güzel, villa ya da apartmanlar arasında istediğiniz gibi dolaşabilir güzelliklerin tadını çıkarabilirsiniz. ALLAHDİYEN KÖYÜ’NDE SÜPÜRGECİ BAHTİYAR DEDE. Salihli yolundan Gölcük’e çıkarken, Allahdiyen Köyü’ne gelince biraz durun. Durun çünkü burası gerçekten ilginç bir yer. İlginçliği öncesinde isminde; “Allahdiyen”. Aklınıza bir anda “Kim diyor? Niye diyor?” soruları gelebilir. Bu soruları işte ben de, köyün girişinde, bir binanın alt katında, daracık aralık kapı arkasında, yere oturmuş, nur yüzlü, yetmişlik dede, Bahtiyar Yurttaş’a sordum. 76 yaşındaki dede, hala bir genç gibi tarlasının kenarında yetiştirdiği süpürge otlarıyla, büşük şehirlerde varlığını bile unuttuğumuz süpürge yapıyordu. Keyifle heyecanla, otları bir araya getiriyor. Şekil veriyordu Bahtiyar Dede. Onlarca yama görmüş pantolonu, bir kucak bembeyaz sakalıyla, saatlerce oturup sohbet etmek geliyordu içinizden onunla. Bahtiyar Dede, köyün isminin bir zamanlar o yörede yaşayan Erenler dedesinden geldiğini söylüyordu. Söylenceye göre, Erenler Dede’sinin başını bir nedenle kesiyorlar köyün aşağılarında. Sonra da onu köyün tepesine kadar taşıyorlar. Ancak bu sırada erenler dedesi sürekli “Allah” diyerek kesik başıyla tepeye kadar geliyor. Sonra da kendisini köyün tepesine gömüyorlar. Köyün adı da buradan geliyormuş. Hatta kabri bir zamanlar Mareşal Fevzi Çakmak da onarmış. Günümüzde yolu biraz bozuk olsa da bilenler oraya gidip ziyaret etmeyi ihmal etmiyorlar. Bahtiyar Dede, bir zamanlar çobanlık yaparken, 10 yıl önce tarlasının kenarına süpürge otu eken bir Bulgar vatandaşından süpürge yapmayı öğrenmiş. O günden bu yana da kendi yapıyor süpürgeleri. Yaptığı süpürgeleri de, Kula, Turgutlu, Ahmetli, Salihli gibi yörelerde kurulan pazarlarda satıyor. Eğer Salihli üzerinden Gölcük’e çıkarsanız, Allahdiyen Köyü’nde mola verip süpürgelere bir bakın. Belki biraz sohbet eder, o güzel süpürgeleri alırsınız. HER DERDA DEVA BALLAR SATAN ŞENAY HANIM... Gölcük’e kıvrıla kıvrıla virajlı yollardan giderken, zaman zaman yola kenarlarında mola vermeyi ihmal etmeyin. Çünkü tepelerden vadileri, Salihli’nin tepeden yemyeşil görünüşü izler, fotoğraf çekebilirsiniz. Çünkü etrafta gerçekten güzel manzaralar var. Bu arada yolunuzun üzerinde, Bozdağ Kırkoluklar Mevki’ne gelince, hemen solunuzda bir çeşme beliriyor. Hayrat olarak yapılan çeşmede, neredeyse 20 borudan akan sular buz gibi. Çeşmenin karşı tarafında, yolun kıyısında, Şenay Sarıgül, tek başına kurduğu tezgahında sizi bekliyor. Tezgahında yok yok. Öncelikle yörenin otlarından kendi elleriyle yaptığı ısırgan otlu gözlemenin tadına doyum olmuyor. Bir yanda hemen arkasında akan Bozdağ’ın eriyen kar sularından oluşan nehirin keyifli şırıltısı. Bir yanda tertemiz havada yapılan gözlemelerin lezzeti. Öte yandan yöredeki üreticilerden alıp da, sattığı, “Bozdağ’ın harbi kekik balı” var. Neye mi iyi geliyor bu bal? 10 yıldır yol kenarındaki tezgahında satış yapan Şenay Hanım, başlıyor saymaya. “Şeker hastalığına, hazımsızlığa, mide ağrısına faydası var. Kullanımı da kolay. Her sabah bir çay kaşığı yiyeceksiniz.” Tezgahta neredeyse yok yok. Ayrıca, kestane balı var. Çiçek balı, karakovan balı , ıhlamur balı, çam balı, hayıt balı da var. O da ne diyorsanız, hayıt, dere kenarlarında olan bir bitki. Sepet örülen bitkinin balı. Arılar işte bu bitkilerden bile bal oluşturuyor. Sadece bal değil. Bir de çeşitli bitkilerin, suları da satılıyor burada. Karabaş oto; kolesterol için faydalı olduğu biliniyor. Lavanta suyu ile birlikte çok iyi. Mayasıl ve basur için de basur suyu var. Ayrıca damıtılmış ısırgan otu, karabaş suyu. Yani bir nevi yol kenarı aktarı Şenay Hanım. Yol kenarında duran müşterilerine, balları tattırıyor. Ondan sonra almalarını istiyor. Yıllardır do burada durup satış yaptığı için, müşterileri belli neredeyse. Gelip geçen günlük müşterilerine onları refarans olarak gösteriyor. Şenay Hanım, bu satışlardan kazandığı parayla, bir kızını Tıp Fakültesi’nde okutacak seviyeye kadar getirmiş. Haline şükreden, dağ başında oturuyor gibi görünse de günlük gelişmelerden haberdar bir Ege insanı. A TEPESİ Bozdağ’a ister Salihli üzerinden gelin, ister Birgi üzerinden, Gölcük sapağına döndükten bir kaç kilometre sonra, kıvrıla kıvrıla, “Göl ha burada olmalı, ha şurada” diye aracınızla inerken, birden sağ tarafınızda göl aniden karşınıza tablo gibi çıkar. Şaşırır kalırsınız. İşte bu tepeye “Aaaa” tepesi denmesinin nedeni, 1938 yılında Gölcük Yaylası’na gelen İsmet İnönü, gölü gördüğü bu noktada, ilk kez gören hemen herkesi dediği gibi, “Aaaaa” dediği için, burası “A tepesi” olarak biliniyor. İsmet İnönü’nün Gölcük’le ilgili anısı bir değil. Bir de burada kaldığı günümüzün Prenses Oteli’nde yakın zamana kadar onun kaldığı oda da içindeki eşyalarla muhafaza ediliyormuş. Ancak yıllar geçtikten sonra, otel birkaç restorasyon görüncü, bütün otantik özelliği kaybolmuş... Gerçekten de “A...” dedirten bir manzarası var. Kışın donan gölün karlarla kaplı ağaçları arasında, bembeyaz sessiz, sakin manzarası insana huzur veriyor. İlkbahar da ise yeni uyanan doğanın, her türlü ağacın bulunduğu yerden yeni filizleri arasından gölün mavi görüntüsünü seyretmek de keyifli. Yaz aylarında ise, insanlar İzmir’de, ödemiş’te, Salihli’de sıcaktan pişerken, daha manzarayı görünce kendinizi klimalı bir aracın içinde hissetmeye başlıyorsunuz. O sıcaklardan eser kalmıyor. Bozdağ genel görünüm YEŞİLÇAM PİKNİK ALANI A tepesinden göle doğru inerken, yine sağda Yeşilçam Piknik Alanı’na ulaşıyorsunuz. Burada rahatlıkla piknik yapabilirsiniz. Göl özellikle yaz aylarında serin bir havaya sahip olduğu için, İzmir ve civarında oturanlar tarafından yayla olarak kullanılıyor. Kışın ise hemen yanıbaşında bulunan İzmir’in kayak merkezi Bozdağ’da olduğu gibi, karlarla kaplanıyor. Gölün küçük bir kumsalı var. Piknik alanları, kır evleri, villalar, otel ve pansiyonlar ile kamping alanları da bulunuyor.  BOZDAĞ İzmir’in en yüksek dağı olan Bozdağ, 2159 metre. Buraya çıkmak için 1150 metre yüksekliğinde olan bozdağ ilçesine gelince, 8,5 kilometre uzunluğunda olan Bozdağ Kayak Merkezi’ne çıkmanız gerekiyor. Bozdağ’da bulunan Mermeroluk Çeşmesi, yaz kış buz gibi olan suyu ve çevresiyle, yöre sakinlerinin en çok geldikleri piknik yerlerinin başında geliyor. MİDAS’IN EŞEK KULAKLARININ HİKAYESİ Bozdağ’ın bir de mitolojide ilginç bir şekilde yer aldığı hikayesi var.  Müzik tanrısı Apollon, Bozdağ’da lir çalmayı çok severmiş. Yeryüzünde bu liri en güzel kendisinin çaldığını söyleyip övünürmüş. Apollon bir gün en az kendisi kadar güzel lir çalan çoban Marsias’ı çağırmış. “Bu dağa iki usta çalgıcı fazla” diyerek, onu yarışmaya davet etmiş. Yeteneklerini en iyi şekilde sergileyen Tanrı ve çobanı dinleyen jüri içinden, sadece Kral Midas çobana oy vermiş. Bunun üzerine Apollon Marsias’ın derisini yüzdürmüş. Yanlış kararı yüzünden Midas’ın kulaklarını eşek kulaklarına çevirmiş. Anadolu’nun bir çok müzesinde, bir direğe bağlanmış, derisi yüzülmüş Marsias heykeli, bu hikayeyi dillendirir izleyicilerine. HOTEL PRENSES  0232 5581115 0232 558 11 48 GÖLCÜK OTELİ 0232 558 10 16 GÖLCÜK RIHTIM RESTORANT  0232 558 13 97 NAZİLLİ PİDE 0232 547 72 20

KARABURUN ÇEŞME



izmir Krfezi'nin en ucundaki Karaburun'a gitmek iin 303 viraj amanz gerekiyor. Ancak sonuta oya gibi ilenmi koylarn yer ald, lezzetli balklar hibir yerde tadamayacanz balk lokantalarnn bulunduu masmavi denizi ve Karaburun hurmasnn tek yetitii gizli cennet olarak sizleri bekliyor. Deniz kenarı salaştır, servis yavaştır, hesaplar talaştır. YENİİİ.....YENİ....YENİ... DENİZ OTOBÜSÜYLE KARABURUN... Karaburun'a karayoluyla gitmenin hikayesi aşağıda yer alıyor. Ancak en güzel alternatiflerden biriyse İzmir'den denizyoluyla buraya gitmek. Evet denizyolu. İzmir'de hiç kullanılmayan deniz yolu artık devreye girdi. İzmir şehir merkezinden Üçkuyular'dan kalkan deniz otobüsleri, yazın haftada dört gün, kış aylarındaysa yani 31 Mart'a kadar, haftada iki gün sefer yapıyor. Üçkuyular'dan cumartesi 09.30, pazar günü 10.30'da kalkan deniz otobüsleri, 80 dakikada sizi Karaburun'a götürüyor. Akşam ise 17.00'de dönüşe geçiyor. Karaburun aşıklarına duyurulur! KARAYOLU Karaburun, İzmir şehir merkezine yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Bunun yaklaşık 45 kilometrelik bölümü ise otoban. Ancak ondan sonrası ise, maceralı bir yolculuk sizi bekliyor. Karaburun’a karayoluyla gitmek için iki alternatif var. İzmir’den Çeşme yoluna çıkıp devlet karayolundan gidebilirsiniz. Bu yol boyunca yoğun trafikte ama yol boyunda yer alan ufak tatil köyleri ve yerleşim yerlerini görerek gitme şansınız var. Diğer alternatif ise, İzmir’den Üçkuyular’dan itibaren Çeşme otobanına girip Karaburun çıkışından ayrılmak. Bu yol ise süratli gidişi sevenler için. Sıkıcı olmayan şekilde Karaburun girişine, otobana girdikten kısa süre sonra ulaşıyorsunuz. Zaten asıl bundan sonra yol başlıyor. Karaburun’un bugüne kadar belki de gözlerden uzak kalmasının en büyük nedeni, ulaşmak için alacağınız mesafe. Otobandan hemen ayrıldıktan sonra Gülbahçe’den itibaren Karaburun’a kadar, irili ufaklı 303 viraj olduğu söyleniyor. Öylesine çok ki. O nedenle yol boyunca çok dikkatli gidin. Hız yapmayın. Ancak her virajı dönünce karşınıza çıkan el değmemiş, bozulmamış manzaralar biraz olsun yorgunluğunuzu alıyor. Yol yaklaşık 55 kilometre sürüyor.Gerçekten zorlu ama zevkle gidilen bir yolla Karaburun’a ulaşıyorsunuz. İnsan bir yandan buranın gelişmesi için yolun yapılması istiyor. Ama öte yandan da yol gelince burasının bozulacağı endişesini taşıyor. TOPLU TAŞIMA. Yaz aylarında her yarım saatte bir, kış aylarında ise her saat başı İzmir Balçova Semt Garajı’ndan hareket eden klimalı otobüslerle 2,5 saatlik yolculukla Karaburun’a ulaşabilirsiniz. Otobüsler şoförlerine gideceğiniz yeri söylerseniz size oraya kadar götürme imkanları da bulunmaktadır. Ayrıca Üçkuyular semtinden de dolmuşlarla gitme imkanınız var. Bunu da hesaba katın. Karaburun’da kalınacak yer konusunda fazla alternatif yok. Bodrum Koyu’nda yer alan Astoria Otel, denize sıfır konumuyla kalınacak yerlerin başında geliyor. Otelde her türlü etkinlik yer alıyor. ERGİN PANSİYON  Eğer fiyatı uygun, kalınacak yerleri temiz, aile işletmesi olan bir yer arıyorsanız, o zaman Karaburun Ergin Pansiyon’a gidebilirsiniz. Deniz kıyısında yer alan bu tesisin 14 odası bulunuyor. Restoranda Türk kahvaltısı ve akşamları geleneksel Türk mutfağından mezeler ve sebze yemekleri, taze balık ve ızgara çeşitleri verilmekte. Mevsimin sebze ve meyveleri pansiyonun kendi bahçesinden koparılıp günlük olarak restoranın mutfağında kullanılıyor. Yemekler tesisin sahibinin eşi tarafından hazırlanıp ve çardağın altında denizin kenarında, dibinde veya iskelenin üstünde servis yapılıyor. Ayrıca tabii ki restoranda bütün yemeklerin ve günlük taze balığın her zaman siparişi alınıyor. Gruplara özel indirimler de yapılmakta bu özel mekanda. Aras Otel; Mordoğan Limanın uç kısmında yer alan Aras Otel 4 yıldır müşterilerini ağırlıyor. 4 yıldızlı bir otel. Türkler burayı keşfetmeden önce neredeyse Fransızlar keşfetmiş. Otelin yaz boyunca en büyük müşterileri Fransızlar. Otelin içinde hemen her türlü etkinlik var. Yol kenarında yer alıyor. Ama çıkmaz bir yol. Deniz üstünde yapılan iskeleden, Mordoğan limanı manzarasıyla denize girme keyfini yaşıyorsunuz. Ancak otel, işletmecilik açısından sorularla dolu. Çok güzel bir çevrede yer almasına rağmen, hizmet kalitesi yetersiz. Bunu bilerek giderseniz fazla hayal kırıklığına uğramazsınız. Ne yazık ki bölgede kaliteli fazla kalınacak yer olmadığı için zorunlu tercih edilecek yerlerden biri. MERKEZ; Sol tarafta ağaçların altında oturma iki tane cafe var. Ama bunlar şehirlerde bildiğimiz cafelerden değil. Ağaçların altına masaları atmışlar. Nefis bir Karaburun manzarası. Bir yandan dağları seyredip bir yandan da şehir merkezini izleyebiliyorsunuz. Yalnız buraya otururken dikkat edin. Çünkü birinde fabrika işi dondurma var. Yani her yerde bulabileceğin lezzet ve standartta. Diğerinde yani, 7 Kardeşler Dondurmacısı’nda ise, 150 yıllık deneyimin ve kaliteli yöre sütlerinden yapılan gerçek sakızlı Karaburun dondurması var. Sakızlar Yunan adalarından geliyor ne yazık ki. Ancak sütler ve yöntem Türk usulü... İkisi arasında ne fark var derseniz, yiyince anlıyorsunuz. Dondurmanın özelliği Karaburun’da otlayan hayvanların sütlerinden yapılması. Bunun ne demek olduğunu tadına bakınca anlıyorsunuz. Günlük olarak yapılan ürünlerin tadına bakın. Karaburun, İzmir’den uzak oluşu nedeniyle, çok lüks şık lokantaları barındırmıyor. ALBATROS İsmet’in yeri olarak bulunan bilen bu restoran ise deniz ürünleri konusunda Karabur’un yüz akı neredeyse. Özellikle Karaburun kalamarının tadına mutlaka bakın. Bulabilirseniz ise, kalamar yumurtası bir başka lezzet. Tavada eritilen tereyağı içinde kırmızı biber ile sote edilen kalamar yumurtası daha sonra servis ediliyor. Her zaman bulma imkanınız yok. Ancak bir iki gün önceden sipariş verip bu lezzetin tadına bakabiliyorsunuz.Limanda yer alan bu restoran da fiyatlar da uygun. NUMBER ONE: Limanda bulunan Number One Restoran, bir başka lokanta. Temiz, garsonları hızlı. Mezeleri leziz. En önemlisi ise, yediğiniz her türlü balık günlük ve deniz ürünü. Kültür ürünü balıklara da isterseniz ulaşabiliyorsunuz. Deniz levreğini, çipurayı buradan daha güzel, taze ve leziz başka bir yerde bulmak gerçekten zor. Çünkü koca yarımadanın neredeyse ucunda yer alan tek yerleşim yeri olan Karaburun’da çevre kirliliği en az düzeyde. O nedenle balıklar da lezzetli... Mevsiminde levrek, çipura, tekir balıklarının tadına doyamayacaksınız. Lezzetli balıklar, temiz ve hızlı bir servisle masaya geliyor. Yanında da kalamar, patlıcan közleme ve bilumum mezeler yer alıyor. Patlıcan közlemenin özelliği ise, bütün patlıcan közlenmiş olarak masaya geliyor. Siz bıçakla isteğinize göre kesip üzerine zeytinyağı döküp yiyorsunuz. Yanında ise, köy ekmeği ızgara edilmiş olarak sıcacık geliyor. Masada kalan ekmekler varsa üzülmeyin. Atılacak diye. Ekmekleri ya siz ya yanınızda bulunan çocuğunuz zaten hemen önünüzde yüzen kefal balıklarını beslemekte kullanıyor. Yine de kalan ekmek olursa garson masaya temizlik için geldiğinde, kendi balıklara atıyor. O nedenle lokantanın deniz kenarı masalarında oturanlar, kefal balıklarını masmavi deniz içinde keyifle yüzerken beslemenin keyfini çıkarıyor. Bir çok yörede yenilecek balıklar sıralamasında en sonlarda kalan kefal, Karaburun’da hemen her mevsim lezzetle yenilebiliyor. Bunun da nedeni bölgenin denizinin temizliği ve balıkların nispeten daha iyi beslenmeleri. Bu da balıkların lezzetini artırıyor. ZEYTİN LOKANTASI Karuburun’da Hakan Erdinç’in işlettiği lokantada özellikle sabahları doğal gıda ürünlerinden oluşan kahvaltıyı mutlaka yapın. Her şey var aklınıza gelen. Fiyatları da uygun. LOKANTALARIN YERİ; Number One, Karaburun limanının hemen baş kısmında yer alıyor. Yine limanda neredeyse kendin pqişir kendin ye tarzında, biraz daha salaş balık lokantaları yer alıyor. Lokantalarda gerçekten leziz taze balıklar var. Kesenize göre oturup doyana kadar balık yemenin keyfini çıkarıyorsunuz. Hem de izmir gibi nispeten hesaplı olan bir şehre göre bile daha uygun fiyatlarla. İstanbul ile fiyatları hiç kıyaslamayalım daha iyi... Karaburun yolunda satıcılarda her şey doğal. Karaburun’da alınacak şeylerin başında özellikle geliş yolu üzerinde yol kenarında satılan yöresel zeytin, reçeller ön planda. Zeytinyağı’nı unutmamak gerekiyor. Bir de yörede yetişen “Karaburun hurması” denilen zeytini bulursanız almayın unutmayın. Bu da ne oluyor derseniz anlatalım. Hepimizin bildiği gibi zeytini dalından kopartıp yemek mümkün değil. Çünkü tadı biraz acı. İşte bunun için zeytin bir çok işlemden geçirilip soframıza geliyor. Ancak Karaburun bu konuda farklı bir yer. Çünkü doğanın bu saflığı ve güzelliği, Karaburun zeytininin dalından koparıldıktan sonra hemen yenen bir çeşidinin burada yetişmesini sağlamış. Dünyada bu tür zeytin bir tek Karaburun’da yetişiyor dersek, bunun önemini anlatabiliriz sanırım. İşte bu zeytin, öylesine güzel bir tatta ki, hurma gibi. Bu zeytini geliştirmek için Karaburun’da çalışmalar yapıyor yetkililer, ziraatçılar. Civarda yol kenarı satıcılarında bu zeytini pet şişe içinde ya da salamura yapılmış olarak bulma şansınız var tabii mevsiminde. Tuzsuz olan bu zeytini yetkililer bir önce sağlıklı bir ambalaj yapıp sunmak için çalışıyor bu arada. Tabii eğer aracınızla gittiyseniz ve soğutmalı sisteminiz varsa, 7 kardeşlerden de dondurma alabilirsiniz. O eskilerde kalan, nefis, taze sütle yapılan hilesiz hurdasız sade dondurmanın tadını unutamayacaksınız. Karaburun, Eg eve Akdeniz kıyalarında yerli yabancı turistler tarafından akın akın gidilen yerlerden değil. Bu nedenle sessiz, sakin, kalabalıklardan kaçan , ilginç yerlerden hoşlanan gezginler için ideal yerlerden biri. BİRAZ TARİHİ BİLGİ... Karaburun, Urla Yarımadası'nın kuzeyinde yer alıyor. İzmir Körfezi boyunca kuzey ve batı kıyıları güzel koylarıyla bir şerit halinde uzanır. İlçenin geçmişi ve insani yerleşimi taş devrine kadar uzanıyor. Çakmaktepe mevkiinde yapılan kazılarda elde edilen buluntulardan Hititler Dönemi'nde buranın ileri bir kültür merkezi olduğu, daha sonra yöreye egemen olan Aiol , Lidya. Helen ve Roma uygarlıkları döneminde kültür ve ticaret merkezi olarak geliştiği biliniyor. Karaburun aslında, İzmirlilerin Urla yarımadasındaki, Mordoğan ve Urla gibi yazlık yerlerinin bulunduğu bir yer olarak yıllarca bilindi durdu. Özellikle Karaburun yolu üzerindeki Mordoğan, yazlık evleriyle günü birlik tatilcilerden çok, İzmir ve civarında yaşayanlara seslendi. Karaburun’un çok göz önünde bulunmamasının nedenlerinden biri ise, yolunun bozuk olması. Bu nedenle geleni gideni az olan bir yer olarak biliniyor. Ama masmavi deniziyle, yemekleriyle, doğasıyla mutlaka görülecek yerlerden biri. İzmir Körfezi’nin batı ucunda yer alan Karaburun, kendi adıyla anılan yarımadanın en bakir yöresidir. Karaburun’un en büyük zenginliği ise, bozulmamış doğası, mavi bayraklı koyların yer aldığı denizi ve bölgenin nefis bitki örtüsüdür. O nedenle Karaburun özelliğini kaybetmeyen Türkiye’deki çok az yerden biridir. Karaburun Yarımadası’nın en büyük özelliği, zeytinde "Hurma"yı, çiçekte "Nergiz"i, sebzede "Enginar"ı, kendine has özellikleriyle sadece burada bulma şansının olmasıdır. Yüzlerce şifalı otu, onlarca çeşit Kekik ve Adaçayını, doğanın eşsiz hediyesi yüzlerce kır çiçeğini, Karaburun Yarımadası bünyesinde barındırmaktadır. İzmir çevresinin en temiz denizi Karaburun’dadır dense yeridir. Dalma merakı olanlar için de Karaburun alternatifler sunmaktadır. Yanınızda dalma malzemelerinin bulunmasında fayda var.  Karaburun çevresinde de denizden gezilebilecek yerler yer alıyor. Bunların başında ise, Büyükada ve Küçükada geliyor. Adaların denize girmeye uygun son derece güzel sahilleri de bulunmakta. Karaburun’da çok az yerde görebileceğiniz bir manzara var. O da masmavi deniz kenarında yer alan limanla, günlük yaşam içiçe. Hem de öyle içiçe ki şaşırırsınız. Limanın içinde bazı evlerin girişleri, balkonları bile var. İnsanlar evin camına çıkıp, denizden gelen eşlerini herhalde burada bekliyordu diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bir yanda balıkçılar ağlarını onarıyor aile yakınlarıyla birlikte. Bir yanda da balıkçılar teknelerinde çalışıyor. Evlerinde oturan aileleri ise, denize 3 metre uzaklıkta oturup günlük yaşamı evlerinde hissediyorlar adeta. Her şey kendi doğallığı içinde. Sessiz sakin... Karaburun’da kalınca etrafta gidilecek yerler arasında ilçe merkezi geliyor. Denize limanda bile girebiliyorsunuz. O kadar temiz. Ya da lokantada yemek yiyip hemen yanında üstünüzdekileri çıkarıp mayonuzla tabii ki denize girebiliyorsunuz. Yani Karaburun’da hemen her yer doğal plaj. Karaburun içinde "Mavi Bayrak" taşıyan iki plaj mevcuttur. Bunlardan birisi "Akvaryum veya İncirlikoy Plajı" diğeri de "Bodrum Plajı"dır. Bunun dışında İskele, Kuyucak, İğdealtı, Akçakilise, Dolungaz gibi plajlar da vardır. Gidilecek bir başka yer ise, Mordoğan. Keyifli güzel bir balıkçı kasabası. Limanı yaşam yeri. Orada da sahilden liman yanından denize girebiliyorsunuz. Buranın bir kötü tarafı, deniz tarafı olması bile dağların bir çok yerini kooperatifler doldurmuş. Ama yine de liman keyifli. Balık lokantaları. Cafeler yer alıyor limanda. Karaburun’da sessizlikten canınız mı sıkıldı. O zaman tekrar yola düşün. Mordoğan’a gidin. Burada yer alan diskolarda yılın moda parçaları eşliğinde keyifle dans edebilir, yorgunluk atabilirsiniz. Karaburun - Mordoğan Otobüs Terminalleri Telefonları Izmir: 0232 277 77 57 Karaburun: 0232 731 40 22 Mordoğan: 0232 737 81 39 KARABURUN Astoria otel; Bodrum Caddesi 50 TR-35960 Karaburun - İzmir TÜRKİYE +90 232 731 20 75 +90 232 731 26 65 Otel Narcissus 0232 - 731 28 10  Mimas Otel 0232 - 731 28 68  APART MOTELLER KARABURUN Devir Apart Pansiyon (0232 - 731 21 82) Number One Apart Pansiyon (0232 - 731 40 87 PANSİYON Ergin Pansiyon (0232 - 731 30 78), MORDOĞAN Aras Otel: Çatalkaya Köyü İskele Mevkii Karaburun, Tel; 00 90 232 737 70 71 Tel; 00 90 232 737 70 73 Akman Motel (0232 - 737 72 48) Flamingo Motel (0232 - 737 72 93) Yıldız Motel (0232 - 737 81 85) Gül Motel (0232 - 737 82 11)  Yalı Motel (0232 - 737 60 46)

SIGACIK



Üzüm, özellikle mandalina ve zeytin gibi ürünlerin en lezzetli olarak bulunabildiği... Her dem taze balık ve deniz ürünleriyle lezet sevenlerin buluştuğu... İzmir’in yanıbaşında, 45 km uzağında yer alıyor Sığacık... İzmir'den otoyolla ulaşım en rahat ve kolay yol. İzmir-Seferihisar arası 45 kilometre. Sığacık için 5 kilometre daha yol almanız gerekiyor. Aynı yolda belediye otobüslerinin seferleri de var. Asfalt yol Akkum Plajı, Ekmeksiz Koyu, Teos antik kentine kadar devam ediyor. Sığacık’a giderken, Seferihisar merkezine gelen yolda sağ tarafta benzin istasyonu var. Hemen yanından içeri giriyorsunuz. 5 kilometre sonra da Sığacık sahiline ulasıyorsunuz. Sığacık'a denizden tekneyle gelenlere limanda su, elektrik ve çöp hizmeti veriliyor. Sığacık’ta kalmak için beş yıldızlı otelleri arasanız da bulamazsınız. Sığacık merkezinde kalmak isterseniz fazla alternatifiniz de yok. Ancak Akkum Plajı etrafında kalabileceğiniz bir iki pansiyon yer alıyor. Çakırağa Hotel - Sığacık, Akkum Caddesi, Tel: 0. 232. 745 75 77.  Üç yıldızlı, yüzme havuzlu, yeşillikler içinde güzel bir otel. Club Marmara Teos - Sığacık, Tel: 0.232. 745 74 67, Tatil Köyü. Geniş bir alanda, her türlü tatil aktivitesi var. Sığacık’a gittiğiniz zaman, yemek için en önemli alternatif tabii ki deniz ürünleri. Limandaki balıkçıların her gün tuttukları taze balıklar birkaç lokantaya getiriliyor. Salatala malzemeleri ve yeşillikler ise çevredeki bostanlardan taze taze. Özellikle balık mevsiminde giderseniz mercan, fangri, kupes, barbun ve çipura gibi birbirinden lezzetli balıkları yiyebilirsiniz. Sığacık’ta yöresel el işi ya da giyecek tarzı alışveriş yapacak yerler yok. Ancak mevsiminde giderseniz taze balıkları özellikle sabahları balıkçılardan alma şansınız olabilir. Ayrıca kale içindeki odun fırınının koku ve lezzetiyle ekmeği hayli ünlü. Cuma günü kurulan pazarın ekonomik fiyatlı sebze ve meyveleri içinde en çok satılan üzüm. Tabii yörenin mandalinaları da ünlü. Bulursanız kaçırmayın. ığacık merkezi yakın zamana kadar, günümüze kadar gelebilen eski kalesi ve içindeki yerleşimi ile birlikte, küçük limanı ve balıkçı lokantalarıyla ünlüydü. O küçük lokantaların bir çoğuna kendi balığınız götürüyor ve sadece pişirme parası vererek, salata ve rakınızı yudumluyordunuz. Denizin kenarında yer alan bu lokantalar o ilkel halleriyle bir başka güzeldi. Günümüzde o eski liman yıkılmış. Yerine hem yat turizminine hem de çevredeki balıkçılara hizmet verecek büyüklükte bir liman yapılmış durumda. Yine eski halini fazla aratmayan bir yapı var. Limanın hemen arkasına otoparklar yapılmış. Çevre düzenlemesi de yerinde. ASIRLIK AĞAÇ Sığacık’ta gezinize başlamadan önce, girişte hemen sol tarafta yer alan Deniz Market’in önünde bir soluklanın. Marketin yeniden restore edilen binasının bahçesinde bulunan asırlık ağacı mutlaka görün. Gerçekten de çok az yerde görebileceğiniz yaşlılıkta, yıllara tanıklık etmiş bu ağaç gören herkesin ilgisini çekiyor. SIĞACIK KALESİ Sığacık’a ilk gittiğinizde günümüze kadar ulaşan surlarıyla Sığacık Kalesi gözünüze çarpar. Birden kalenin surları arasından çıkan bacaları görür merak edersiniz. En iyisi gezinize buradan başlayın.. Pişman olmazsınız. Çeşitli kaynaklara göre bu kale, 16.asırdan kalma. Kaptan Piri Reis’in önerisiyle yapıldığı söylenen bu Osmanlı kalesinin uç kısmında yer alan koğuş bölümü, restore ediliyor. Burası kültürel etkinliklerde kullanılacakmış. Korunmak için büyük bir çaba sarfedilmese de, geçen yıllara direnen bu kale içinde, bugün neredeyse Sığacık’ın yerli insanları yaşıyor. Daracık sokaklarında içiçe geçmiş onlarca evde, geleneksel yaşantısını sürdürüyor insanlar. Evlerin kimi günümüz mimarisine özgü yapılmış. Kimisi de eski mimarisini hala koruyor. Büyük çoğunluğu kerpiçten yapılan evler, genellikle iki katlı. Yine de o güzelim eski mimariden evleri bulmak zor. Evlerin en büyük özellikleri kapılarının ahşaptan yapılıyor olması. Sığacık tarihte İon medeniyetine ait 12 şehirden biri olarak biliniyor. İsminin denizcilere sığınak olan bir yer olmasından geldiği belirtilen Sığacık hakkında anlatılan öykü şöyle... ‘‘Bir gün denizciler Ege'nin azgın dalgalarına kapılır. Fırtına onları gecenin koyu karanlığında yakalar. Hiçbir yeri göremedikleri için kurtuluş ümitleri kalmaz. Derken top şeklinde bir ışık ortaya çıkar. Denizciler bu ışığı takip ederek Sığacık Limanı'na ulaşır ve kurtulurlar.’’ Limanın hemen yakınında bulunan Mustafa Efendi Türbesi'ni, limana sığınan bir denizcinin dua yeri olarak yaptırdığı söyleniyor. Çevresinde 13. yüzyıldan kalma yazılar mevcut. AKKUM PLAJI Sığacık merkezinde liman nedeniyle neredeyse denize girecek yer yok. Ancak merkeze 3 kilometre uzaklıkta bulunan Akkum Plajı, denizseverleri mutlu edebilecek güzellikte bir yer. Bu plajın yaz aylarında bile sıcak olmayan serin suları, denize serinlemek içni girenleri memnun edecek güzellikte. Deniz altındaki kaynak suları bu serinliğin en büyük nedeni. TEOS ANTİK KENTİ. Sığacık’ta görenlerin, gezenlerin içini acıtan en önemli tarihi eserlerin başında Teos Antik kenti geliyor. Antik dünyada Dionysos için inşa edilmiş en büyük tapınak Teos'ta yer alıyormuş. Günümüzde çok az kazı yapılmıştır. Tarihi ve doğal çevre zenginliği, potansiyel değerini artırmasına artıyor ama, içler acısı durumu gelenleri üzüyor. Binlerce yıllık uygarlığın kalıntılarının yer aldığı tarihi alan, devlet tarafından bir tek bekçiye emanet edilmiş. Etrafında ne bir tel ne bir duvar var. Nasıl olsun! Yol kenarından gözüken kalıntıların arasında sütun başları, yıkılmış anıt kalıntıları burada sadece bu kadar tarihi eser duygusu veriyor insana. Gelenler de elinde bilet koçanı, yol kenarında, tarlaların arasında dolaşan bekçinin yanına yaklaşıp ne olduğunu bile sormak istemiyor. Kalıntıları yaklaşırsanız, bekçi de sizin yanınıza yaklaşıyor. Tarihi eserlerin çalınmaması için orada yaşayan bekçi, bildiklerini size anlatıyor. Yaklaşık 12 kilometrelik alanı kapsayan antik kalıntıların bulunduğu alanın sadece bir bölümü kazılmış. Geride binlerce yılığın tanığı bir antik bölge, araştırılmayı bekliyor. Bekçi gelenlere, özel tarlaların arasında para parcanıp yol izinleri alınırsa, biraz araştırma yapılan antik tiyatroya gidilebileceğini anlatıyor. Teos, tarihi kaynaklara göre, MÖ. 1000 yıllarında Dionysos'un oğlu Athamas tarafından kurulmuş. İlk görünen yapı Dionysos tapınağı. Bahar şenliklerinin yapıldığı bu kentteki diğer önemli yapılar tiyatro, agora, odeon, surlar ve liman kalıntıları. Aslan başlı taşları tapınağın girişinde görmek mümkün. Buradaki kalıntılardan bir kısmı başta İzmir olmak üzere ulusal müzelerimize nakledilmiş durumda. Yine de geride kalan alanda, işaretlemeler yapılsa, insanlara oraya gezdirecek olan rehberler olsa, diye düşünmeden edemiyor insan. EKMEKSİZ PİKNİK VE DİNLENME ALANI Teos Ekmeksiz Piknik ve Dinlenme alanı, günübirlik geziler için ideal. Sığacık köyünün bir kilometre ötesinde yer alıyor. Piknik alanının karşışısında gözünüze, bir ada çarpacaktır. Bu ada, yörede sıçan adası olarak biliniyor. Bu ada antik kaynaklarda Myonessos'a olarak geçiyor. Miletoslu yazar Hekatorioz tarafından MÖ 500 yıllarında kurulan bir kent olarak geçmekte. Sanatçıların özellikle yerleştiği bir adaymış. Bugün adada yer alan sıvaları kısmen korunmuş olan üç sarnıç ile bazı yapı kalıntıları Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait. Çakırağa Hotel - Sığacık, Akkum Caddesi, Tel: 0. 232. 745 75 77. Club Marmara Teos - Sığacık, Tel: 0.232. 745 74 67, Dali's Restoran & Motel Tel: (232) 745 78 85 Burg pansiyon Tel: (232) 745 74 66 Teos pansiyon Tel: (232) 745 74 63

ŞİRİNCE
 



Şirince'nin adı gibi şirin evleri... Görünüşleriyle tuvale yansıtılmış tablo gibi... Çocukluğunun bir kısmını Şirince’de geçiren Yunanlı yazar Dido Sotiroyo, “Benden Selam Söyle Anadolu”ya adlı eserinde, “Şu yeryüzünde cennet diye bir yer varsa, bizim Kırkınca -Şirince- cennetin bir parçası olması gerekir” diyor. Şirince, Selçuk’a 7 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Yöredeki turizm yerlerine de gidip gelme olanağı sağlayan bir yerleşim alanı. Denizden 350 metre yüksekte yer alıyor. Kuruluş tarihi milattan önce 500. yıla kadar iniyor. İşte böylesine keyifli, yeşillikler içinde, etrafı üzüm bağlarıyla çevrili bir yer Şirince... Ege'nin incisi Selçuk ilçesine bağlı Şirince, tarihi, mimari dokusu, leziz çöp kebabı, gözlemesi ve köy ürünleriyle ziyarete gelenlere unutulmaz tadlar sunuyor. Tabii ki ev yapımı sofra şaraplarını da unutmamak gerekiyor. 40 ailelik bir aşiret tarafından kurulan tarihi 5. yüzyıla kadar dayanan Şirince'nin ilk adı Kırkınca. İkinci adı ise, Çirkince. Niye böyle derseniz!Ayrıntılar, site içinde. İstanbul'dan yola çıkanlar için, çeşitli alternatifler söz konusu. En kolay ve çabuk ulaşım havayoluyla Adnan Menderes havaalanına inip kiralık otomobille bölgeyi dolaşmak. Havalimanında iniş salonun çıkışında bir çok otomobil kiralama şirketinin bürosu bulunuyor. DENİZ YOLU... Deniz yolculuğunu sevenler için İstanbul- İzmir arası hafta sonu çalışan feribot seferleri var. Yeni ve modern otobüslerle gece yolculuğuna çıkıp sabah İzmir'de olanlar, Selçuk'a doğru bir başka otobüsle devam edebilirler. ÖZEL ARAÇ; Özel aracınızı tercih ediyorsanız, İstanbul'dan feribotla Yalova'ya 40 dakikada geçebilirsiniz. Bursa çıkışına kadar tek yönlü yol, Balıkesir üzerinden izmir'e uzanıyor. Aydın otobanı ile Selçuk'a kadar yaptığınız konforlu yolculuk sonrası, Shell benzin istasyonu karşısında yer alan soldaki, Şirince yol ayrımı tabelasını takip ederek, zeytin ve meyve ağaçları arasından 8 kilometre sonra köye ulaşırsınız. Şirince'de kalabileceğiniz pansiyonlarda, Anadolu'nun dört bir yanından getirilen otantik eşyalar arasında tatilinizin tadını çıkarabilirsiniz. Şirince'nin karakteristik mimarili evlerinin restorasyonu ile bazı konaklama tesisleri kazanılmış. Şirince Evleri ve Erdem Pansiyon olarak hizmet veren tesislerin iç dekorasyonu antik eşyalarla tamamlanmış. Pirinç karyolalar, bölgesel karakterlerde kilim ve halılar, bakır kaplar, sini, mangal, ahşap eşyalar, eski Türk evlerinin geleneklerini yaşatıyor. Müzik yayını ise, Münir Nurettin Selçuk'un eserlerinden oluşuyor. Yabancı turistler, sessizlikten hoşlananlar ve sanatçıların yanı sıra son yıllarda haftasonu değişik ortamda dinlenmek, hatta balayı geçirmek isteyenler için, 22 yataklı tesisin işletmecisini Ahmet Koçak, hafta sonu talep artışı nedeniyle rezervasyonun şart olduğunu belirtiyor. Şirince yolu üzerinde mola vermeyi sakın ihmal etmeyin. Selçuk, Ortaklar meydanında minik sazlardan çöplere dizilerek yapılan şişlerin tadına doyulmuyor. Şirince'de çöp kebabı daha leziz, daha değişik atmosferde yeniyor. 8 çubuğa dizili çöp kebabı, porsiyonu yanında, Türkiye'nin bir çok yerinde kekik verilirken, bölgede kimyon kullanılıyor. Ocakbaşı, Grup, Köy Restoran, Sultanhan gibi restoranların kapalı ve bahçe bölümleri, Şirince'ye gelen turistlerle doluyor. Köyde çok sık rastlayacağınız gözlemeciler de var. Peynirli ve kıymalı çeşitlerin yanında, köy ayranı ve kendi imal ettikleri ev şarabını da sunuyorlar. Buraya gelince durmak gerekiyor. Çünkü! Çünkü....Şirince'nin çevresi bağ ve bahçelik. Ege'nin ılık ve temiz havasında yetiştirilen üzümlerden hemen her evde şarap yapılıyor. Çarşı içinde, ahşap dekorlar arasında Şirince ev şaraplarının sunulduğu Şarap Evi de yer alıyor. Fatoş ve Kadir Yıldırdı'ya ait aile işletmede bir kadeh şarap içen yerli ve yabancı turistler, Osmancık çavuş üzümlerinden yapılma şaraplara olan hayranlıklarını, beraberlerinde götürdükleri Şirince şaraplarıyla belirtiyorlar. Şirince'deki sokak satıcılarında bölgedeki ilginç ev ürünlerinden örnekleri kolayca bulabilirsiniz. Son yıllarda ziyaretçi akınına uğrayan Şirince'de köy kadınlanrının el emeği, göz nuru dantellerinin yanında, sehpa örtülerinin, yazma ve yün eldiven, çorap gibi el işlerinin sergilendiği çarşı bulunuyor. Bu tür el işlerini köy evlerinin hepsinde bulabilirsiniz. Köy meydanına inen çarşıda ise, bir çok hediyelik eşya dükkanı var. "Motif" isimli dükkan, soğuk demir ayak üzerine, ahşap masa ve sehpalarla, az görülmüş işler ve Muğla, Fethiye - Buldan gibi yöresel dokuma bezleri de sergiliyor. Çarşının deriden mask yapan, dükkanlar arasında geçmişi yüzyıl öncesine dayanan tarihi kahveler yer alıyor. Özelilkle İzmir ve diğer illerden gelen ziyaretçiler, yemek sonrası tarihi kahvelerde ailece oturup çaylarını yudumluyor. ŞİRİNCE’DEN ŞARAP ALMADAN DÖNMEYİN! Anadolu aslında binlerce yıldır dünyanın en eski şarap üretim merkezlerinden biri olarak biliniyor. Şaraplık üzüm asmasının atası Vitis Vivfera Caucasaica binlerce yıl önce Anadolu’nun doğusunda ortaya çıkıyor. Şirince’de şarapçılığın son yıllarda ön plana çıkışı, Anadolu’nun kendi şarap kültürünü kaybolmaktan kurtarıp yeniden keşfetmesi bir Alman’a borçlu. Şarapçılık uzmanı Helmut Krauss, 1999 yılında Şirince’ye gelerek köyün kaliteli üzüm ürünlerini işlemek üzere bir şarap fabrikası kuruyor. Arkasından da Almanya’daki şarap fabrikası Goldbeg olmak üzere, arkadaşı ve iş ortağı Kemal akgün ile birlikte modern teknolojiyi Şirince’ye getiriyor. Böylece Şirince köyü, az tanınan ve bilinen ev şarabından bir sınıf yukarı çıkarak, Artemis Şarap Fabrikası’nda üretilen ve beğenilen, dikkat çekici şarabı ile Türkiye’nin en tanınan şarapçılık köyü haline geliyor. Bugünlerde Şirince’ye gittiğiniz zaman hemen her köşede farklı isimlerde satılan binbir çeşit denebilecek sayıda şarabı görebilirsiniz. Bu şarapların hepsi aynı fabrikada üretiliyor. Ancak satıcılar kendi markalarını şişelerin üzerine yapıştırıyor. Şaraplar arasında birbirinden farklı ve başka hiçbir yerde bulamayacağınız çeşit ve kalitede meyve şarapları ilginç lezzetler sunuyor tadanlara. AKBERG'İN ÖKÜZGÖZÜ ŞARABI; koyu rengi, güçlü aroması ve gövdeli yapısıyla, rahatça içilebilecek kalitede bir kırmızı şarap. Denizli yöresinin üzümleriyle üretilen bu şarabı, 16 derecede servis yaparak lezzetle içebilirsiniz. BOĞAZKERE ŞARABI; Yine Denizli yöresinin üzümleriyle üretilen bu şarab, yüksek taninli yapısıyla, keyifle içilebilecek bir şarap özelliğini koruyor. Vincent markasıyla fabrikada üretilen Şeftali, Çilek, karadut, Yabanmersini, vişne, Ahududu, Kavun, nar, Bögürtlen, Kayısı, Ayva, Elma gibi meyvelerin şarapları ise gerçekten keyifli. Sonuçta şarapla az ya da çok bağınız varsa bile farketmez, Şirince’den kendiniz için ya da misafirleriniz için bu şaraplardan almadan gelmeniz zor. ARTEMİS ŞARAP EVİ Şirince’nin hemen girişinde yer alan Artemis Şarap Evi, bir zamanlar Rum Okulu imiş. 150 yıllık taş bina,  şu anda yapılan restorasyon ile güzel bir restoran ve cafe olmuş. Bahçesinden bütün Şirince’yi seyretme imkanınız var. Pergolalar altında yaz günlerinde oturup, elinizde köy ürünü şarapla doğayı ve geleneksel ahşap köy evlerini seyretmek insana gerçekten büyük keyif veriyor. İç kısmında da sol tarafta büyük bir yemek salonu, sağ taraftaki odalarda ise pencere kenarında sedirler yer alıyor. En alt katında ise, kışın gelenleri ağırlamak için bir başka yemek salonu var. Şirince'de eşeğiyle köy içinde gezinti yapan köylü... Şirince Selçuk’a 7 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Yöredeki turizm yerlerine de gidip gelme olanağı sağlayan bir yerleşim alanı. Denizden 350metre yüksekte yer alıyor. Kuruluş tarihi milattan önce 500. yıla kadar iniyor. Buraya yerleşimin ana nedeni köyün dağlık ve savunmaya uygun olması. Diğer bir neden ise, suyunun bol, toprağının bereketli, havasının güzel olması. Köyün kuruluşu  ile ilgili anlatılan bir çok hikaye var. Ama bunlar arasında en bilineni, Aydınoğlulları istilasından kaçan Efesliler tarafından kurulduğu söylencesi. Tarih kitaplarına göre İsa'dan önce 5. yüzyıla uzanan tarihiyle ünlü Ortodoks köyünden günümüze gelen kalıntılar arasında iki tane de kilise bulunuyor. Selçuk Müzesi önderliğinde Amerikan Enstitüsü yardımıyla, Aziz Yohannes Kilisesi'nin restorasyonu tamamlanıp ziyarete açılırken, ahşap ağırlıklı, kireç - saman karışımı, boyalı, sıvaları çürüyüp harap durumda bulunan ikinci kilise ise kaderine terk edilmiş. Bir söylentiye göre bir grup derebeyi halkının beylerinden kendilerinin azat edilmesini istiyorlar ve yerleşmek için bir yer bulduklarını söylüyorlar. Beyin “yerleşeceğiniz yer güzel mi” sorusuna da, “çirkince” diye yanıt veriyorlar ve köyün adı böylece kalıyor. Efes halkının yörede başlayan sıtma salgınından kurtulmak için, buraya geldiği söyleniyor. Bu nedenle bazı tarihçiler Şirince’ye küçük efes diyorlar. Bir başka söylenti derebeyler zamanında azat edilen 40 köle burayı kuruyor. Adını Kırkınca koyuyorlar. Köylüler buraya isim koyarken, “Aman bey duyar. Köyü elimizden alır” diyerek ismini Çirkince olarak değiştiriyor. 1924 yılında Çirkince’deki Rum halkı Yunanistan’a göçüyor. Selanik, Prohusto ve Kavala Türkleri buraya geliyor. Ardından da Şirince adını alıyor. KÖYDE GEZİNTİ Köyün araç girmeyen, dar ve taş döşeli sokaklarında dolaşan turistler, bozulmamış mimari dokuyu hayranlıkla izliyor ve bol bol fotoğraf çekiyorlar. Karakteristik yapıları görmek isteyenlere ev sahipleri konukseverlik gösterip evlerine buyur ediyorlar. Son yıllarda özelilkle, Türk mutfağını ve tencere yemeklerini tatmak isteyen yabancı turist aile gruplarına da sebzeli yemekler, dolmalar yapılıp, lokmalar dökülüyor. Şirince çevresinde gezi yapmak isteyenler için, Selçuk tam anlamıyla tarih hazinesi. Efes antik kentini gezmek için geniş zaman ayırmalısınız. Ege ve Akdeniz'e gelen turistlerin mutlaka uğradıkları Ören'de yılın her ayında ziyaretçilere rastlanıyor. Selçuk Müzesi, Selçuk Kalesi, İsabey Camii, Saint Jean kilisesi, Yedi Uyurlar Mağarası, Artemis Tapınağı, Meryem Ana birbirine yakın tarihi değerler. TREN MÜZESİ Selçuk'tan 15 dakika uzaklıkta çamlık mevkiinde bulunan Buharlı Tren Müzesi ise, lokomotiflerin, vagonların, çeşitli demiryolu araç, gereç ve aksesuarlarının sergilendiği yer. Tren Müzesi, meraklıların olduğu kadar fotoğrafseverlerin de bir hayli ilgisini çekiyor. ÇAKABEY FIRINI Şirince’de çarşı içinde bulunan Çakabey Fırını, uğranması gereken yerlerden biri. Çünkü büyük şehirlerde unuttuğumuz eski fırın sizi bekliyor daracık sokakta. Fırında odun ateşiyle pişiyor ekmekler, unlu mamüller. Taş fırında öğlene kadar imalat yapılıyor. Sonra imal edilen ürünler satışı bitince kapısına kilit vuruluyor. Her gün onlarca yerli yabancı turistin ziyaret ettiği Şirince’de böylesine geleneksel yöntemle üretim yapan fırını görünce şaşkınlığa düşüyorsunuz. Şirinceliler, isterlerse kendi evlerinde ekşili hamurdan yaptıkları ekmeklerini buraya getiriyorlar. Fırında sadece pişirme parası alınıyor. Bu ekmekler 5-10 gün kadar dayanıklı. Fırında çıkarılan ekmekler de, birkaç gün tazeliğini koruyor. ŞİRİNCE PANSİYON;........... 0232 898 3 163 HUZUR PANSİYON; .............0232 898 30 60 HALİL PANSİYON;...............0232 898 31 28 KIRKINCA PANSİYON;........ 0232 898 31 33 NESLİ PANSİYON;.............. 0232 898 31 21 ERDEM PANSİYON;............. 0232 898 30 69 ŞİRİNCE EVLERİ;.................0232 898 30 99 KÖY PANSİYON;................. 0232 898 31 20 NİŞANYAN EVLERİ;............ 0232 898 32 08 MİNE HOUSE; .....................0232 898 30 16

TİRE
 



Tire'ye İstanbul ya da Ankara'dan gitmek için en ideal yol, öncelikle İzmir'e kadar bir kez ulaşmak gerekiyor. Bunun için İstanbul'dan Feribot ve karayolunu kullanarak sahilden İzmir'e gidebilirsiniz. Ya da karayolu ile, izmit - Bursa - Balıkesir - Manisa yolu ile İzmir'e gitmek var. İzmir'e ulaştıktan sonrası kolay. İzmir Tire arası için iki alternatifiniz var. Birincisi İzmir - Aydın otobanını kullanmak. Otobana çıkınca işiniz çok kolay. Selçuk'a gelince otobandan ayrılacaksınız. Gişelere ücreti ödedikten sonra devlet yoluna çıkar çıkmak hemen solda, Tire ve Ödemiş girişini gösteren tabelayı kacırmayın. Yola girin. Yaklaşık 20 kilometre sonra, bağların, bahçelerin içinden geçen yolla, Tire'ye ulaşacaksınız. Tire Pazarı'nda satıcı köylü kadınlar. KAPLAN RESTORANA NASIL GİDİLİR? Kaplan Tepesi'ni gösteren levhalar, Tire girişinde sizi karşılıyor. Levhayı görür görmez, sağa dönün. Tepeyi tırmanmaya başlayın. Yol yaklaşık 5 kilometre. Dikkatli ve yavaş gidin. Çünkü tam köy yolu sayılır. Keskin virajlar var. Tehlikeli değil ama ilk kez gidiyorsanız tedbirli olmakta fayda var. Kısa süre sonra Tire Ovası sol tarafınızda bütünüyle gözünüze çarpacak. Kaplan Köyü'ne ulaşınca, köy meydanından geçin. Yolun sonunda, orman girişinde, sağ tarafta Kaplan Restoran'ı göreceksiniz. Önünde aracınızı ücretsiz park edebileceğiniz yer var. Ancak özellikle hafta sonları mutlaka, rezervasyon yaptırarak gidin. Yoksa ya masa bulamazsınız ya da yutkunarak sizden önce gelenlerin yemeklerini bitirmesini izlersiniz. Tire'de kalmak için fazla alternatif yok. Sadece Tire merkezde bulunan Tirem Oteli, 3 yıldızlı bir tesis. Yine de bölgede kalmak için Kuşadası, İzmir gibi alternatifler her zaman geçerli. Çünkü Tire, İzmir'e 70 kilometre uzaklıkta. Kuşadası'na daha yakın. O nedenle buralarda rahatlıkla kalıp, Tire'ye çok kısa sürede gidebilirsiniz. OT CENNETİ TİRE'YE HOŞ GELDİNİZ! Tire'den bahsedince hemen akla, bilenler bilir, önce Tire köftesi geliyor. Bu köftenin özelliği eti. Kuzu etinin yumuşak kısmı tuz ile birlikte üç kez çekiliyor. Bu kıyma küçük parmak kalınlığında uzunca şiş köfte haline getirildikten sonra, kömür ateşinde ızgara ediliyor. Sonra da küçük parçalara bölünüp, domates ve yeşilbiberle tereyağında çevrilerek masaya getiriliyor. Kuzu etiyle biraz karıştırılarak lezzetlendirilen köfte, diğer yörelerde yiyeceğiniz köftelerden farklı. KAPLAN RESTORAN Ancak Tire deyince, akla İzmir ve civarında o çok meşhur olan ot yemekleri gelmeli. Çünkü Tire'ye inanın sadece ot yemeklerinin tadına bakmak için gitmek gerekir. Öylesine lezzetli ve hiçbir yerde bulamayacağınız bir kalitede. Zaten bu tadı bir kez keşfeden İstanbul, İzmir, Ankara gibi bir çok şehirden, damak tadı düşkünleri, yolları bu tarafa düşünce, her şeyi bir kenara bırakıyorlar. Yani, gidecekleri yere geç kalmışlar ya da yolları daha fazla sürecekmiş umurlarında değil. Tire geçişlerini yemek vakitlerine denk getirip, Tire'ye Kaplan Köyü'ne yollarını düşürüyorlar.Sonra Kaplan Restoran'a uğruyorlar. Burayı yemekten önce, bulunduğu konum itibariyle anlatmak bile insanın iştahını açıyor. Yıllar önce küçücük bir yer olan lokanta şimdi, Tire Ovası'nı muhteşem şekilde gören köyün en güzel yerinde. Tahta masalar, tahta dekorasyon unsurları arasında, kendinizi büyük şehirlerde bulunmayan ot yemeklerinin arasına atıyorsunuz. Lokantanın sahibi Lütfü Çakır ve eşi Hürmüz Hanım, ilk günkü gibi hala mutfakta ve müşterilerine hizmet ediyor. Bir zamanlar bir kaç masadan ve sadece kışlık bölümden olan lokanta şimdi, çok büyük olmasa da, gelen kişilere yeter seviyede hizmet veriyor. Lokantanın sahibi Lütfü Bey, aslen Tireli olan ve şimdi doğduğu yerde toprağa verilen, İstanbullular'ın bir zamanlar en çok rağbet ettiği Ahmet Görgülü'nün sahibi olduğu, "Görgülü Pastaneleri"nde yıllarca yönetici olarak çalışmış. Sonra da köyüne gelip çok sevdiği Tire'de, etrafı ormanlarla çevrili köyünde bu lokantayı açmış. Lokanta İzmir'in neredeyse bütün ot ihtiyacını karşılayan Tire Ovası ve dağlarıyla çevrili olan Tire'de olunca, lezzet düşkünleri kısa sürede burayı keşfetmiş. Buradaki ot yemeklerini izmir'de bile bu kadar çok bir arada bulabilmek mümkün değil. Yemekleri anlatmak lezzetlerini düşününce anlatmak mümkün değil aslında... İsimleri bile insanı cezbediyor. Bu ot yemeklerinin en büyük özelliği, zeytinyağı, sarmısak, limon soslarıyla lezzetlenmiş olmaları. Bir çoğu haşlanıp başka hiçbir işlemden geçirilmeden sosla servis ediliyor. Soğuk ya da sıcak da yenilebilen bir çok ot yemeği var. Zaten masaya oturduğunuzda garsonlar tarafından o leziz yiyecekler, yavaş yavaş masaya getirilmeye başlayınca, yemeye kıyamayacağınız lezzet görüntüsü karşınıza çıkıyor. OT YEMEKLERİ EN LEZZETLİ NE ZAMAN! Lokantanın sahibi Lütfü Bey, aile işletmesi olan lokantanın her şeyi. Gelen misafirlerle ilgileniyor. Gerekirse mutfa geçip ot yemeklerinin hazırlanmasına katkıda bulunuyor eşiyle birlikte. Gündüzleri de kasada genellikle. Ona göre, kışın gelenler de ot yemeklerinin tadına bakabiliyor. Ama asıl ilkbahar ot yemeklerinin cennet olduğu zaman. Yağmurların ve kışın ardından coşan doğa, topraktan en güzel lezzetli otlarını ortaya çıkarıyor bir hazine gibi. Yani ilkbahar günleri, en ideal zamanı ot yemeklerinin. Hemen her çeşidi bulmak mümkün. Lütfü Bey, et yemekleri ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Et yemeklerine de ot yemeklerine gösterdiğimiz özeni gösteriyoruz. Lokantada tavuk ızgara, pirzola, keşkek gibi yemekler de var. Etler sirke, soğan suyu, süt ve baharatta bir gün dinlendiriliyor. Ertesi gün ızgara olarak misafirlere sunuyoruz." Dikkatinizi çekerse, "müşteri" değil, "misafirler" diye nitelendiriliyor lokantaya gelenler. Lokantada bulunan ot yemeklerine gelince. Radikalar, şevketi bostanlar, patlıcanlı börekler, köfteler, özel dinlendirilmiş şiş kebapları. Saymakla bitirmek mümkün değil yiyecekleri. Asıl tatlılar. Bunların başında, ot kavurması, Radika, Turp Otu (Haşlanıyor. Üstüne sarmısak, zeytinyağı, limon suyu oluşumundan sos dökülüp servis ediliyor), Sarmaşık ve Kuşkonmaz Kavurması (Yabani kuşkonmaz, sarmaşık bol taze soğanla zeytinyağında kavruluyor. Üstüne yumurta kırılıp karıştırılıyor) geliyor. KABAK ÇİÇEĞİ DOLMASI Büyük şehirlerde bulamayacağınız bir lezzet. En favori yemeklerden biri. Sabah gün doğmadan sapsarı kabak çiçekleri toplanıyor. Taze soğan,maydonoz, kekik ve zeytinyağı, pirinç ile yapılan içle doldurulup haşlanıyor. Sıcak sıcak ya da soğuk olarak yeniyor. Okma ise bir başka ot yemeği. Ana maddesi ısırgan otu. Hani yol kenarlarında görüp de beğenmediğimiz, genellikle eşeklerin çiçeklerini yediği o ısırgan otu, Ege'de bir başka şekilde, yemek olarak bizlerin karşısına çıkıyor. Isırgan otu, domates, yeşil biber, kuru soğanla kavruluyor. Daha sonra, çökelek ve tulum peyniri ile karıştırılıyor. Üstüne saf zeytinyağı gezdiriliyor. Lor tatlısı... LOR TATLISI O lor tatlısı ki, burada yediğiniz tatlının bir eşini Türkiye'de yemeniz mümkün değil. Lor tatlısı üstüne konulan karadutlar bir başka lezzet veriyor tatlıya. Tabii mevsiminde giderseniz yeme şansınız var. Ya da cevizli kabak tatlısı. Karpuz kabuğu reçeli ise bir başka lezzet... Saymakla bitirmek mümkün değil. Daha, hardal cücüğü, cücük, melengeç, kuzukulağı çorbası gibi çok çeşit var lokantada yiyecekleriniz arasında. REZERVASYON ŞART , ÖZELLİKLE HAFTASONLARI Unutmadan burada yemek yemek istiyorsanız mutlaka gitmeden önce rezarvasyon yaptırın. Aklınıza geleni okur gibiyim. Dağ başında lokantaya rezervasyon olur mu demeyin! Bunun ne demek olduğunu gidince anlıyorsunuz. Doğanın ortasında yol yorgunu ve acıkmış olarak tepeye köye çıkıyorsunuz. Lokantayı ve yemekleri görüyorsunuz. Ancak masalar dolu olunca şaşırıp kalıyorsunuz. Evet buraya sadece İzmir ve yöresinden yemek yemeğe insanlar geliyor. O nedenle hafta sonları rezervasyon şart... Yoksa yutkuna yutkuna insanların yemeklerini bitirmesini bekliyorsunuz. Tire'de çok az kalan semercilerde çalışma KAPLAN RESTORAN HAKKINDA EK BİLGİ. Kaplan Restoran ve Tire ile ilgili ek bazı bilgileri de bir net gezgini gönderdi. Onu da sizlere sunuyoruz. Buraya yıllar önce gelen bir alevi dedesi var; ona ait bir çok esya ve yazı da var orada. Ayrıca bu dedeye Neyzen'in hediyesi matara da duvar da asılı . Duvarda yaşama dair çok güzel maniler var. Gerçekten Kaplan çok özel bir yer... Kaplan köyünde bektaşi babasi yaşardı, şimdi rahmetli oldu. İsmi de "Kazım baba" idi. Diğer restoranlar ; Kaplan köyünde iki tane restoran var.Bir de oraya varmadan önce Fatih'in işlettiği restoran var.İkisi de birbirinde güzel yemekler yapıyor. Ayrıca Tire'nin Cambazlı köyünde 800 kişilik büyük bir restoran daha vardır. Bir de Toptepe mevkiinde belediyenin işlettiği bir restoran var. Tire'den ayrı yaşamama rağmen Tire'ye her gidişimde bunlardan birinde yemeğe giderim ve yemeklerin lezzeti karşısında kendimi kaybederim. Maalesef Tire'den başka yerde bu lezzetleri yakalamam mümkün olmadı şimdiye kadar. Bu sözlere bir şey eklemek mümkün değil. En iyisi yolunuz Ege'ye düşer de Marmaris, Bodrum yoluna çıktıysanız hiç acele etmeyin. Tire'ye mutlaka yolunuzu düşürün. Kaplan Restoran'a da uğrayıp bizim içen o güzel lezzetlerin tadına bakın! GELENEKSEL TANDIR YEMEĞİ DE VAR... Ayrıca Tire'de geleneksel olarak sabahları tandır yemek mümkün. Yöreye özgü bu tandırın bu saatte çıkmasının gerekçesi de var. Niye sabah derseniz. Onun da ilginç bir öyküsü var. Tandır aslında pazarcı yemeği. Yani pazara satış yapmaya gidenlerin yemeği. Tire'de çok pazarcı olması tandır lokantalarının ana nedeni sayılabilir.Vatandaş erkenden 04.00-04.30'da kalkıyor. Ailesini niye kaldıracak? Sokağa çıkar çıkmaz, hemen bir tandırcıya giriyor. Bir tandır çorbası içiyor. O ağır tandır yemeği onu epey bir saat tok tutuyor. Bu sayede pazarcı da uzun süre acıkmıyor. Onlardan kalan alışkanlıkla tandır bulabilirsiniz. Ancak sadece sabahları ve saat 09.00'da tandır bitiyor. Gidilebilecek tandırcılardan biri, Babaoğul Tandırcısı. Çarşı içinde yer alıyor. Ali Usta da diğer bir tandır ustası. Şu anda Tire içinde 3 tane tandırcı var. Bayramda giderseniz kapalı olurlar. Bayramdan sonra açık. Ramazan'da ise, bir ay akşam üzerleri tandırcılar açık. Çünkü iftar için açılıyor. Her türlü keçe ürünü burada yapılıyor. Tire çok ufak bir yerleşim yeri sayılabieceği için alışveriş yapacak yerlerin de sayısı sınırlı. Ancak alabileceğiniz ilginç bir ürün keçe... Bunu da çarşı içinde Cön Keçecilik'ten alabilirsiniz. Yeni merkezde, ana çarşı içinde. Keçecilerin olduğu yerde bulunuyor.Aynı yerde semerciler ve yularcılar çarşıları var. Çarşıda kısacası el sanatları ile uğraşanları bir arada bulabiliyorsunuz. Kamil Bezcioğlu, göz ve el emeği ürünü semerleriyle birlikte. Tire pazarında gezerken, sokaklar arasında karşınıza birden semer yapan Kamil Bezcioğlu çıkıveriyor. 50 yıldır emer yapan Kamil Usta, yüzünde yılların bıraktığı izlerde, sanki bugüne kadar yaptığı yüzlerce semerin izlerini taşıyor. Semeri nasıl yaptığını anlatırken, kullandığı asıl malzemelerin, göllerde olan sazlıklar, ağaç dalları ve üstünü kaplam için kullandıkları keçe olduğunu bir çırpıda anlatıyor. O da dertli. Çünkü günümüzde artık semer yapanın da kullananın da iyice azaldığını belirtiyor. Ona göre bunun asıl nedeni, motorlu taşıtların çoğalması. İnsanlar artık hayvan kullanmıyor. Bu nedenle Koca Tire’de sadece 6 semercinin kaldığından yakınıyor. Daha önce bu sayı 10-15 arasındaymış. Konuşmasını bitirdikten sonra ellerine iş araçlarını alıyor. Başlıyor yarım kalan son semerin rötuşlarını yapmaya. Kamil Usta, aynı zamanda evler için sedir de yapıyor. Yani evine otantik gerçek Anadolu işi ürünler almak isterseniz burası tam size göre. DOĞAL ÜRÜNLER Tire'ye gittiğiniz zaman tabii ki çarşı pazardan insan bir şeyler almak istiyor. Ancak Tire'de alabileceğiniz en güzel şey, hemen Kaplan Restoran'ın yanında bulunan ve doğadan topladığı otlarla, değişik doğal ilaçlar yapan Rafet Dağyaran'ın ağaçlardan yapılan dükkanına uğrayın. Zaten arabanızı park ederken mutlaka burayı göreceksiniz. Burada neler mi var! Saymakla bitirmek mümkün değil aslında. Bunlar arasında başta isveç Şurubu, Kantaron Yağı başta geliyor. Ayrıca kekik suyu, gelincik suyu, Oğulotu gibi otların sularını da bulabilirsiniz. Bunlar da nedir diye sormayın. Örneğin sadece İsveş Şurubu doğal ürünlerle tedaviyi izleyenler tarafından en az 40 rahatsızlığa iyi geldiği bilinen bir reçete. Kantaron Yağı da öyle. Burada satılan hemen her ürünü hiç düşünmeden alın. Sonra da gidin büyük şehirlerde marketlerde satılanlarla karşılaştırın. Göreceksiniz hem fiyat olarak hem de aldığınız ürünün yoğunluğu ve kalitesi olarak ne kadar farklı bir ürün almışsınız. Tire'ye gittiğinizde gezilecek yerler arasında, Tire Müzesi, Toptepe ve özellikle Tire sokakları var. Bir çok ev yıkılıp yerine betonarme olanlar yapılsa da, Tire sokaklarında özellikle geleneksel mimari özellikleri bozulmamış eski evleri görmeniz mümkün. Hemen hepsi birbirinden ilginç evleri, sokaklarını, insanların günlük yaşantısını gördüğünüzde bambaşka bir dünyaya geldiğinizi anlayacaksınız. TİRE KAPLAN KÖYÜ'NDE DOĞANIN İÇİNDE KAYBOLABİLİRSİNİZ! Kaplan köyünde, Kaplan Restoran'ın hemen bitişiğinde, doğanın içine girebileceğiniz nefis patikalar var. Özellikle yemek sonrası buraları, yediklerinizi eritmek ve yürüyüş için ideal. Tamamen toprak yolda, binbir çeşit bitki ve ağaz arasında, saatlerce yürüyebilirsiniz. O kadar güzel ve keyifli bir ortam. Ancak burada size asıl anlatmak istediğimiz, alışveriş bölümünde alabileceğinizi belirttiğimiz doğal, bitkisel şifa ürünlerinin özellikleri. Büyük şehirlerde marketler de satılan bu ürünleri bir de buradan alıp kullanınca, aradaki farkı daha iyi görme imkanınız var. Bu ürünleri kim mi satıyor? Nereden mi alacaksınız! İşte bütün bu bilgiler aşağıdaki satırlarda... KÜÇÜK BİR BARAKADA DOĞANIN BİNBİR MUCİZESİ Rafet Dağyaran, o bölgede 12 yıl önce tarlası susuzluktan kuruyunca, sebze yetiştiriciliğini bırakıp bitkilerle ilgilenmeye başlamış. Önce sadece kekikleri dağdan toplayıp damıtıp gelenlere satıyormuş. Başlamış bu konudaki yayınları toplamaya. Sonunda öyle bir hale gelmiş ki neredeyse Türkçe bu konuda çıkan bütün yayınları bir araya getirmiş. ürettiği şuruplar, lokantaya o dağlarda yetişen otları yemeye gelenlerce kapış kapış alınmaya başlamış. Ürettiği kekik suyu hazımsızlık için, yemek sonrası mide şişkinliği için neredeyse birebir. Bir bardak suyu içine bir şişe kapağı karıştırıp içince, beş dakika sonra birden midenizde rahatlama hissetmeye başlıyorsunuz. İsveç Şurubu ise, neredeyse her derde deva bir şurup. Bacaklarınızı sinek mi ısırdı? Kaşınmaktan mı şikayetcisiniz? Hiç durmayın bir pamuk parçasına damlattığınız şurup yine ağrıyı sızıyı alacaktır. NEREDE KULLANILIYOR Mide krampları, göz şişkinliklerinin indirilmesi gibi çok çeşitli rahatsızlıklar başta olmak üzere, 32 ayrı hastalıkta kullanılıyor. Kullanımı : Göz şişkinlikleri için bir pamukla göze günde iki üç kez sürülüyor. Etkili de oluyor. İçerken ise, yarım çay bardağı su içine, bir yemek kaşığı konuluyor... Sinirli Ot pekmezi : Astım ve bronşitte kullanılıyor. Sinirli ot denilen bitkinin şekerle doğranıp kavanozun içinde ıslatılıyor. 3 ay kadar kalıyor. Toprağa gömülüyor. Sonra çıkarılıp süzülüyor. Kullanımı : Günde iki üç kez bir yemek kaşığı içiliyor. Ceviztendürü : Karaciğer ve kan temizleyici olarak kullanılıyor. Kullanımı : Yarım çay bardağı suyun içine bir yemek kaşığı kadar konuluyor. Isırgan Tohumu : Genelde kansere karşı kullanılıyor. Koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Genelde kan yapıcı hücre yenilediği için günde birkaç kez içiliyor. Karabaş Otu Hülasası : Tansiyon, kolesterol, kalp ve damar tıkanıklıkları için kullanılıyor. Kantaron Yağı : Doğal antibiyotik. Mide ülserini iyileştiriyor. Açık yaralarda da iyileştirici olarak kullanılıyor. Kullanımı : Yaraların üzerine günde birkaç kez sürülüyor. Ülser için ise, günde bir yemek kaşığı içmek gerekiyor. Oğul Otu : Sinir hastalıklarında ve kalbi kuvvetlendirici olarak kullanılıyor. Karabaş Otu ile birlikte kullanılıyor genellikle... Rafet Usta'nın minicik dükkanında neler yok ki. Mevsiminde yaklaşık 15 bitkinin karışımından hazırladığı çay, katıksız en saf haliyle müşterilerini bekliyor. Ancak o çayı yakalamak da her zaman mümkün değil. Çünkü belli zamanlardra kendi topladığı otlarla yaptığı çayı çok az üretiyor. Birkaç gün için de de gelen müşterilen bitiriyor o çayları… Rafet Usta'nın ürünleri neredeyse insanda bağışıklık yaratıyor. Oraya yolu düşmeyenler bile bir yolunu bulup bu ürünleri, giden arkadaşları kanalıyla sipariş vererek getirmenin yollarını arıyor! İSVEÇ ŞURUBU HER DERDE DEVA... İşveç Şurubu, aslında Alman DR. Theiss Schweden'in kendi reçetesiyle ürettiği bitkisel bir karışımdır. Almanya'da ve Avrupa ülkelerinde bu şurup bitkisel tedaviyi bilenler tarafından evlerinde mutlaka bulundurulan bir üründür. Arı, böcek ve sivrisinek ısırmalarına, şişme, kaşınma ve kızarma olmasını önlüyor. Acıyı dindiriyor. Tüm spor yaralanmalarında kullanılabiliyor. DIŞTAN KULLANIMI Kulak ağrısı, dış kulak yolunda sivilcelelenmeler, kabuklanmalar ve kulak uğultusuna karşı, şurupla nemlendirilmiş küçük bir pamuk parçası kulak yoluna sokulur ve uzun süre bekletilir. Ama alkolün kulak yolunu tahriş etmemesi için, önceden zeytinyağı ile nemlendirilen küçük parmağı kulak yoluna sokmak doğru olur. Burun içindeki kabuklanmalar... Şurupla ıslatılan bir pamukla sık sık nemlendirilmelidir. Kubak kısa sürede düşer ve yara iyileşir. Arı, böcek ve sivrisinek ısırmalarında; o bölgeye hemen kompres yapılacak olursa, şişme, kızarma, kaşınma olmaz. Acı diner. Örneğin, otomobil kapısına sıkışan parmağa hemen kompres yapılacak olursa, ağrı diner ve parmak şişmez. El ve ayak bileklerinin burkulmasında ve ya çarpmalarda oluşan şişlikle, yapılan kompreslerden kısa süre sonra iner ve ağrılar diner. Bu kompresleri, 2-3 saatte bir yenilemek gerekir. Basit yanık ve haşlanmalarda veya güneş yanıklarında ilk yardım olarak şurup sürülürse, acı diner ve su toplanmaz. Dudak uçukları, iltihaplı sivilceler ve çıbanlar, henüzgelişme aşamasında sık sık şurupla nemlendirilir veya kompres uygulanırsa, gelişmelerini tamamlamadan yok olurlar. Şurup çatlayan ellere ve dudaklara da sürülebilir. Akıntılı nezlelerde,1/3 oranında suyla inceltilmiş şurup buruna iyice çekildiğinde, akıntı durur. Tıkalı burun açılır. Şurubun kokusunun buruna çekilmesi de rahatlatıcıdır. Her tür eski ve yeni yara, beyaz şarapla temizlenip, şurupla kompres uygulandığında, iltihaplanma sona erer ve yara kısa sürede kapanır. Romatizmalı bölgelere kompres veya friksiyon biçiminde uygulanıp, sabah akşam da ısırganotu çayına karıştırılarak alındığında, ağrılar hafifler. Nasırların üstüne kompres uygulanır. 2-3 gün aralıksaz tedavi sonunda nasır kendilğinden düşer veya çekip alınabilir. Tüm spor yaralanmalarında, şişmeyi önlemek için ilkyardım olarak, kompres biçiminde kullanılmalıdır. Bu bitkisel iksir için daha pek çok şey yazılabilir. Ama en doğrusu kişinin onu kendisinin değerlendirmesidir. Her evin ecza dolabında ve hatta el çantasında minicik bir şişe içinde bulunması gereken başlıca ve belki de en önde gelen ilk yardım aracıdır. Şurubu aslında herkes kendi hazırlayabilir ama sorun öncelikle bu bitkilerin bir araya getirebilmesidir. Bu nedenle en iyisi bu şurubu hazır olarak güvendiğiniz bir yerden almaktır. KAPLAN RESTORAN HÜRMÜZ-LÜTFÜ ÇAKIR Tel : 0232 512 66 52 Tel : 0232 511 22 55 Cep : 0542 236 05 55 KAPLAN KÖYÜ, TİRE ,İZMİR BİTKİ BİLİMCİ RAFET DAĞYARAN Cep : 0546 233 22 38 Ev : 0232 512 79 75 KAPLAN KÖYÜ, TİRE, İZMİR